« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Şub

2016

Ahmed Cevad’ın Hikâyesi ve “Çırpınırdın Karadeniz”

Turan Can 01 Ocak 1970

Soğuk Savaş devri “dış Türkler” ya da “esir Türkler”, her anıldığında, Türk milliyetçilerinin yaptıkları, toplantı ve merasimlerde, istek parçalarının başında ilk hatıra gelen ve hem hüzün hem de insanı coşturan “Çırpınırdın Karadeniz, Bakıp Türk’ün Bayrağına” adlı şiir, dinleyicilerin çoğu tarafından, yazarı ve bestecisi pek bilinmeyen ve aradan bir asır geçse de unutulmaz şahsiyetlerin arasına girmiş olan, Ahmet Cevat ile Şiir’in bestecisi, Üzeyir Hacıbeyli’yi, yeni nesillerin de tanımasını istedik.


Ahmed Cavad’ın ismi bilhassa ismiyle birlikte hatırlanan “Çırpınırdın Karadeniz, Bakıp Türk’ün Bayrağına”, isimli şiir’iyle yaşamaktadır. Yazarın hayatı ve diğer eserleri ile bestecisi hakkında, Türk ve Azerbaycan matbuatında yapmış olduğumuz araştırmalardan kısaca söz etmek istiyoruz.


Şiirin sözleri, 15 Kasım 1914 senesinde Osmanlı’nın 1. Cihan Savaşı’nda iştirakini büyük bir heyecanla izleyen Azerbaycan’ın milli şairi Ahmed Cevad tarafından yazılmıştır. 1918 yılının başlarında ünlü Azerbaycan bestecisi ve fikir adamı Üzeyir Hacıbeyli tarafından, Nuri Paşa komutasındaki Türk ordusunun Azerbaycan Türklerini soykırımdan kurtarmak amacıyla Azerbaycan’a gönderilmesi nedeni ile bestelenmiştir. Eser şiir şeklinde ilk kez 1919 senesinde Ahmed Cevad’ın ikinci şiir kitabı olan “Dalga”’da çıkmıştır. Şiirin el yazması, Ahmed Cevad, Bolşevikler tarafından hapse atıldığı zaman, şairin bu şiir ve diğer eserlerinin, el yazmalarıyla birlikte el konulduğu, sonrasında ise yakıldığı kuvvetle tahmin edilmektedir.


Eserin Üzeyir Hacıbeyli Beyin el yazısı ile yazılmış notası da bulunmamaktadır. “Çırpınırdın Karadeniz”’in notasının 1918 senesinde bestecisinin evi Ermeniler tarafından yakıldığı zaman veya Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dağıldıktan sonra Hacıbeyli İran’a zorunlu muhaceret ettiği dönemde kaybolduğu ifade edilmektedir.

Hazırda kullanılan nota ise 1990 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Süleyman Şenel, tarafından Üzeyir Hacıbeyli ev müzesine takdim edilmiştir. “Çırpınırdın Karadeniz” eseri 1920 yılından sonra Azerbaycan’da ilk kez 10 Mart 1992 yılında Ahmed Cevad’ın Cumhuriyet sarayında düzenlenen 100 yıllık jübile gecesinde seslendirilmiştir.


Çırpınırdı Karadeniz, Şiirinin Yazarı Ahmed Cevad (1892–1937)

Azerbaycan Milli Şairi/Fikir Adamı


Ahmet Cevad (Cavad Ahundzade) 5 Mayıs 1892’de Gence yakınlarındaki Şamhor bölgesinin Seyfeli köyünde doğdu. Ahund olan dedesi Güney Azerbaycan göçmeniydi. Babası Mehmet Ali, köy içerisinde molla olarak tanınsa da din adamı değildi. Okur-yazar ve kültürlü olması nedeniyle onu böyle çağırırlardı.


Altı yaşında babasını kaybetti. Annesi ile birlikte Gence şehrinde yaşayan üvey kardeşlerinin yanına gitti. Onların maddi desteği ile 1906’da, Gence’de Şah Abbas mescidi bünyesindeki medreseye girdi. İlk tahsilini köy okulunda, molla medrese’de alan ve 7 yaşındayken Kur’an okumayı başaran Ahmed Cevad, medresenin de en kabiliyetli talebelerinden biri olarak öne çıktı. Medresede Arap, Fars ve Rus dillerini öğrendi. Yabancı diller dışında tarih ve edebiyatla ilgilendi. İlk şiirlerini de medresede okuduğu yıllarda yazdı. Hocası, tenkitçi ve edebiyat tarihçisi Abdullah Sur (1883–1912)’un değerli tavsiyelerini aldı.


