« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Nis

2008

Ömer U. provokatör ise Deniz G. neden kahraman?...

İsmail ŞAHİN 22 Nisan 2008

İşsizlikten midir nedir, bu aralar televizyon dizilerine "takılmaya" başladım...

Ülke gündeminin ağırlığından ancak dizilerle kurtulurum sanıyordum.

Fakat...

Durumun bu kadar "felaket" olduğunu inanın bilmiyordum. Aman Allah'ım neler var, neler...

Kimileri Dallas'ı aratmayacak cinsten aşk entrikalarıyla, kimileri eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürecek cinsten şeytanlıklarla dolu diziler...

Hele bir tanesi var ki...

İsmini görünce, eski zaman hikayelerini bulabilirim "umudu" ile seyredeyim dedim...

İsmi "Hatırla Sevgili"....

Tam da benim gibi "nostalji" takıntılı insanlar için bir dizi buldum diye umutlanmıştım...

Hakikaten "nostaljik" bir diziymiş...

Bizim eski "tüfek"lerin sevdiği türden bir nostalji; O eski güzel günleri anabilecekleri türden...

Dizi, siyasi tarihi ele alıyor. Menderes döneminden başlayıp günümüze kadar gelen önemli olayları canlandıran bir konusu var...

Kahramanlarımız Menderes, Polatkan, Zorlu, Demirel gibi dönemin ünlüleri...

Sonra ufak siyasi aktörler, dönemin "yaşam tarzını" yansıtan küçük hikayeler; irili ufaklı aşklar...

Hepinizin tahmin ettiği gibi bu siyasi aktörlerin arasında, Ülkücüler, Solcular, İslamcılar hemen herkes var. Hatta bir bölümünde Başbakan Erdoğan'da canlandırılmış...

Buraya kadar her şey normal...

Bu tür dizilerde yönetmen veya yapımcının siyasi duruşuna bağlı olarak "subjektif" değerlendirmelerin yer alması, dizilerin bu minvalde sürüklenmesi de kendi içinde "tutarlı" görülebilir...

Yönetmenin "dünya görüşü" çerçevesinde, mezkur dizide sağcıların "komprador, işbirlikçi, ağa dostu" ve hatta "faşo" olarak görülmesine anlam verebiliyorum.

Ne bileyim işte, solcuların daha "yumuşak" ve "insancıl" hatlara sahip olmasını; Özgürlük, eşitlik ve insan haklarının sadece "onlar" tarafından savunulan değerler olarak gösterilmesini; erkeklerinin İsa, kızlarının Bakire Meryem gibi takdim edilmesini de anlamlandırabiliyorum.

"İnsan kendisini beğenmezse çatlarmış" atasözünü bilenlerdeniz ya...

Allah var, dizide sağcıların içerisinden de "insan" çıkabileceğini; Milliyetçi gençler arasından "her nasılsa" insani değerlerle ilişkisi olan insanların da bulunabileceğine, inanamayacaksınız ama "aşık" olabileceklerine de vurgu yapılmış...

Bu kadar da tarafsızlar yani!...

Bu arada bizim "kıt" aklımızla algılayamadığımız olayları da aydınlatıyor sayın yönetmen...

9 Martçıların ne kadar da "demokratik" insanlar olduğunu öğretiyorlar bize...

Mesela, İngiliz subayları kaçıran Mahirlerin (Mahir Çayan oluyor kendileri) aslında ne kadar "sevecen" çocuklar olduğunu, ülkemizi işgale gelen kefereyle ekmeklerini paylaşabilecek kadar insani duygulara sahip olduklarını biz kalın kafalılara öğretiyor.

Sayın yönetmen, ellerindeki rehineleri "ülkemizin özgürlüğü" için kaçıran Mahir ve arkadaşlarının "komprador" Türk askeri tarafından içeri atılmasına ailecek üzülmemizi ve tünel kazdıkları cezaevinden kaçması için dua etmemizi de sağlıyor. Aynı duayı, yine, özgür Türkiye için (unutmayalım bu ayrıntıyı!) onlarca insanı öldürmek "zorunda" kalan Mahir'in yakalanmaması için, yapmamız için "sağlıklı" ortamı sağlıyor...

