« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Şub

2016

Eşref Bitlis'in ölümünü iyi okumak

Eser Özaltındere 01 Ocak 1970

AKP'nin yarattığı dinlemeler+izlemeler ülkesi

Bilirsiniz,"At izi it izine karıştı" diye özdeyiş vardır. Gerçekten de AKP iktidarı boyunca her şey arap saçına dönüştürüldü. Bu bilerek yapıldı ve bir dezenformasyon ortamı yaratıldı. Amaç kafaları karıştırarak gerçekleri saptırmak. Böylelikle, saptırılmış gerçeklerin üzerinden sömürgecilerin ve AKP'nin tehlikeli gördüğü kurum ve kişileri mahkûm ettirmek. Tabii bu yapılırken de bazı kişilerin kullanılması veya bir takım kurmaca materyallerin düzenlenerek gündeme taşınması gerekiyor. Ama bütün bunları sıradan insanların organize etmesine imkân yok. Bu tür komplolar ancak istihbarat güçleriyle gerçekleştirilebilecek profesyonelce işler.

Nitekim, bu konuyla ilgili Hanefi Avcı son kitabında şunları söylüyor; "Dinleme ve izlemeler birkaç kişinin veya özel organizasyonların yaptığı iş değil. Devletin arşivi, teknolojik imkanları ve para gücü olmasa bunlar yapılamaz. Hedef kişi veya kurum belirleniyor. İhbar mektubu hazırlanıyor. Arkasından devletin elindeki arşiv bilgilerinden yararlanarak, kişi izlemeye, dinlemeye alınıyor. Bunların sonucunda 'suç' unsuruna rastlanırsa, hakkında tahkikat açılıyor. Değilse, kişinin özel hayatı, telefon konuşmaları ve elektronik postaları internet üzerinden servise konulup, o kişi itibarsızlaştırılıyor, yıpratılıyor."

Peki bunları her önüne gelen yapabilir mi? Kesinlikle mümkün değil! Avcıya göre bu operasyonları gerçekleştirenler; "hem legal, hem illegal boyutu bulunan, devlette uzantıları olan ve yasadışı bir şekilde faaliyet gösteren bir örgüt yapılanması içerisinde bulunan kişiler!"

Komplolar ülkesi Türkiye

Sonunda sen misin bunları yazan deniyor ve ipe sapa gelmez suçlamalarla Hanefi Avcı tutuklanıyor. Hemen arkasından da, Avcı'nın kitabında yazılanları kanıtlarcasına, Arif Doğan denilen ve Silivri tutuklusu olan emekli istihbaratçı subayın bir kaseti daha sanal ortama düşüyor. Sanki özellikle bu günler bekleniyormuş gibi. Burada da Avcı JİTEM'ci ilân ediliyor. Avcı, bizzat kendisinin yukarıdaki paragrafta dile getirdiği şekilde şahsı adına fazla "açık" bulunamayınca "itibarsızlaştırılmaya ve yıpratılmaya" çalışılıyor.

Eğer bu kaset düzmece değilse, bunun bir istihbarat arşivinden çıkarılmış veya konuşmaların gizlice kasete alınmış olması gerekir. Fakat, bunları da uzmanı olmayan kişiler yapamaz. Hanefi Avcı'nın kitabında yazdıklarına göre bu tür işleri ancak "hem legal hem illegal boyutu olan ve devlette uzantıları olan" kişiler yapabilir.

Farz edelim ki kaset düzmece! Öyle olsa dahî, bu şekildeki bir kaseti hazırlamak amatörlerin harcı olamaz. Çünkü burada da kasetin aslına uygun olabilmesi için Avcı'nın ifadelerine göre "devletin arşivine", "teknolojik imkânlara" ve "para gücüne" ihtiyaç var.

Üçüncü olasılık da şu olabilir; kaset sahibi belki "ele geçirilmiştir" ve belli anlaşmalar karşılığında "istenileni" vermektedir. Ama bu durum, yani "ele geçirme" ve "istenileni alma" bile Avcı'nın deyimiyle "devletle uzantılı" bir organizasyonu zorunlu kılıyor. Kısacası bugün Türkiye "İstihbâri komplolar" ülkesi haline getirilmiştir.

Eşref Bitlis dosyası yeniden açıldı

Gelelim, Eşref Bitlis'in son günlerde tekrardan gündeme taşınan, uçak kazasında hayatını kaybetmesi olayına!