Bazı kaynaklarda Ahmed Cevad’ın medreseyi bitirdiği 1912’de, Balkan Savaşı sırasında İstanbul’da teşkil edilen, Kafkas gönüllü kıtası içinde Trakya cephesinde savaştığı bildirilir. Çok genç olmasına rağmen, XX. yüzyıl başlarında Azeri şairler içinde Türkçülüğü ilk defa terennüm eden, Türk milliyetçiliği fikrini ortaya atanlardan biri de Ahmed Cevad’dır.


1913’te öğretmen olarak çalışmaya başlar. 1915–1916 yılları arasında Gürcistan’ın başkenti Batum’da yaşar. Buranın ileri gelen zengin ailelerinden Süleyman Bey Recanizade’nin kızı Şükrüye hanımla evlenir. Aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı sırasında, kendi memleketlerinde Ermeni ve Rus zulmüne uğramış Türklere yardımda bulunur.


1920’de Azerbaycan’ın Bolşevik Rusya tarafından işgalinden sonra Ahmed Cevad için zor ve meşakkatli, tahkirler ve takiplerle dolu bir hayat başlar. 1923 sonlarına doğru gizli polis-Çeka tarafından tutuklansa da bir müddet sonra suçluluğu ispatlanamadığından serbest bırakılır. Lakin gizli takipler hayatının sonuna kadar devam eder.


1922’de üniversitelere dâhil olma imkânı bulan işçi fakültesini, 1925’te ise Ali Pedegoloji Enstitüsü’nü bitirir. 1924–1926 yılları arasında Bakü’de Edebiyat Cemiyeti’nin başkanlığını yapar. 1925 yılından itibaren ise “İnkılâp ve Medeniyet” dergisinin mes’ul müdürlüğü görevinde bulunur. 1927–1934 yılları arasında Bakü ve Gence’deki yüksek okullarda ve enstitülerde Azeri Türkçesi ve Edebiyat öğretmeni olarak görev yapar.


1935’te yeniden Bakü’ye döner ve Azerneşre (Azerbaycan Devlet Neşriyat Kuruluşu)’de işe başlar. 1936 yılı sonlarına doğru, Türkiye’ye hayranlık duyması ve Türkiye matbuatında şiirlerinin yayımlanması nedeniyle görevinden alınır. 1931’den beri açık şekilde devam eden takip ve suçlamalar, gazeteler vasıtasıyla yayılan karalama ve iftiralar dozunu daha da artırır.


Ahmed Cevad 1937’de karşı-devrimci faaliyette ve Pantürkizm gibi sahte ve uydurma suçlamalarla tutuklanır ve askeri mahkemenin kararıyla idam cezasına mahkûm edilir. 1937 sonlarında şair, kurşuna dizilir.


Ahmed Cevad’ın şair kişiliği, onun 1920 Bolşevik ihtilaline kadar yazdığı şiirlerde kendisini göstermektedir. 1920–1936 yılları arasında şair, devamlı ve sıkı bir kontrol altında olduğundan; onun her yeni şiirinde, her mısrasında siyasi bir renk, siyasi bir mana ve ifade aranırdı. Hatta duygusal ve kederli şiirleri bile onun yeni rejime muhalefetinin sembolü olarak değerlendirilirdi. Bolşevik rejiminin baskısıyla pişmanlık ve itiraflara zorlanan şair, bazen kendi düşünce ve fikirlerine aykırı nazımlar yazmak zorunda kalmıştır. Mesela birkaç mısrasını örnek aldığımız “Moskova” (1930) şiiri gibi;


Men bu günkü görüş’ten evveller çok uzağdım,
Bilmedim, Moskova’ya düşman gözüyle bakdım
Uyarak gençliğimde Müsavatın sözüne,
Yıllar boyu göz yumdum hakikatin özüne


