MUHTERİS, TOY BİR AŞIK VE BEKLENEN SON
Said Sefa 01 Ocak 1970
Türkiye'nin gerek siyaset geleneği, gerek siyaseti besleyen ideolojik ve felsefi öğretileri, gerçeklikten ziyade teoriler üzerine kurulu.
Ülkeyi bekleyen tehlikeler, her daim korku temelli komplo teorileri üzerine inşa edilegelmiş.
Tek vatan, tek millet, tek dil, tek bayrak gibi teklik çağrıları, kendinden emin, ayakları yere basan çağrılar değil; aksine kaygan zeminde olduğu ve her an düşeceği korkusu yaşayan siyasi geleneğe sahip olma çağrıları.
Devletin temel öğretileri, toplumu korkular üzerinden idare etmeye odaklandığından, devletin kurucu ve yönlendirici aklı, Türkiye'nin kapısından düşmanı hiç eksik etmedi.
Bu düşmanlar, kimi zaman iç, kimi zaman dış düşmanlar olarak tasnif edilseler de temelde hepsi kapıdaki dış düşmanlardı.
Ülkedeki farklı ideolojiler ve yapılar, mevcut iktidarın konumuna göre iç düşman olarak görülse de kim olursa olsunlar, arkalarında dış mihrak olduğu savı, ön kabul haline gelmişti.
Avrupa Birliği ülkelerinden ABD'ye; Rusya'dan İran'a; Yunanistan'dan İsrail'e; herkes mutlak düşmanımızdı ve bunların uzantıları da elbet ülkenin kılcallarına sinmiş ve bizi yıkmaya çalışıyorlardı.
Bu ön kabul, doğru düşünmeyi, doğru hareket etmeyi ve doğru yönetilmeyi imkansız hale getirmişti.
Rejimi değiştirmek isteyen rejim düşmanları, ülkeyi bölmeye çalışan bölücüler, Şeriat getirmek isteyen yobazlar, ülkeyi dinsizleştirmek isteyen laikler, kısaca kapımızda bekleyen düşmanların, içimizde yapılanması söz konusuydu.
Ve devlet, yeri geldiğinde elbet bunlarla mücadele etmeliydi. İktidar laik ve solsa; düşman irtica ve yobazlık, iktidar muhafazakarsa; düşman, laiklik ve dinsizlik, iktidar milliyetçiyse; düşman gayri milli ve bölücü olarak tanımlandı.
Dönemsel olarak, farklı kesimler, devlet düşmanı yaftası yese de devletin kendisi her daim asli unsurdu ve kutsaldı.
Kutsal devletin, rutin dışına çıkarak halkına yargısız infaz uyguladığı, canı istediğinde yasaları askıya aldığı, yerleşik düzene itiraz edeni hain ilan ettiği, ifade özgürlüğünü anarşizm saydığı olmuştu.
Ne de olsa kapımızda bekleyen dış düşmanlarla ve onların yerli işbirlikçisi olan iç düşmanlarla mücadele etmek elzemdi.
Zamanla kutsal devletin günahları ve günahlardan arta kalan tortuları öyle bir hal aldı ki artık mevcut siyasi yapılar onu taşıyamadı.
Ekonomik ve siyasi krizler, toplum mühendisliği yapmaya çalışanların elini kolunu bağlamış, çaresizlik had safhaya ulaşmıştı.
İç ve dış düşman paranoyası halkın sevk ve idaresi için yeterli değildi.
Yeni bir anlayışa ve ümide ihtiyaç vardı.
AKP, ihtiyacın en belirgin olduğu dönemde ortaya çıkarak veya çıkarılarak, tedavüle sokuldu.
AKP'nin vesayetçi yapılarla mücadele edip demokratik esaslarla hareket edeceği düşüncesi, devletçe tokat yemiş, hain ilan edilmiş, dışlanmış, dış ve iç düşman olarak yaftalanıp gadre uğramışlar için umut olmuştu.
AKP ve bazı bileşenlerinin vesayetçi yapılarla mücadele ederken, kendi ikballeri ve iktidar olma hırsları uğruna hareket ettikleri anlaşılıncaya kadar da bu umut devam etti.
AKP, güç zehirlenmesine kapılınca ve kendini devletin yeni sahibi zannedince, devam edegelen devlet geleneği, bu zaafı fırsata dönüştürmeyi başardı.
AKP, bileşenlerinden tek tek koparıldı.
Böylece gelenekçi düzen, taşınamaz hale gelen günahlarını üstlenecek, arkasında halkın desteği olan güçlü bir yapıyı, ele geçirmiş oldu.
Geçmişte kavga ettiğine bugün aşık olan AKP, yeni aşkının cazibesine kapıldığından, ne kadar şirret olduğunu kavrayamıyor, günahlarını da ona sahip olma hırsından, koşulsuzca yükleniyor.
Yasak aşkın gereği, şerrin kaynağı kabarıyor.
İç ve dış düşman paranoyası hortluyor.
Bölünme korkusu yeniden kalplere salınıp kafalara sokuluyor.
İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek açıklamalar, hainlik manifestosu gibi görülüyor.
Anayasa askıya alınıyor.
Faili meçhul dosyalar kapatılıyor, failler aklanıyor.
Yeni faili meçhuller oluyor, artarak devam ediyor.
Muhalifler, gayri milli olmakla suçlanıyor.
Bürokrasi keyfiliklere göre tasfiye ediliyor.
Düzenin sopası haline getirilen medya, gerçekler yerine algıyı oturtmaya, düzene itiraz edeni sindirmeye çalışıyor.
Mafya, söz sahibi oluyor. ''Mevzuatı uygulamayın ve rutin dışına çıkın talimatları'' en tepeden yağdırılıyor.
Olağanüstü dönemlerden geçildiği ilan ediliyor.
Rutin dışılık, rutin haline getiriliyor.
Kısaca, yasak aşk yaşayan genç, tecrübeli ve şirret olan aşığının dediği her şeyi yapıyor.
Ama bilmiyor ki böyle aşkların sonunda; o aşkın ceremesini çeken her daim muhteris ve zavallı genç aşığın kendisi olur.