“De Facto”
Murat Belge 01 Ocak 1970
“Bu halk beni seçti mi? Seçti.”
O halde ortada bir sorun yoktur. Onlar beni, istediğimi, aklımdan geçirdiğimi yürürlüğe koymam için seçtiler. Bana güveniyorlar ve güvendiklerini gösterdiler. “Bana güveniyorlar” demek, aklımdan geçirdiğim şeylerin iyi ve doğru olduğuna da güvendikleri anlamına gelir. Hal böyle olduğuna göre bunları her seferinde onlara haber vermem, danışmam gerekmez. Yaparım nasıl olsa haberleri olur.
De Facto
Bu, yapılanın Latince’si: de facto Başkan.
Fransızlar bundan “fait accompli” deyimini üretmişler: “oldubitti”; daha açıkçası “Ben yaptım oldu”. Nitekim yapıyor ve oluyor.
Oysa, ortada Bir “Başkanlık Sistemi” olsa dahi, bunun için gerekli hukukî süreçler tamamlanmış olsa dahi, senin yapmanla olmayacak işler vardır. Birileri diyor ki, “yolsuzluk yapılıyor”. Bu birileri öyle yoldan geçen birileri değil. Kimisi polis, kimisi savcı. Bir kıyamet kopuyor, sonunda bir de bakıyorsun ki “yolsuzluk var” diyenler cezalandırılmış, yolsuzluk yaptığı söylenenler elini kolunu sallayarak dolaşıyor.
Ve tabii, durdurulan kamyonlarda ne olduğu davası. İktidar cephesinden türlü türlü ses çıkıyor, ne olduğuna ve nereye gittiğine dair; bunlar birbirini tutmuyor. Sonunda Cumhurbaşkanı kamyonların içinde “silâh olsa ne olur, olmasa ne olur” diyerek son sözü söylüyor. “Olmasa ne olur” pek bilemeyeceğim, ama “olsa”, epey bir şey olur. “Uluslararası suç” kategorisine bile uzanabilir.
Ama bu son söz Cumhurbaşkanı’nın siyasi felsefesini açıklıyor. O böyle buyurduktan sonra, evet, olsa ne olur, olmasa ne olur?
Nitekim bunu kurcalayarak boyundan büyük işlere kalkışan gazetecileri de tutukluyor, böylece gene bir “suç” olduğunu açığa çıkaranları “suçlu” yerine koyuyorlar.
Ama bunlar “flaş” dediğimiz türden olaylar. Bu iki flaş olay arasında zaten bunlardan yığınla olay olmuş. Öldürülmüş çocuğun annesini meydanlarda yuhalatmak dâhil.
Geçtiğimiz Salı International New York Times’ın “Kanaatler” sayfasında Maxim Trudolyubov’un Putin hakkında bir makalesi yayımlandı. Başlığı “Putin’s Emergency Politics”. “Emergency” bizim kültürümüzde “Olağanüstü Hal”e denk düşüyor. Yani, “Putin’in Olağanüstü Hal Politikası” diye çevirebiliriz. Ukrayna, Çeçenistan, Kırım vb. Evet, Putin de bir “gerilim ustası”, çünkü yaşattığı gerilimlerden bir şeyler kazanarak çıkmayı başarıyor.
Son günlerde de Putin’in talihi yaver gidiyor. Bu sefer ona yardımcı olan IŞİD. Paris faciasından sonra, Trudolyubov’un tesbitiyle, Rusya Batı’nın müttefiki odu. Oysa bundan birkaç ay önce hiç de böyle değildi. Hollande, Rusya’yı uyarıyor, Esad’ın kanlı rejimini ayakta tutmak için çabalamaması gerektiğini söylüyordu. IŞİD saldırısından sonra Putin’le yanyana basın karşısına çıkmanın yanısıra IŞİD’e karşı Esad’ın askerî gücünden de yararlanmanın sözkonusu olduğunu bildirdi.
“Olağanüstü Hal” diye tanımlanan durumlardan kendine avantaj çıkarmayı bilen siyaset adamlarından biri de Türkiye’nin Cumhurbaşkanı. 2002’de seçimi kazandıktan sonra, birkaç yıl, muhaliflerinin birinci işi gerilim yaratmaktı: muhtıralar, “Bayrak mitingleri” vb. Bu tarz geldi, parti kapatma davası açmaya kadar dayandı. Bu gerçekleşmeyince, hızını kaybetmeye başladı.
Ama Cumhurbaşkanı o yıllarda olanlardan kendisinin kazançlı çıktığını görmüştü. Ülkenin bütün kurumlarını istediği yönde seferber edeceği şekilde ipleri kendi elinde topladıkça, gerilimi de kendisi yaratmaya başladı. De facto üslûp, olağanüstü davranış, olağan hale geldi.
Ve kazandırmaya devam ediyor.
“Rus uçağı”, bu politikanın uluslararası politikaya da yansıtılmasının “müjde”si. onunla eşanlı olarak da Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanmaları geliyor. Bu da herhalde bir gözdağı: “ağzınızı açmayın, yoksa…”
Birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz bu günlerde sakın ola ağzınızı açmayın.