Azerbaycan’ın istiklaline yalnız şiirleri ile değil, kişisel mücadelesiyle de katılan Ahmed Cevad, 1918’de Türk ordusunun saflarında Bakü’ye gelir, hürriyet ve özgürlüğüne kavuşmuş Azerbaycan’ı, Müslüman dünyasında ilk cumhuriyet olan Azerbaycan Cumhuriyeti’ni öven ateşli şiirler yazar. Bütün varlığıyla Türkçülük, Çağdaşlık ve Müslümanlık temeli üzerinde oluşmaya başlayan yeni, milli kültür hayatına katılır. 1916’da “Koşma”, 1919’da “Dalga” adlı şiir kitapları yayımlanır. Uzun yıllar ilk ve orta dereceli okullarda öğretmenlik yapar. Daha çok lirik şiirler yazan şair, şiirlerinde halkın hayatını ve tabiatı konu almıştır. Yapılan araştırmalara göre, “Sesli Kız” ve “Kür”, adlı iki şiir kitabı daha vardır. Ayrıca başka dillerden çevirilerde yapmıştır. Ömer Hayyam’ınRubaileri, Şota Rustavelli’nin “Pelenk Derisi Giymiş Pehlivan” adlı eserleri, onun kalemiyle Azeri Türkçesine kazandırılmıştır.


1955’de SSCB Baş Savcısı, şaire karşı ileri sürülen ithamların asılsız olduğunu belirtti ve Ahmed Cevad’a ölümünden sonra beraat kararı verdi. Suçsuzluğu geç de olsa anlaşılmış, Sovyet Rusya tarafından itibarı 1955 yılında iade edilmiştir. Şiirleri, kitap halinde Türkiye’de yayımlanan ilk XX. yüzyıl Azerbaycan şairlerinden biridir.


Eserleri:


Koşma, Şiirler Mecmuası, 1916 Bakü. Dalga, Şiirler Mecmuası, 1919 Bakü. Ölümünden sonra yayımlanan Şiirler 1958 Bakü, yayım tarihleri bilinmemekle beraber, Ömer Hayyam’ın Rubaileri, Şota Rustavelli’nin “Pelenk Derisi Giymiş Pehlivan” adlı eserleri ile “Sesli Kız” ve “Kür”, adlı iki şiir kitabı daha vardır. Ayrıca “Ne Gördümse”, “Gök Böl” ve “Ben Olaydım” Çırpınırdın Karadeniz, eserleri şiir şeklinde ilk kez 1919 yılında Ahmed Cevad’ın ikinci şiir kitabı olan “Dalga” da çıkmıştır. Azerbaycan Milli Marşı’nın da aynı zamanda müellifidir. Şiirlerinde ağırlıklı olarak romantizm hâkimdir. (Horttan, Yaralı Kuş, Tan Yıldızı, Yazık, Akşamlar), Sovyetler döneminde yazmış olduğu, Biz Kardeş Değil miyiz? Pamuk Destanı, Bir Mayıs Bayramı, Göy, (mavi), Göl, Bayram, Ben Olaydım, Gürcistan şiirlerinde modern hayat ve vatanperverlik gibi temalar işlenmiştir. Şekspir’in “Othello” eserini, Puşkin’in şiirlerini Azerbaycan diline tercüme etmiştir. Şiirin el yazması nüshaları, Ahmed Cevad, Bolşevikler tarafından hapse atıldığı zaman, şairin diğer eserlerinin el yazmaları ile birlikte el konulduğu ve yakıldığı tahmin edilmektedir.


1. Dünya Savaşı sırasında Rus işgaline uğrayan Türkiye topraklarında “Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi” ve “Kardeş Yardımı Kömeği”vasıtasıyla Anadolu Türklerine yapmış olduğu yardım faaliyetlerinde ve 1917 tarihlerinde Kardeş Yardımı Kömeği dergisinin yazı kadrosunda görev alan şahsiyetlerden biri de Ahmed Cevad’tır. Şimdiye kadar hakkında birkaç önemli ilmi çalışma yapılmış olsa da bu konu yeteri kadar incelenmiş ve aydınlatılmış değildir.


Çırpınırdın Karadeniz Şiirinin Bestecisi Üzeyir Hacıbeyli (1885–1948)

Azerbaycan Milli Şairi/Gazeteci-Yazar ve Kültür Tarihçisi, Opera ve Dram Yazarı, Müzikolog


