« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Ara

2015

Medya özgürlüğünü gazeteciler koruyamaz!

Abdülhamit Bilici 01 Ocak 1970

Şiddetli fırtınaya yakalanmış pusulası arızalı gemi gibi bir krizden diğerine savrularak yol almaya çalışan güzel ülkemiz, her alanda nefes darlığı içinde.

Dış politikada Rusya ile yaşanan kriz çözülmeden Irak'la karşı karşıya geldi Türkiye. Daha dün Rusya ve Çin'in başını çektiği Şanghay Beşlisi'ne girmek isteyen, bağımsız dış politikadan ve Ortadoğu'ya liderlik yapmaktan söz eden siyasi iktidar, şimdi çaresiz dört elle NATO'ya sarılmış durumda. Daha dün Ortadoğu'nun en popüler ülkesi iken şimdi bayrağı yakılan ülke konumundayız.

Dış politikada bunlar yaşanırken ülkenin içi de yangın yeri. Doğu ve Güneydoğu'da sadece halkın değil, güvenlik güçlerinin bile can güvenliği yok. Her gün gelen şehit haberleriyle çocuklar yetim kalıyor, ocaklar sönüyor. Diyarbakır'da 500 yıllık bir cami tarihiyle birlikte yakılıp yıkılırken, insanlar evlerini terk edip güvenli yerlere göç ediyor. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi gibi terörü cesaretle eleştiren bir kanaat önderi sokak ortasında ve canlı yayında katledilirken, onun bir avukat olarak üzerine gittiği faili meçhul dosyalar bir bir kapatılıyor. Yargıdaki aynı zihniyet, 2000'den 2013'e faili meçhul olayları Hizmet Hareketi'ne fatura etmek gibi şeytanı bile utandıracak adımlar atıyor. Doğu Perinçek'in izindeki Aydınlık Gazetesi'nin, Hrant Dink suikastından Danıştay cinayetine tüm karanlık olayları Cemaat'e yıkan bir yıl önceki manşetini hatırlarsınız. Bugün sözde İslami eğilimli iktidar tarafından bu uydurma gazete haberinin uygulamaya konulması ise hayli ibretlik bir hadise!

Vahim yolsuzluk dosyalarını kapatmakta sakınca görmeyen, canlı bombalara bile “hukuk” hassasiyetiyle dokunmayan böylesine tuhaf zihniyet, Tefsir Profesörü Suat Yıldırım ile Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Can Dündar'ı “terörist” diye suçlayabiliyor. Düşman ilan edilmek için sağcı, solcu ya da dindar olmak fark etmiyor artık.

Sayıları her geçen gün biraz daha azalan özgür medya kurumları ve demokrat gazeteciler, büyük bir tehditle karşı karşıya. Meslek büyüklerimizin itiraf ettiği gibi, Türkiye'de medya hiç bu kadar baskı altına alınmamıştı. 28 Şubat döneminin kudretli generalleri de akreditasyon ayıbını yaşatmışlardı. Ama mesela o günlerde asker aleyhine yayın yapan Kanal 7'yi susturmayı, el koymayı, kayyım atamayı akıllarından bile geçirmemişlerdi. Şimdi ise bir dizi yüzünden Hidayet Karaca hapse atılıyor. Yetmiyor, başında bulunduğu TV kanalları karartılıyor. O da yetmiyor, bir yıldır zaten hapiste olan bu insanın evi polisle basılıp arama yapılıyor.

Sadece Hidayet Karaca mı? AK Parti hükümetini hedef alan darbe girişimlerini haber yapan Mehmet Baransu'ya, Gültekin Avcı'ya, Cevheri Güven'e, Murat Çapan'a ve en son Can Dündar ve Erdem Gül'e uzanan bir zulüm silsilesi var ortada.

İşin aslı, tutuklanan veya susturulmaya çalışılan gazeteciler değil, toplumun ta kendisi. Karartılan Bugün TV veya STV'de çalışan gazeteciler işini kaybederken o ekranlarda kendini ifade eden aydınlar, siyasi partiler, STK'lar, iş dünyası ve herkesin de sesi kesilmiş oldu. Toplumun da bu farklı sesleri duyma hakkı elinden alındı. Ama toplum olarak bu gerçeğin ne kadar farkında olduğumuz tartışmalı. Ne yazık ki medya özgürlüğünü, toplumun ve tek tek hepimizin bir özgürlüğü olarak görmüyoruz. Sanki mesele, gazetecilerin kişisel sorunu. Hayır medya özgürlüğü benim-senin, hepimizin özgürlüğüdür. Bunu savunmak da sadece gazetecilerin görevi değildir.

Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması üzerine Basın Konseyi'nin öncülüğünde, yerinde bir kararla Silivri'de “Umut Nöbeti” başlatıldı. Çarşamba günü de ben nöbette olacağım. Nöbet fikri güzel; ama eksik. Çünkü katılanlar hep medya mahallesinden isimler. Toplumumuz; siyasi partiler, iş dünyası, STK'lar, üniversiteler, barolar, sendikalar, yargı, milletvekilleri vs. ortada yok. Sanki medyanın susturulması onları hiç ilgilendirmiyor.

Açık söyleyeyim, gazeteciler yaptığı haberden dolayı hapsediliyorsa orada medya özgürlüğü yoktur. Medyanın özgür olmadığı bir ülkeye de demokrasi denilemez. Bu gidiş sürerse pek yakında Türkiye, medyanın özgür olmadığı, kimsenin can ve hukuk güvenliğinin bulunmadığı Kaddafi Libya'sı, Saddam Irak'ı, Baas Suriye'si veya Kuzey Kore'ye benzer. Bunu istemeyen tüm birey ve kurumlar çok geç olmadan tercihini yapmalı.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 13893

ulkucudunya@ulkucudunya.com