Hükmetme duygusu
Ali Bulaç 01 Ocak 1970
Üç günlük aç veya uykusuzluğa dayanamayıp bitab düşen insan, vücuduna hükmedemez ama başkalarının hayatının tamamı üzerine hükmetmeye kalkışır. Eline geçse, memleketleri ve hatta gezegeni mülkü altına geçirmek ister.
İnsan, mülk üzerinde emaneten tasarrufta bulunma hakkına sahip iken, bu hakkı sınırsız özgürlüğe çevirmeye kalkışmasının yaratılışımızın ilk macerasıyla ilgisi var. Seküler açıklamalar güç ve iktidar temerküzüyle ilgili çeşitli açıklamalar yapar ama çoğunlukla motive edici faktörleri tarihsel ve toplumsal durumlarda ya da kişilik bozukluklarında ararlar. Kur'an bakış açısından mülkü tümüyle temellüke, üstün-varlık olmaya veya ebediyete sahip olmaya kalkışmak, şeytanın vesvesidir. “Vesves“ boş fikir, temelsiz şüphe, vehim-kuruntu, tereddüt, şaşkınlık hali ve yersiz korkudur. Gizli ses, fısıltı, kendi kendine tasarlama ve zihinsel kurguya da vesvese denir. Vesvese “zinet/süs eşyalarının çıkardığı ses“e de isim olarak verilmiştir. Bu yüzden şeytanın insana yaklaşma biçimlerinden biri, belki de en etkili olanı onun içine “vesvese” sokmasıdır. Şeytan, Adem ve Havva'ya üç vaatte bulundu: Melek olma hali, ebedilik ve sınırsız mülk.
Şeytanın Adem üzerinde yaptığı işlem, onun yaratılışında potansiyel olarak var olan “kötülük tohumları“nı patlatması, kötülüğü bedeni üzerinden ona zevk, haz ve şehvet olarak tattırmasıdır. Kötülük tohumları bir kere patladı mı, artık insanın peşini bırakmayacak; kontrolsüz güç, sınırsız arzu, kayıtsız şehvet, külfetsiz nimet, ihtiras, tutku, bencillik, kibir ve yıkıcılık şeklinde tezahür edeceklerdir.
İnsan fıtratı içinde enva-i türden tohum olan bir tarla misalidir. Tohumlar Allah'ın isim ve sıfatlarının insandaki izdüşümleri olup hepsi de izafi, sınırlı, sonlu ve mukayyettir. Mutlak ve sonsuz isim ve sıfatlar O'nundur. İnsan bir tohumu doğru yol ve yöntemle patlatıp yeşerttiği zaman iyiliğin makarrı, mazharı; yanlış yol ve yöntemle patlatıp kullandığında kötülüğün makarrı ve mazharı olur. Mesela cinsellik bizatihi zemmedilmiş, kötülenmiş değildir. Aksine gereklidir, nesli devam ettirir, nikâhlı olduğunda çifti cennetin bir boyutuna yükseltir. Yasak şekliyle (zina) suç ve günah, yani kötülüktür. Bunun gibi “güç“ kullanımı adaleti tesis ve genel faydayı sağlayıcı yönde kullanıldığında “iyilik“; haksızlık, zorbalık, sömürü, yağma ve hırs yönünde kullanıldığında “kötülük“ olur. Bilgi de, kötü kullanıldığında yok edici güce dönüşür. Hakikatte her üç durumda da güç ve kuvvet Allah'ındır (La havle ve kuvvete illa billah)! Güç hukukla, şehvet iffet ve haya ile, bilgi de hikmet ve ma'rifetle bir arada bulunduğunda varoluşumuzun amacına uygun iş ve işlev görmüş olur. Şu halde varlıkta aslolan “iyilik“tir; “kötülük“ iyi olanın yanlış, gayrimeşru kullanımıdır. “İyilikler Allah'tan, kötülükler bizden“dir. (4/Nisa, 79.)
Peki, insanın “hükmetme duygusu“nun kökeni ve mahiyeti nedir? İnsana, Allah'tan bir bağış olarak hüküm verme, hakemlik yapma yeteneği ve gücü verilmiştir. Hükmetme gücü Ahkemü'l-hakimîn‘den bir bağıştır, yani insan Allah'tan bağımsız olarak ne hükmetme, ne hükmünü icra etme gücüne sahiptir. Kendisine bu güç ve imkân verilmişse yapacağı şey, konulmuş sınırlar içinde kalarak bu güçle adaleti tesis etmeye çalışmasıdır. Konulmuş sınırlar mecmuasına hukuk deriz. Fakat insan onu ilk günkü gibi şeytanın vesvese ve iğvalarına kapılıp kendinden hükümler, kanunlar ihdas etmeye kalkışırsa, gücü ona bağışlayanın muradına ve maksadına aykırı kullanmış olur. Böyle birinin yönelimi sınırsız mülke, ebediliğe ve üstün varlık olmaya endekslidir. İşte buna, hükmün asıl Sahibi'ni ve kendi acziyetini unutup ilahlığa/tiranlığa kalkışma denir. İlahlığa ve rablığa kalkışmak, isimleri kendinden bilme ve izafi olanı mutlaklaştırma yanılgısıdır.
Hükmetme duygusu öylesine güçlüdür ki, kendini buna kaptıran kişiyi, inhisarcı ve istilacı bir kudret tutkusu harekete geçirir. Hukuk dışına çıkan kişi, güç sarhoşluğuyla rablığa ve ilahlığa iştirak etmeye kalkıştığından gözü hiçbir şeyi görmez, her aşamada gücünü biraz daha mutlaklaştırıp herkesten mutlak itaat talep eder. Hukuk eşiğini aşmış kimseyi ne yasa ve anayasa durdurur, ne Kur'an ona fayda sağlar! O sadece kendi yasasını icra eder. Hukuk ve toplumsal murakabe ile kontrol altına alınmayan iktidar bir yanardağ gibi patlar, her yanı ve herkesi yakar.