1885 yılında dünyaya gelen Üzeyir Hacıbeyli, Azerbaycan profesyonel müzik sanatının kurucusudur. Azerbaycan milli marşını da besteleyen sanatkâr; 20. yüzyıl Azeri müziğinin büyük klasiği, Türk-Müslüman dünyasında ilk operanın müellifi, gazeteci-yazar ve drama yazarı ve kültür tarihçisidir. 19 Eylül 1885’te Ağcabedi kasabasında doğdu. Babası Ebdülhüseyin Bey asilzade olmakla beraber bir devlet memuruydu. Şuşa’nın ileri gelen ailelerinden biri olduğundan ilk eğitimini Şuşa’da gördü. Burada önce molla mektebine, daha sonra Rus okuluna devam etti. 1899-1904’te Gürcistan’ın Gori şehrindeki öğretmen okulunda tahsiline devam etti. Daha küçük yaşlarda şiir ve musikiyle ilgilendi, Gori’de okurken Rus dilini ve edebiyatını mükemmel öğrenmenin yanı sıra, müzik sahasında da dikkat çekecek derecede ilerlemişti. Özellikle de skripka çalmayı öğrenmiş, ayrıca nota bilgisine sahip olmuştu.



Gori öğretmen okulunu bitirdikten sonra, 1904–1905 Azerbaycan’ın Cebrail ilinin Hadrut köyünde öğretmen olarak çalıştı. 1905’in sonlarına doğru milli gazete ve dergi çalışmalarına katılmak, kendisini gazetecilik alanında yetiştirmek için Bakü’ye döndü. Burada saadet okulunda öğretmen olarak işe başladı ve aynı zamanda “Hayat” gazetesinde tercüman olarak da görev aldı. 1906-1907’de ise “Matbuatta İstifade Olunan Siyasi, Hukuki, İktisadi ve Askeri Sözlerinin Lügati” eserini yayınladı. 22 Ocak 1908’de, bütün Şark’ta, Türk-İslam dünyasının ilk operası olan “Leylâ ve Mecnun” operasını sahneye koydu. Besteci bu eserin librettosunu da Fuzuli’nin aynı adı taşıyan mesnevisinden aldı. Bu ilk milli opera, Azerbaycan’ın kültür hayatında oldukça önemli bir hadisedir. 1909’da, tanınmış Rus yazarı Nikolai Gogol’un doğumunun 100. yılı kutlanırken, Üzeyir Hacıbeyli onun meşhur “Şinel” (Palto) eserini Azeri Türkçesine çevirmiş ve yayımlatmıştır. 1907-1910’da ise “İkbal”, “Yeni İkbal” gazetelerine, ayrıca “Molla Nasreddin” dergisine “Filankes” mahlasıyla “Oradan-Buradan” genel başlığı ile makale ve fıkralar yazdı.


Kısa bir süre “Yeni İkbal” gazetesinin başyazarlığını da yaptı. Üzeyir Hacıbeyli, 1910–1915 arası faal gazetecilikten bir ölçüde uzaklaşarak, bütün zamanını müzik alanına yöneltti. Bu yıllarda bir taraftan müzik eğitimini tamamlamaya, müzik eğitimini çağdaş seviyeye yükseltmeye ve dünya müziğinin klasik örneklerini öğrenmeye, bir taraftan ise yeni eserler ortaya koymaya çabalıyordu. Üzeyir Hacıbeyli, 1911’de Moskova’ya giderek Rusya Müzik Cemiyeti’nin organize ettiği kursa katıldı. 1915’de ise Petersburg Konservatuarı’na girmiş ise de Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle buradaki müzik eğitimini yarıda bırakmıştır.


Gazetecilik faaliyeti ve yüksek müzik tahsili alanının yanında, Azerbaycan milli müziğini, yeni türler ve eserlerle zenginleştirerek; 1909’da “Er ve Arvad”, 1910’da “O Olmasın, Bu Olsun” (diğer adı “Meşedi İbad”), 1913’te “Arşın Mal Alan” müzikli komedilerini, 1909’da “Şeyh Senan”, 1910’da“Rüstem ve Söhrab”, 1912’de “Şah Abbas ve Hurşidbanu”, “Aslı ve Kerem”, 1915’te “Leyla ve Harun” opera ve piyeslerini yazar. Bu eserlerin hepsinin librettosunun yazarı da Üzeyir Hacıbeyli’dir. Bu eserleriyle, yalnız milli müzik sanatını değil, aynı zamanda Azerbaycan milli dram sanatını da bir açıdan zenginleştirmiştir. Bu eserlerin hepsi de yazıldığı dönemde sahneye konulmuş ve büyük ilgiyle karşılanmıştır. Eserleri dünyada altmış dile çevrilmiş ve büyük ilgi görmüştür.