Bu olayın birden tavan yapmasının ve savcılar tarafından soruşturma açılmasının arkasında da yine Silivri sanığı olan Arif Doğan adlı emekli istihbarat subayının piyasaya sürülen bir kaseti bulunuyor.

Bu kişi o kasette, JiTEM'in kurucusu olduğunu iddia ederek birçok konuda böbürlenip duruyor. O kasedin bir bölümü Bitlis Paşa'nın ölümüyle ilgili. Burada Doğan, Eşref Bitlis Paşa'nın öldürülmesine yardım ettiğini söyleyerek şöyle konuşuyor; ". Cem Ersever yaptı diyorlar. Eşref'i öyle böyle yapmış. Hayır. Cem Ersever'in arkasına ben destek vermesem, adam mı öldürebilir? Söyleme yaa, bırak şunu ya."

Tabii bu kasetten sonra işi yandaş basın ele aldı ve beklenildiği üzere Bitlis'in ölümünü Ergenekon ve JİTEM adlı sözde derin devletin üzerine yıkma konusunda birbirleriyle yarış ettiler.

Bu şaibeli basının bu kampanyada kamuoyuna empoze etmek istedikleri ana fikir şuydu; "Bitlis Paşa bugünkü 'Kürt açılımını' savunuyordu. Özal ile aynı görüşleri paylaşıyorlardı ve o yüzden Özal'a mektup yazdı. Onu öldürenler ise Ergenekon ve JİTEM gibi Kürt sorununun çözülmesini istemeyen, Kürtlerin demokratik haklarının verilmesinden yana olmayan, statükocu devletin derinlerdeki operasyonel kanadıydı."

Eşref Bitlis, ABD istediği için öldürüldü

Kumandalı yandaş basın, ağırlıklı olarak bu değerlendirmeler doğrultusundaki yorumları öne çıkardı. Esasında bu durum tamamıyla gerçeklerin üzerini örtme ve tersine çevirme çabasından başka bir şey değildi. Çünkü, böylesine önemli bir olayı Ergenekon'a ve JİTEM'e bağlayıp işin içerisinden sıyrılmak söz konusu olamazdı. Bu olayın arkasında çok daha büyük güçler vardı ve zaten Eşref Bitlis "sömürgeci yandaşlarının" iddia ettiği gibi "Kürtçü açılımlarını" falan da savunmuyordu. Eşref Bitlis, ABD istediği için öldürüldü.

İsterseniz bu noktada Bitlis Paşa'nın oğlunun Cumhuriyet'te yayınlanan bir beyanatına göz gezdirelim. Burada Paşa'nın oğlu şunları söylüyor: ".Yapana değil yaptırana bakın!. O sırada ABD ile TC Hükümeti arasındaki yazışmalara bakılmalıdır. Eşref Bitlis ABD'nin Ortadoğu politikasına karşı çıkan kişi konusunda resmi olarak bildirildi mi bildirilmedi mi?... Ondan sonra gene, o dönemde PKK'nın ABD tarafından somut olarak desteklendiğinin kanıtlarının kim tarafından tespit edildiğine bakmak lazım. Yani Eşref Bitlis'in ABD'ye karşı aldığı tavrı iyi incelemek lazım. Bu tavır ortadaysa ve ölümünde bir şaibe varsa onu içeriden ya da dışarıdan kim öldürebilir. Adamın kumar borcu yok, müteahhit değil, ticari bir bağlantısı yok. Olsa olsa dışarıdan bir örgüt işi olabilir. İçeriden kısır bir çekişmenin sonucunda da olamaz. Bunun Türkiye'nin izlediği politika ile ilgili olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. TC Hükümeti bu olayın herhangi bir dış güce dayandığını tespit ettiği anda bunu kamuoyuna açıklayabilecek mi? Bir de böyle bir soru var."

Eşref Bitlis Kürt açılımıyla örtüştüğü için mi öldürüldü

Bu açıklamaların hemen ardından da, yandaş Sabah gazetesinde yayınlanan Eşref Bitlis'in Özal'a yazdığı mektupta dile getirilen düşüncelerinin ana hatlarına bir bakalım.

Bu mektubun ilk bölümünde Bitlis; ABD tarafından bölgede konuşlu Çekiç Güç'teki bazı komutanların terör örgütü PKK'ya yardım ettiğini ayrıntıları ile açıklıyor. Bu iddiayı güçlendiren görüntü ve telsiz konuşmaları aktarılıyor. ABD'li bazı komutanlarla, PKK lider kadrosunun yaptığı üç toplantıya ilişkin ayrıntılar veriliyor.

