« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Mar

2016

NERGİSÎ (ö. 1044/1635)

Süleyman Çaldak 01 Ocak 1970

Osmanlı sanatlı nesrinin en meşhur temsilcisi.

Asıl adı Mehmed olup babası Ahmed Efendi’nin kadılık yaptığı Saraybosna’da dünyaya geldi. Eserlerinin yazılış tarihlerinden hareketle 988 ile (1580) 993 (1585) yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Şabanoviç’e göre 992’de (1584) dünyaya gelmiştir (Knjiševnost Muslimana, s. 228). Kadı Nergisîzâde olarak bilinen bir aileye mensup olduğundan Nergisî mahlasını almıştır. Öğrenimine Saraybosna’da başladı, daha sonra İstanbul’a giderek Kafzâde Feyzullah Efendi’ye intisap etti ve onun derslerine katıldı. Babasının vefatı üzerine geçim sıkıntısı yüzünden tahsilini yarıda bırakmak zorunda kaldıysa da Feyzullah Efendi’den mülâzemet alarak maaşa geçti (Bašagic, Bošnjaci, s. 91). Feyzullah Efendi’den sülüs, nesih ve ta‘lik öğrenen Nergisî birçok yerde müderris olarak görev yaptı, ardından İstanbul’a gelerek kadılığa geçti, Rumeli sadâretine bağlı kadılıklarda bulundu. Çaniçe kadısı iken Kafzâde Fâizî’ye yazdığı tebrik mektubundan sonra Kafzâde ailesinden yardım görmeye başladı. Bu görevi sırasında Rumeli kazaskeri Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi ve üstadı Veysî ile mektuplaştığı bilinmektedir (Münşeât, vr. 15b-16a).

Kafzâde Fâizî, Zilhicce 1027’de (Aralık 1618) Selânik kadısı olunca Nergisî, Selânik’e gidip Fâizî’nin yanında kadı nâibi ve mülâzım olarak göreve başladı (a.g.e., vr. 46b). Selânik kadılığından azledilince de (1029/1620) onunla birlikte İstanbul’a döndü. Selânik’te iken Fâizî için istinsah etmeye başladığı Vassâf’ın Târîh’ini tamamlaması ve yeni bir göreve tayinini beklemesi bu yıla rastlar (a.g.e., vr. 45b). 1030’da (1621) Bosna’nın Hersek sancağında Mostar kadılığına gönderildi (el-Akvâlü’l-müselleme, s. 8). 1031’de (1622) Yenipazar (Novi Pazar) sancağı kadılığını yürütürken Sultan II. Osman’ın aynı yılın 8 Recebinde (19 Mayıs) katledilmesi, arkasından hâmisi Kafzâde Fâizî’nin vefatı üzerine duyduğu derin üzüntü sebebiyle Yenipazar’dan ayrılarak İstanbul’a döndü (Münşeât, vr. 4a). 1034’te (1624-25) Elbasan kadısı oldu (a.g.e., vr. 86b-89b), burada yirmi üç ay görev yaptıktan sonra 1035 yılının sonlarında veya 1036’nın başlarında (1626) İstanbul’a döndü. 1038’de (1628-29) Bosna’nın Banaluka kadısı iken Manastır’a tayin edildi ve oradaki görevi henüz bitmeden 1044 Ramazanında (Şubat-Mart 1635) İstanbul’a gelerek Revan seferine gidecek Ordu-yı Hümâyun’a vak‘anüvis sıfatıyla katıldı. Bu görev, bütün ömrü dolaşmakla geçen ve lâyıkıyla takdir edilmediğinden şikâyet eden Nergisî için IV. Murad’ın bir taltifi sayılır; çünkü maharet ve sanatını ortaya koyabileceği bir imkâna kavuşmuş oldu (Peçuylu İbrâhim, II, 405). Ancak ordu henüz İzmit’e varmadan Gebze yakınlarında bir bataklıkta atından düşerek Şevval 1044’te (Mart-Nisan 1635) öldü. Mezarı Hakkında kaynaklarda sağlıklı bilgi bulunmamaktadır. Arapça ve Farsça’ya hâkimiyeti yanında geniş bilgisiyle de tanınan Nergisî’nin zarif, nüktedan, rindmeşrep ve hoşsohbet bir kişiliğe, hassas bir ruha, kırılgan bir mizaca sahip olduğu eserlerinden anlaşılmaktadır.