Üzeyir Hacıbeyli 1915’te gazetecilik faaliyetine yeniden dönerek, besteci olan kardeşi Zülfikar Hacıbeyli ve gazeteci Ceyhun Hacıbeyli ile birlikte, Hacıbeyli kardeşlerin müzik cemiyetini kurarak, sadece Azerbaycan’ın değil, bütün Kafkasya’nın Orta Asya ve İran’ın müzik hayatında büyük yeniliklere ve hizmetlere imza atmıştır.


1918’de Bakü’de Ermeni soykırımının şiddetlendiği bir devirde, geçici olarak İran’a gitmek zorunda kalmış, ama Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması haberini alınca vatana dönmüş ve Cumhuriyet’in resmi yayın organı olan “Azerbaycan” gazetesinin başyazarlığına atanmıştır. Üzeyir Hacıbeyli’nin, bu gazete de yayımlanmış ateşli, ihtiraslı, vatanseverlik ve milliyetçilik duyguları ile dolu yazıları, o dönemde milli hislerin ve vatan sevgisinin uyandırılmasına büyük etkisi olmuş, aynı zamanda tarih sahnesine yeni çıkmış genç cumhuriyetin fikir ve düşüncelerini, amaç ve isteklerini ortaya koymuştur.


Azerbaycan’daki 1920 Bolşevik devriminden sonra, “İnce Sanat İşleri İdaresi”nin müzik bölümü başkanlığına getirilmiştir. 1921’de Bakü’de, Azerbaycan Devlet Türk Müziği Mektebi’ni kurmuştur. 1928–1929 ve daha sonra ise 1938–1948 yıllarında Azerbaycan Devlet Konservatuarı’nın rektörü olmuştur. 1940 yılında profesör olmuş, 1945’te ise yeni kurulan Azerbaycan Bilimler Akademisi’nin akademik üyesi seçilmiştir. 1938’de, SSCB Halk Artisti fahri ünvanı almıştır. Sovyet döneminde Üzeyir Hacıbeyli, müzik teorisi ile daha fazla ilgilenmiş, “Azerbaycan Halk Müziğinin Esasları” adlı temel eserini yazıp yayımlatmıştır.


Üzeyir Hacıbeyli, 23 Kasım 1948’de Bakü’de vefat etmiş ve on binlerce kişinin katıldığı bir matem merasimiyle Bakü’nün “Hiyaban” devlet mezarlığında toprağa verilmiştir.


Üzeyir Hacıbeyli, XX. yüzyıl Azerbaycan kültürüne yalnız büyük bir besteci olarak değil, aynı zamanda etkili bir gazeteci-yazar sıfatıyla girmiş, onun çok sayıdaki makale ve fıkraları, müzikli komedileri, asrın başlarındaki Azeri Türkü’nün hayatını, geçimini, istek ve arzularını, problemlerini ortaya koymuş, aynı zamanda bu problemlerin çözülmesi yolunda onlara manevi destek olmuştur.


Eserleri:


Üzeyir Hacıbeyli, Azerbaycan profesyonel müzik sanatının kurucusudur. Azerbaycan Milli Marşı’nı da besteleyen sanatkâr; “Şeyh Sanan” (1909),“Rüstem ve Zöhrab” (1910), “Şah Abbas ve Hurşid Banu” (1912), “Aslı ve Kerem” (1912), “Harun ve Leyla” (1915) adlı operalarını ve “Karı ve Koca” (1909–1910), “O Olmazsa Bu Olsun/Meşhedi İbad” (1910–1911) ve “Arşın Mal Alan” (1913), “Leyla ve Mecnun”, Ceyhun Hacıbeyli ile birlikte,”Halk Müziğinin Esasları”, “Azerbaycan’ın Müziği ve Sanatı Hakkında” adlı eserleri yayımlanmıştır.


2011’de doğumunun 125. yılı Türk dünyasında, görkemli bir şekilde kutlanan Üzeyir Hacıbeyli, Türk dünyasının ve Doğu’nun ilk opera eseri olan “Leyla ve Mecnun”u 12 Ocak 1908 yılında besteledi. Olgunluk döneminin en önemli şaheseri olarak kabul edilen “Köroğlu” operası ise 1937 yılında Bakü’de sergilenmiştir.


Sonuç


Dünyamız, olağanüstü hızlı değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçmektedir. Türkiye ve Türk dünyası bu hızlı değişimlerden en çok etkilenen ülke ve toplumlardan biri olmuştur.