Mektubun ikinci bölümünde ise Kürt sorunu için çözüm önerilerini içeren bir rapordan bahsediliyor."Kod Adı: Kale" olarak tanımlanan planda, öncelikli olarak terör belâsının defedilmesi gerektiği belirtiliyor. İkinci aşamada ise Kürt halkına yönelik ılımlı adımların atılması için devlet politikası oluşturulması gerektiği vurgulanıyor ve "Bölge halkının kazanılması zaruridir. Halk yanlış yönetim ile terör örgütü arasında sıkışmış durumdadır. Bunu suiistimal eden unsurların bertaraf edilmesinin zorunluluğu ortadadır" tespitinde bulunuluyor.

İşte bu mektubun ikinci bölümü, yandaş basına göre, Bitlis'in "Kürt açılımı" ile örtüşen önerileriymiş.

Hadi diyelim, Kürt halkına yönelik "ılımlı adımların" atılması için devlet politikasının oluşturulması, "Bölge halkının kazanılmasının" zarureti gibi konular, değil ama, "Kürt açılımının" "proto tipi" olsun. İyi de, Eşref Bitlis bunları söylerken dahî birinci sıraya terör belâsının bitirilmesi zorunluluğunu koyuyor.

Yani terörle uzlaşmadan, Apo ve PKK ile masaya oturulmasından ya da PKK'nın siyasallaşmasından bahsetmiyor. Ne komiktir ki, birinci sıraya "terör belâsının defedilmesi" şartını koyan bir Paşa, taşeronlar tarafından "Kürt açılımının" yandaşı olarak lanse ediliyor ve ölüm nedeni olarak da "Kürt açılımından" yana tavır koyması gösteriliyor.

Eşref Bitlis, PKK'yı bitireceği için öldürüldü

Bu mektupta ayrıca, devlet içindeki bazı unsurların terörden rant sağladığından bahsediliyor ve isimler veriliyor. Güneydoğu'daki bazı işadamlarının, güvenlik güçlerinin de desteğini alarak, bölgede terör örgütü PKK adına kaçakçılık yaptığı ifade ediliyor.

Belli ki Eşref Bitlis içlerinde güvenlik güçleri de bulunan bazı çıkar gruplarının kovanına çomak sokmuş.

Yine Sabah gazetesinde Eşref Bitlis'in Kürt sorunuyla ilgili çalışmalarının "bazı dış güçler" tarafından yakın takibe alındığı ve onu Erbil'e götüren helikoptere "taciz ateşi açıldığı" belirtiliyor. Daha sonra Bitlis, Özal ile ikinci bir görüşme daha yapıyor ve bütün ağırlığını Kürt sorununun çözümü üzerine yoğunlaştırarak "kendine yakın kurmay kadrodan" bir ekip oluşturuyor. Bu isimlerle planın ayrıntıları üzerine bir çalışma başlatıyor ve bu dönemde de uçak kazası meydana geliyor.

Aynı gazeteye göre, Org. Bitlis'in Kürt sorununa ilişkin çözüm planı devlet içinde bazı kesimlerde rahatsızlığa neden oluyor ve TSK içinde de bazı komutanlar Org. Bitlis'e yönelik sert eleştiriler getiriyorlar. Rahatsızlığın bir başka boyutunu ise Org. Bitlis'in planının uygulanması konusunda doğrudan Cumhurbaşkanı Özal ile temasa geçmesi oluşturuyor.

Bu arada Ergenekon sanıklarından Ali Özoğlu da gazetelere yansıyan ifadesinde çok ilginç konulara parmak basıyor ve Eşref Bitlis'in Türkiye tarihinde Kuzey Irak'a yapılacak en büyük operasyonunu yöneteceğini, sınırın Musul'a doğru kaydırılacağını, terörün bitirileceğini, Bitlis'in uçağının durduğu yerle Amerikalıların uçağının durduğu yerin aynı olduğunu ileri sürerek şöyle devam ediyor; ". Kontrterör Dairesinde yetişenler şimdi bugün bu operasyonları Fethullah Gülen örgütüyle birlikte yapıyorlar. Cem Ersever, Eşref Paşa'nın adamlarındandı. Onu da öldürdüler. Paşanın dağ kadrosundan kim varsa onları da öldürdüler. Bu ekip, anti Amerikancı Kürt ve Türk aydınlarını da öldürdü." Bu kişi ayrıca, günümüzde de tartışılan bu olayların Ergenekon örgütü tarafından değil, Kontrterör Daire Başkanlığında yetişen ekip tarafından yapıldığını ifade ediyor.