Türk inşâ sanatının en önemli isimlerinden olan Nergisî, Türkçe’de Sinan Paşa ile başlayan sanatlı nesir üslûbunu zirveye ulaştırmış, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Nâmık Kemal tarafından şiddetle eleştirilmesine kadar ulaşılması güç bir örnek diye taklit edilmeye çalışılmıştır. Uzun cümleleri, zincirleme tamlamaları, bilinmeyen Arapça ve Farsça kelimeleri seçerek kullanması, bu kelimelerle sebk-i Hindî’yi hatırlatan nâdir mecaz ve imajlar oluşturması dilinin anlaşılmasını güçleştiren unsurlardır. Ancak dil bilgisi kurallarına uygun sağlam cümlelere yer vermesi, bu cümleleri ilk bakışta hissedilmeyecek secilerle süslemesi, Türkçe’deki bütün cümle çeşitlerini kullanarak dilin imkânlarını zorlaması lehine kaydedilmesi gereken özelliklerdir. Nergisî’nin Arap ve Fars kaynaklı klasik hikâyeler yerine Osmanlı coğrafyasına ait, sosyal hayatı yansıtan olayları hikâyeleştirmesi, bilhassa Nihâlistân’da modern hikâyeciliğin habercisi denebilecek düzeyde teknikler kullanması dikkati çekmektedir. Eserlerinin özellikle dîbâce kısımlarında tasannudan uzak duramamış, hikâyelerinde ise orta derecede tekellüflü bir dili benimsemiştir. İlk dönem çalışmalarındaki (meselâ bk. el-Akvâlü’l-müselleme ve Kanûnü’r-Reşâd) kısmî sanat merakını daha sonra arttırarak kalem erbabını âciz bırakmak ve kendi ustalığını kabul ettirmek için tasannua yönelmiştir. Bundaki hedefi de İran edebiyatında Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Gülistân’ı ve Abdurrahman-ı Câmî’nin Bahâristân’ı gibi Türk edebiyatında kendi muhitinden aldığı yaşanmış hikâyeleri zengin bir dil ve üslûp zevkiyle okuyucuya ulaştırmaktır.

Nergisî’nin ta‘lik, nesta‘lik, ta‘lik kırması, sülüs ve nesih hatlarında oldukça başarılı sayıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Özellikle ta‘likin hurde / şikeste türündeki başarısı bilinmektedir. Hat güzelliğinin yanı sıra süratli yazmasıyla da ünlüdür. Hatta Arapça muhtasar bir nahiv kitabı olan ?Avâmil’i Beyazıt Camii’nden Fâtih Camii’ne kadar yürürken yazıp bitirmesi, kırk günde Beyzâvî tefsiri Envârü’t-tenzîl’i istinsah etmesi meşhurdur. Onun 1018’de (1609) istinsah ettiği, Tâcüşşerîa’nın Vikayetü’r-rivâye fî mesâ?ili’l-hidâye adlı eseri Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya kitapları arasındadır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 6712) güzel bir ta‘likle yazılmış Kanûnü’r-Reşâd ile Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı (Revan Köşkü, nr. 1056) Münşeât nüshasının da Nergisî’nin el yazısı olduğu kayıtlarda belirtilmektedir.