Yıllar yılı iletişim kuramadığımız, ortak tarih ve kültürel değerlere sahip olduğumuz kardeş ülkelerle buluşmanın, tanışmanın mutluluğunu yaşıyoruz, yaşamaktayız. Yüzyıllarca ayrı coğrafyalarda yaşamalarına karşın, birbirlerini unutmayan karşılaştıklarında birbirlerini anlamakta güçlük çekmeyen ve sevgi ile kucaklaşan Türk topluluklarının, ortak dilleri ve kültürel değerleri sayesinde aralarındaki zoraki ayrılık, yerini ebedi dostluk bağlarına bırakmıştır.


İnsanların birbirlerini daha iyi tanımaları, daha iyi anlamaları ancak birbirlerinin kültürleri hakkında bilgi sahibi olmaları ile mümkündür. Demirperde nedeniyle ve rejim farklılığından dolayı aynı soydan gelen insanların kültürel birlikteliği kesintiye uğramıştır. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 20’nci yılında, arzu edilen seviyede olmasa da dilde, fikirde, işte birlik, ortaya konulan arzu ve irade, bizi yeniden şevk ve heyecana sevk etmiştir. Ortaya konan çalışma ve sarf edilen gayretler, Türkiye ve Türk Cumhuriyetlerinde hazırlanan antoloji ve edebiyat ürünleri incelendiğinde, çok uzun yıllar birbirlerinden kopuk olmalarına rağmen Türk dünyasındaki insanların acılarının, sevinçlerinin, beklentilerinin ortak duygu ve düşüncelerde aynı çaba içerisinde oldukları görülmektedir.


Geçmişte Türk toplulukları farklı coğrafyalarda olmalarına rağmen, sevinçte, kederde ve hüzünde, bu hüznün en güzel örneklerinden biri de “Çırpınırdın Karadeniz, Bakıp Türk’ün Bayrağına”, Marşı’dır.


Bu konulardaki bilgi eksikliklerini ortadan kaldırmak, Türkiye ve Azerbaycan halkının birbirlerine karşı sevgilerini ve muhabbetlerini bir kez daha vurgulamak son derece önemlidir. Bu onurlu duruşu tarihin tozlu raflarından alıp günümüzün idrakine sunmak, o zor günlerde hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan maddi, manevi ve moral değerleri ve yardımların hemen her türlüsünü yapan bu insanları minnetle ve şükranla yâd etmek insanlığımızın bir gereğidir. Türklük için çekilen acıları ve sıkıntıları kendine ar addetmiş bu çilekeş insanların yaptıkları hizmetleri ve duydukları sevgi ile heyecanı bugün de devam ettirmeye çalışmak, onlara saygı borcumuzun en azından bu şekilde ödeme gayretinde olmak vicdani bir görev ve ödevdir. Bu bağlamda; karşılıksız ve her zaman daim olan kardeşlik ruhunu dünya var oldukça devam ettirilmesi ve yeni nesillere aktarılması her birimizin üzerine düşen tarihi, bir görevdir.


Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu çalışmamızı yeni nesillerin istifadesine sunmaktaki amacımız; iki kardeş devlet arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin, aynı zamanda hem hüzün hem de neşeli zamanlarımızda bizi heyecanlandıran bu eseri meydana getiren değerli insanlara, şükran ve minnet duygularımızı ifade etmektir.


Ahmed Cevad’ın hayatı, şiirleri ve makalelerinin tam bir tespiti yapılamamıştır. Bu tespit için ayrıca bir çalışma gerektiği ortadadır. Ancak kendisi, şiirleri ve makalelerinin araştırılması ve bir kaynakta toplanması yeni nesillere tanıtılması gereken bir kalem ve fikir adamı olduğu muhakkaktır ve bu yazımızın hedefi ve maksadı, buna işaretten ibarettir.


Çırpınırdın Karadeniz


Çırpınırdın Karadeniz,
Bakıp Türk’ün bayrağına
“Ah” deyerdin, hiç ölmezdim,
Düşebilsem ayağına.


Ayrı düşmüş dost elinden,
Yıllar var ki, çarpar sinem,
Vefalıdır, geldi giden,
Yol ver Türk’ün bayrağına.


İnciler dök gel yoluna,
Sırmalar düz sağ, soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türk’ün bayrağına.


Hamidiye o Türk kanı
Hiç birinin bitmez şanı
Kazbek olsun ilk kurbanı,
Selam Türk’ün bayrağına.


Dost elinden esen yeller,
Bana şiir, selam söyler
Olsun bizim bütün eller,
Kurban Türk’ün bayrağına


15 Aralık 1914, Gence/Azerbaycan

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 49092

ulkucudunya@ulkucudunya.com