Eşref Bitlis, Amerika ve PKK karşıtıydı

Şimdi gelelim sadede! Özet olarak şunları söyleyebiliriz;

1- Çok öncelerinden de yazılıp çizildiği gibi Bitlis Paşa'nın ölümünün, büyük bir olasılıkla, suikast sebebiyle olduğu ileri sürülebilir.

2- Gerek oğlunun Cumhuriyet'teki beyanatında gerekse Özal'a yazdığı mektupta da görüldüğü gibi çok net bir şekilde anlaşılmaktadır ki, Eşref Bitlis katıksız bir ABD karşıtıdır.

PKK ile savaş sırasında ABD'nin PKK'yı nasıl desteklediğini birebir yaşayarak görmüş ve ABD nin niyetinin Türkiye'yi bölmek olduğunu bütün somut kanıtlarıyla kavramış bir komutandır.

Dolayısıyla o çerçevede oluşmuş ulusalcı ve anti-Amerikancı subay kadrosunun başını çekmektedir. Eğer kendisi ABD karşıtı olmasaydı Özal'a yazdığı mektupta Çekiç Güç'te görevli ABD'li komutanların PKK'ya yardım ettiğini, bazı üst düzey komutanlarla PKK'lıların 3 kez toplantı yaptıklarını yazar, bunların da telsiz ve görüntü kayıtlarını sunar mıydı? Helikopterine taciz ateşi açılır mıydı? "Resmî olarak" ABD düşmanı ilân edilir miydi? Dış güçler tarafından "yakın takibe" alınır mıydı?

3- Yine Eşref Paşa kendisi hiçbir zaman şaibeli yandaş ve kumandalı medyanın gerçekleri çarpıtarak sunduğu gibi ve vahşi sömürgeci ABD'nin istediği üzere, bugün AKP'nin yaptığı şekilde, terörist PKK ile masaya oturma ve "Kürt açılımı" yanlısı değildi. Hatta, anlaşıldığı kadarıyla PKK 'nın bütünüyle yok edilmesi amacıyla Kuzey Irak'ta geniş bir bölgede güvenlik şeridi oluşturulmasından yanaydı.

Belki de Silivri sanıklarından Özoğlu'nun ifade ettiği gibi bu doğrultuda Kuzey Irak'a "Türkiye tarihinin en büyük kara harekâtının" yapılmasına hazırlanıyordu. Ve bunun "ABD'yi takmadan" gerçekleştirilmesinde kararlıydı. Normalde ABD'nin buna izin vermesi zaten mümkün değildi.

Çünkü böyle bir planın uygulamaya sokulması, Irak savaşı öncesinde ve Kürdistan'ın kurulması aşamasında, ABD'nin çıkarları açısından çok büyük bir riskti. Bunun dışında böyle bir operasyon, ABD'nin yanaşmaları Barzani ve Talabani uşaklarını da tedirgin edecek bir durumdu.

4- Ayrıca PKK'nın bitirilmesi demek, ABD adlı sömürgecinin Türkiye'

yi meşgul edecek bir "taşeron terör örgütünden" yoksun kalması demekti ki, o zaman terörü kullanarak Türkiye'ye "Demokratik özerklik" ve "Kürt açılımı" gibi Büyük Kürdistan'ın kurulmasına yönelik politikaları dikte etmek de mümkün olmayacaktı. Çünkü Türkiye'de bugün o noktalara gelinmesinin nedeni daima PKK terörünün "koz olarak" kullanılmasıdır.

Eşref Bitlis'i kim öldürdü?

5- Eşref Bitlis, Terörü önlemek ve Kürt sorununu(!) çözmek amacıyla çok geniş kapsamlı bir planı devreye sokmakta kesin bir kararlılığa sahipti. Hem de ABD ile karşı karşıya gelmek pahasına. Çünkü O, ABD'nin gerçek niyetini anlamış ve ondan Türkiye'ye hayır gelmeyeceğini görmüştü. O yüzden ABD istemese de risk alınmalı ve plan ABD'ye rağmen uygulamaya sokulmalıydı. Kendisi bu konuda özel bir ekip de oluşturmuştu. Herkese güvenmiyordu.

Doğru mu yaptı, yanlış mı yaptı bilinmez ama Özal'a doğrudan başvurmasının ve TSK içerisinde büyük tartışmaların çıkmasının nedeni de buydu. Peki güvenmedikleri kimlerdi? Bunların kovanına çomak sokulan "terörden rant sağlayan gurup" ya da "TSK'daki statükocu kadro"olduğunu söyleyerek işin içinden sıyrılmak, kolaycılığa kaçmaktan başka bir şey değildir.

