Diktiğiniz binaları yiyebilecek misiniz?
Mehmet Çetingüleç 01 Ocak 1970
Televizyonlarda “tarım arazileri ve gıda koruma spotları” yayınlanıyor. Deniliyor ki:
“780 milyon dekarlık Türkiye yüzölçümünün yalnızca yüzde 11'i sulanabilir tarım arazisidir. Toprak kaybı gıda güvenliği tehlikesinin habercisidir. Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için haydi Türkiye tarım arazilerini birlikte koruyalım. Verimli tarım arazilerine yapılacak tarım dışı faaliyetlere izin verilmeyeceğini kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.”
Kim veriyor bu spotları:
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.
Peki tarım arazileri hangi dönemde inşaat sahasına dönüştürülmüş, küçülmüş ve Türkiye kendi kendine yeten tarım ülkesi olmaktan uzaklaşmaya başlayıp buğdayı bile Rusya'dan ithal eder duruma gelmiş?
Bu hükümet döneminde.
Bakın; 2005 yılında Türkiye'de toplam tarım alanı büyüklüğü 26 milyon 606 bin hektar iken, 2014 sonunda 23 milyon 943 bin hektara gerilemiş.
Son 10 yılında kaybedilen tarım arazisinin miktarı 2 milyon 663 bin hektar.
Bu rakamın nasıl bir büyüklüğe tekabül ettiğini gösteren çarpıcı bir örnek var: Belçika'nın yüzölçümü 3 milyon 52 bin hektar. Türkiye son 10 yılda kaybettiği tarım arazisinin büyüklüğü Belçika'nın yüzölçümüne yakın.
Son 24 yılı dikkate aldığımızda tablo daha vahim: Türkiye 3 milyon 850 bin hektar, yani Belçika'dan daha büyük arazi kaybedilmiş. Ama en büyük kayıp son 10 yılda.
Peki ne olmuş tarım arazilerine?
Bulunduğunuz şehirlere iyi bakın. Verimli arazilerin ortasına kondurulan yüksek binaları, kooperatifleri açıkça görebilirsiniz.
Bakanlık ne diyor bu duruma?
Ne diyecek, yalanlıyor. Tarım alanlarındaki daralmaya ilişkin hesaplama yönteminin gerçek durumu yansıtmadığını söylüyor.
Oysa bu istatistikler devlet kurumuna ait.
Ama Bakanlık Türkiye İstatistik Kurumu'nun hesaplama yöntemine itiraz ederek “aslında kayıp yok” demeye getiriyor. Diğer yandan “arazi kaybını önlemek” için kamu spotları verilip, -sanki arazi kaybı başka hükümetler döneminde yaşanmış gibi- halka çağrı yapılıyor.
Peki bu uyarıları yapanlar büyük şehirlerin etrafındaki ekilebilir arazilerin üzerindeki yapılaşmayı görmüyor mu?
Görüyorsa neden işlem yapmıyor, neden yasaklamıyorlar?
Aslında nedeni açık: Bu dönem inşaat dönemi.
Ekonomi inşaat üzerinde yürüyor. Para o sektörde dönüyor.
Ama Kızılderililerin söylediği gibi, doğa tükendiğinde “paranın yenmeyeceği” anlaşılacak.
Bakalım tarım arazileri iyice azaldığında yapılan o binalar karın doyuracak mı?