Bir de istikamet olaydı
Ömer Lütfi METE 22 Nisan 2008
Dünyaca ünlü büyük firma yöneticisi (CEO) Jack Velch ülkemizde düzenlenen bir konferansta vaziyetimizi özetledi: 'Türkiye'nin büyük potansiyeli var ama stratejisini göremiyorum...
Işıklar yanıyor ama Türkiye'nin hangi konuda liderlik hedeflediğini anlayamıyorum.' Keskin zekâ, bir çırpıda koca bir ülkenin durumunu kökünden kavrayıp birkaç kelimede anlatıverir. Strateji; yani istikamet yok... Türkiye her şeyi yapabilir, hiçbir şey de yapamayabilir. Cumhuriyet hükümetleri bugüne kadar el yordamıyla birçok iş yapmıştır. Fakat istikamet yokluğu bizi defalarca tıkayıp sıfırdan başlatmıştır.
Dünya ölçeğinde iddia sahibi toplumun stratejisiz olması anlaşılır gibi değil. 'Varsın dünya çapında iddiamız olmasın' desek de sıradanlaşamayız. Tarihte büyük hamleler gerçekleştirmiş bir toplumun devamı iseniz; ruhunuz ütopya beşiğidir. Hele bugünün 'gelişmiş' toplumları için bir zamanlar 'yükselen değer merkezi' idiyseniz o dönemleri özleten ateş genlerinizde yaşar. Nitekim toplumumuz korkunç bir özgüven bunalımına sürüklenmişken dahi gönlümüzde ne aslanlar yatıyor!
İçten ve dıştan bin tasarı ile insanımıza atalarını ve kendilerini aşağılık hissettirecek eğitim uygulanırken ruhlarımızda yürüyen hülyaların ayaklarını yere değdirecek çizgi stratejidir. Gecikmemiz bu çizginin yokluğundan... Atatürk 'muasır medeniyet seviyesinin üzeri' derken hedefi koymuş ama ömrü stratejiyi temellendirmeye yetmedi. Ölümünden sonra ise ülke stratejiye ihtiyaç duygusunu bile yitirdi.
Bu boş kafa ile NATO'ya girip devlet olmanın gereklerini ABD'nin ülkemizdeki derin uzantılarına ısmarladık. İnönü'nün 'mandalaşma karşı devrimi' yüzünden önce güvenliğimizi başkalarına ihale edip devlet olma haysiyetini temelden yıktık! İnönü devrinde taş üstüne taş konmadı. Menderes bir atılım başlattı ama o da aslında 'taş üstüne taş' koymadı; ahşap ve taş kültürümüzü yok eden beton barbarlığının temellerini attı. Sonraki iktidarlar da, ülke için atılım adına devletin ilgili kurumları ve birimleri tarafından bilimsel çalışmalarla ortaya konması gereken tasarılar doğrultusunda icraat yapmadılar.
Ya ne yaptılar? Yerli veya yabancı firmalar tarafından bürokratın veya siyasetçinin masasına getirilen tasarıları için ihaleler açtılar ve buna kalkınmacılık dediler! İstikametsizliğin sonuçlarından birkaç örnek hatırlayalım:
1) Deprem kuşağındaki en verimli toprakları sanayi bölgesi yapma cinayeti böyle işlendi! (Yatırım öncüsü diye övülen kuruluşların ağababaları, en değerli topraklara 'tarıma elverişsiz' raporu almayı hüner bildiler, fabrikalarını torunlarımızın gıda kaynakları üstüne oturttular.)
2) Türkiye'nin doğa ve çevre şartlarında var olmuş türleri geliştirmek yerine yok etme yarışı böyle gelişti! (İthalatçının kâr şehveti ve yetkililerin dalaleti, hayvan ve bitki türleri bakımından benzersiz zenginliğimizi yok ederken küresel tohum şeytanlarının ve damızlıkçıların oyuncağı haline getirildik.)
3) 'Mavi Akım' ihaneti böyle yaşandı! Kısacası; en iyimiz Hacı Beşir, o da değirmende yoğurt öğütür... Bu şartlarda yine de çok kötü değiliz. Ya bir de strateji olaydı...