Paşanın bu güvensizliğinin nedeni ABD'nin TSK içerisindeki uzantılarıydı. Ve zaten kendisinin bu ulusalcı ve ülkesini düşünen kararlı tavırları sonunda isminin "resmî" olarak afişe olmasına neden oldu. Baksanıza oğlunun sorduğu soruya; ". Eşref Bitlis'in ABD'nin Ortadoğu politikasına karşı çıkan kişi olduğu konusunda 'resmî olarak' bildirildi mi bildirilmedi mi?" Demek ki, birileri hem de "resmî" bir biçimde, Bitlis Paşa'yı ABD'ye gammazlamış. Belki de Özal'a fazla güvenmesi onun "resmen" ABD karşıtı ilân edilmesine imkân hazırlamıştır. Çünkü Özal'ın bir Amerikancı olduğu herkesi malûmudur.

6- Peki, eğer suikastsa -ki öyle gözüküyor- Eşref Bitlis'in suikastını gerçekleştirenler kimlerdi? Gerçekte bunun fazla da önemi yok! Belki Ergenekon, belki JİTEM, belki kontrterördür.

Bu suikasti gerçekleştirenlerin birilerinin emriyle hareket eden taşeronlar olduğu apaçık ortadadır. Burada önemli olan bu suikastın arkasındaki gücün kim olduğudur. Paşa'nın oğlu da ne diyor; "Sen yaptırana bak!..." Bu yaptıranın da; böylesine onurlu, erdemli ve "vatan söz konusuysa gerisi teferruattır" prensibinden ilham alan ulusalcı bir generalin kararlı tavırlarından "tırsan" ve bu yüzden de "sömürgeci çıkarlarının" riske girmesine izin vermeyen ABD olduğu apaçık ortadadır.

Ergenekon sanıklarından Özoğlu'nun gazetelere yansıyan ifadesindeki "Bitlis'in uçağının durduğu yer ile Amerikalıların uçaklarının durduğu yerin aynı olduğu" bilgisi doğruysa, zaten artık "yaptıranın kim olduğunu" araştırmanın hiç gereği yoktur! Katilin kim olduğu bellidir.

Eşref Bitlis suikastı, ABD karşıtı askerlerin tasfiyesinde ilk adımdır

Esasında bugünkü Ergenekon, Balyoz, Kafes gibi hâlâ kafalarda birçok soru işareti bulunduran davalarla tasfiye edilen ulusalcı ve ABD karşıtı subay kadrolarıyla Eşref Bitlis suikastı bir bütünlük arz etmektedir. Bu suikast; tüm bu davalarla TSK içerisinde bertaraf edilmeye çalışılan anti-Amerikancı zihniyetin en büyük, en önemli ve ilk halkasını oluşturmaktadır.

Bakıyorsunuz bir tarafta, Eşref Bitlis gibi vatanının bölünmez bütünlüğünü her şeyin önünde gören ve ülkesini böldürmemek için her türlü riski göze alarak, açıkça ABD'ye meydan okuyan, bu yüzden de hayatından olan onurlu, cesaretli ve kararlı bir Türk generali; diğer tarafta ise ABD'nin TSK içerisindeki temsilcileri gibi hareket edip ulusalcı asker formatını yok ederek TSK'yı pısırıklaştırmak hedefinde AKP ile işbirliği yapan edilginlik örnekleri Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ adlı Genelkurmay Başkanları.

Sorarım size, hani nerede Hilmi Özkök? Bir zamanlar AKP'nin TSK'nın üzerindeki Amerikancı icraatlarına destek vermek adına bülbül gibi şakımıyor muydu? Şimdilerde ise birdenbire yok oluverdi. Misyonunu tamamladı herhâlde! İlker Başbuğ da Genelkurmay başkanlığı döneminde hiç susmayanlardan biriydi. Her söylemi AKP için gol pası olmuştu. Bugünlerde o da pek bir suskun!

Demek ki, Teknik Direktörleri sömürgeciler olan AKP'ye golleri attırdı, TSK'yı kevgire çevirdiler ve gönül rahatlığı ile köşelerine çekildiler. Olan ise, Eşref Bitlis'e ve ülkenin tam bağımsızlığı uğrunda hayatını hiçe sayanlara oldu.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 46404

ulkucudunya@ulkucudunya.com