Mesele kongre değil, bir ciddiyet ilânı!
Adnan İslâmoğulları 01 Ocak 1970
Seçimlerden bu yana MHP'deki olağanüstü kongre tartışmaları malûmun ilânı.
Genel Başkan Devlet Bahçeli ve yönetiminin 'yıkılmadık ayaktayız'rahatlığı seçim sonuçlarının bir yüzü, parti muhalefetinin 'değişim talepleri' diğer yüzü. 'Yıkılmadık ayaktayız' yüzünün, üzerinde düşünülmesi, hakkında zihnî bir mesâi sarf edilmesi, konuşulması, yazılması bir abes, tüzük değişikliği ile olağanüstü kongrelerde genel başkan değişikliğini ortadan kaldıran MHP Genel Merkezinin siyâsî aklının, bu tüzük değişikliğini üstelik yetkili ağızlardan "demokratik zenginlik" olarak açıklanması durumun vehâmetini çok daha net ortaya koyan bir abes. Dolayısıyla abesle iştigâl etmenin bir anlamı yok.
Asıl üzerinde durulması gereken ve konuşulması gereken, parti içi muhalefetin 'değişim talepleri'nin derinliği, bu derinliğin muhtevâsı ve bir Genel Başkan ve üst yönetim değişikliğinin ötesinde yapısal bir değişimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğidir. Öncelikle parti içi muhalefetin ve artık daha doğru bir ifâde ile Genel başkan adaylarının bahse konu yapısal değişiklik için bir ciddiyet ilanlarının olup olmadığı.
Önümüzdeki günlerde Genel Başkan adaylarının deklarasyonlarında bütün bunları gözleme imkânı bulacağız.
Ciddiyet ilânının nereden başlaması gerektiği bile başlı başına bir zihnî mesâi iken, adaylığı yalnızca Devlet Bahçeli ve yönetiminin müteselsil seçim başarısızlıkları üzerine bina etmek gelecek adına bir umutsuzluk olacak.
MHP'nin ve aslında tüm partilerin kangren hâline gelmiş asıl meselesinin parti içi demokratikleşme olduğu bir vakıa iken ilk düğmenin buradan iliklenmesi gerektiği de her türlü izahtan vârestedir. Parti içi demokratikleşmeyi kemâl-i ciddiyetle vaat etmeyen bir değişimin yeni bir gelecek inşâ etmesi de mümkün olmayacaktır.
Kaderi Genel Başkanın iki dudağı arasına sıkışmış bir siyâsî kariyerin ne partiye ne de ülkeye hizmet etmesi mümkün değildir. Liyâkatin değil, Genel Başkana yakınlığın, Genel Başkanın kılıcını kuşanmış bir'atanmış esâretin' ne partiye ne de ülkeye faydalı olması mümkün değildir. Genel Kongreden başlamak üzere ilçelere kadar inen bir 'demokratik piramit'in inşâ edilmemesi durumunda bugüne oranla göreceli de olsa bir seçim başarısı yaşansa bile bu başarı kurumsal bir başarı olmayacak, ancak konjonktürel bir başarı olacaktır. Devlet Bahçeli'nin yüzde 18 oy aldığı seçimler bunun en tipik örneğidir. Yüzde 18 üzerinden bilgeliği kendinden menkûl bir 'bilge lider' profili çıkaran siyâsî akıl, muhtemel bir konjonktürel başarıdan da bir başka 'bilge lider' çıkarabilecektir.
Hikmetinden sual olunamayan, koltuk kaybetme korkularını tüzük değişikliğiyle aşabilen ve bunu da'demokratik zenginlik' diye servis eden bir yapı 18 yıldır zaten var. Seriye bağlanmış başarısızlıklar zincirini bile kendisini koltuğa bağlamak için kullanan bir ayıbın yaşandığı MHP'de, bundan sonra gelecek vaat eden yenilerin kendilerinin parti iktidarlarına peşinen bir ömür biçmeleri ciddiyetlerinin en önemli argümanı olacaktır.
Ve tabii..
MHP'yi bir Genel Başkan Partisi hüviyetinden kurtarıp bir kadro hareketine dönüştürecek, kendisi hâricinde onlarca kurmayının ismini kamuoyunca bilinir hâle getirecek ve bundan rahatsız olmayacak, kürsülerini iç eleştiriye açacak bir Genel Başkan ve birlikte çalışacağı kurmayları Türk milliyetçilerinin, ülkücülerin karşısına çıktığında gerekli vizeyi alacaklardır. Gece yarısı vazifelendirilen ve hayatlarını elli kelimelik soğuk savaş jargonuyla geçiren kongre alma uzmanları da geride kalan ömürlerini mahalle kıraathanesinde pişpirik oynayarak geçireceklerdir…