Öyle bir nostalji rüzgarı ki bu, hepimizi bir çırpıda oturma odalarımızdan alıp Kızıldere'ye götürüyor; tiyatral başarı diye ben buna derim!...

Sadece Mahir'mi?...

Devrim için ihtiyaç duyduğu parayı Amerikan "işbirlikçi" bankalardan alıp gerçek sahiplerine teslim etmek için mücadele eden, sırf bu ülkenin daha "özgür" olması için İstanbullardan kalkıp Ankaralara gelme meşakkatine katlanan; Üniversite işgal edip, Faşist işbirlikçileri mekteplerden süren Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un kahramanlık öyküsünü de bir kez daha "idrak" ediyoruz...

İdam sehpasına nasıl da "yiğitçe" gittiklerini gözyaşlarımızla seyrediyoruz...

Onlar ülkeleri bu çeşit "özverilerde" bulunurlarken Faşist işbirlikçilerin kahve taramak, sokaktaki öğrencilere saldırmak gibi "provokasyonlar" peşinde koştuklarını görüyoruz...

Dizi böyle bir şey işte; klasik "nostalji"...

Bu diziyi seyredince aklıma Antalya'daki kafasına kılıç kazıyan "provakatör" geldi...

Sonra bir "suç" işledim...

Ömer Ulusoy'un yaptıklarıyla dizi "kahramanlarımızın" yaptıklarını karşılaştırdım...

O kadar "yalın" geldi ki "kafası kılıçlı" Ömer...

Provokatörlükte, Uluç'un, Hasan'ın gençliğinin yanında solda sıfır kalıyor; ne asker kışkırtabilmiş, ne de "mısır patlatır gibi" bomba patlatabilmiş.

Yaptığı eylemlerle Deniz'in, Yusuf'un yanına bile yaklaşamaz...

Mahir'in ligine giremez bile; bildiğimiz kadarıyla "cinayeti" yok...

"Bu 'kışkırtıcı' mukayese neden?" diyenlere cevaben şu sorular kafamda geziniyor...

Neden hala çocuklarımız "sahte kahramanlar" peşinde koşturulmak isteniyor?...

"Ömer Ulusoy provokatörse, Deniz, Mahir, Hüseyin, Ulaş, Ertuğrul... ne?"

Ömer Ulusoy'un söylediği "neden pişman olayım?" sözü bir hezeyan da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam sehpasında söyledikleri neden "kahramanlık beratı"?

"Mahir Çayan katlettiği onlarca cana, Deniz Gezmiş patlattığı bombalar, soyduğu bankalara rağmen kahramansa Ömer Ulusoy gibiler neden provokatör?"

Bu insanların "nitelik" olarak birbirlerinden farkı ne?

Hepsi suçlu, hepsi "istikrarsızlık" değirmenine su taşıyan, toplumu bölen insanlar değil mi?

Bu sorulardan "suça taraf olma" sonucu çıkartabileceklere söyleyeceklerim var...

Sokaklarda, gençlerimiz arasında "provokatörlerin, kışkırtıcıların" gezmesini istemiyoruz...

Hiçbir düşüncenin iktidarı hırsızlıktan veya cinayetten geçmemeli...

Çocuklarımıza "idol" olarak banka soyguncularını, katilleri ve psikopatları göstermemeliyiz...

Çocuklarımıza Mahir, Ömer veya Deniz'i değil; Erol Güngör, Kemal Tahir, Attila İlhan, Cemil Meriçleri örnek göstermeliyiz.

Banka soyguncuları ve katilleri özgürlük savaşçısı gibi gösteren dizileri yapanlara, Antalya veya başka şehirlerdeki "tahrikçileri" birtakım sitelerde "kahraman" ilan edenlere artık dur demeliyiz...

Bildiğim kadarıyla bu iş için ihdas edilmiş kurumlar ve "sorumlu" kişiler var bu ülkede.

Umarız bu "sorumluluk sahipleri" "nikah şahitliği" dışında da işlerinin olduklarının farkına varırlar ve çocuklarımızın televizyon veya internet yoluyla zehirlenmesine artık bir "dur" derler...

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 76422

ulkucudunya@ulkucudunya.com