Eserleri. 1. Hamse. Nergisî’nin en önemli çalışması olan bu eseri İran ve Türk edebiyatındaki hamselerden farklı kılan taraf tamamen mensur olmasıdır. İbrahim Necmi Dilmen asıl hamsenin beş bölümden oluşan Nihâlistân olduğunu, İksîr-i Saâdet, Meşâkku’l-uşşâk, Kanûnü’r-Reşâd ve el-Akvâlü’l-müselleme’nin daha sonra ilâve edilerek “Hamse ale’l-hamse” haline getirildiğini söyler. Pek çok yazma nüshası bulunan Hamse-i Nergisî biri nesih, diğeri ta‘lik hurufatla iki defa Bulak’ta (1255/1839), bir defa İstanbul’da (1285/1868) basılmış olup telif tarihine göre şu eserlerden oluşmaktadır: a) el-Akvâlü’l-müselleme fî gazavâti’l-Mesleme. Müellifin Mostar kadısı iken kaleme aldığı bu kitap, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Muhâdaratü’l-ebrâr ve müsâmeretü’l-ahyâr’ından bir faslın tercümesidir. Tarihî olaylar yanında birtakım masal unsurları da içeren eser 1741’de Peysonnel tarafından Fransızca’ya çevrilmiş, Kayhan Atik de kitap üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (Gazavât-ı Mesleme, 1990, EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). b) Kanûnü’r-Reşâd. İlhanlı Hükümdarı Muhammed Hudâbende adına yazılan Risâle-i Ahlâku’s-saltana adlı eserin çevirisi olup IV. Murad’a ithaf edilen klasik bir siyasetnâmedir. Dili nisbeten sade olan eserin Farsça başlıklarında ciddi bir tertip görülmez. c) Meşâkku’l-uşşâk. Elbasan’da 1034 (1625) yılında kaleme alınıp Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’ye sunulan eser, o güne kadar daha çok tercümeleriyle tanınan Nergisî’nin ilk özgün çalışmasını teşkil eder. Müellifin daha sonra kaleme alacağı Nihâlistân’ın nüvesini meydana getiren Meşâkku’l-uşşâk sanat itibariyle oldukça yüksek bir değere sahiptir. Uzunca bir mukaddime yanında aşk temasını işleyen on hikâyeden oluşur. İstanbul baskısında (1285/1868) Nihâlistân’da yer alan altı hikâye çıkarılmıştır. d) İksîr-i Saâdet (İksîr-i Devlet). Gazzâlî’nin Kimyâ-yı Sa?âdet’inden ikinci “rükn”ün dördüncü “asl”ından kardeşlikle ilgili kısmın çevirisidir. Süslü nesirle ve serbest bir şekilde tercüme edilen, aralara serpiştirilen şiirlerle de zenginleştirilen eserin girişinde IV. Murad’ı öven bir şiir bulunmaktadır. Üç defa Hamse-i Nergisî içinde, bir defa da müstakil olarak basılmıştır (İstanbul 1288). e) Nihâlistân. Hamse’yi oluşturan eserlerin en önemlisi ve Nergisî’nin ustalık döneminin bir ürünüdür. Birtakım ekleme ve çıkartmalarla iki defa kaleme alınan eser 1035’te (1626) Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin kız kardeşinin oğlu Mehmed Ali Rızâî’nin tavsiyesiyle, aşktan başka temaları işleyen hikâyeleri de içerecek şekilde yeniden yazılmıştır (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4969/1). Nergisî, yirmi beş hikâyenin yer aldığı eserine Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Gülistân’ına ve Abdurrahman-ı Câmî’nin Bahâristân’ına nazîre olarak Nihâlistân adını vermiştir. Birinci bölüm cömertlik (sekiz hikâye), ikinci bölüm aşk (altı hikâye), üçüncü bölüm çeşitli olaylar (dört hikâye), dördüncü bölüm ettiğini bulma (iki hikâye), beşinci bölüm tövbe (beş hikâye) Hakkında hikâyelere ayrılmıştır. 1042’de (1633) IV. Murad’a takdim edilen eser Hakkında Süleyman Çaldak doktora çalışması yapmıştır (bk. bibl.). Kitap Hamse-i Nergisî içinde basılmıştır. 2. Münşeât (Esâlîbü’l-mekâtîb). Kafzâde Fâizî’nin ölümü üzerine İstanbul’a gelen Nergisî, Münşeât’ı tertip ederek Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’ye ithaf etmiştir. Çeşitli zamanlarda dostları ve devlet adamlarıyla mektuplaşmalarını içeren Münşeât kronolojik sıraya göre düzenlenmiştir. Müellif hattı nüshasında otuz yedi parça yazı bulunduğu halde başka nüshalarda bu sayının elliyi aştığı görülmektedir. Eski Rumeli kazaskeri Ganîzâde Nâdirî, eski Anadolu kazaskeri Azmîzâde Mustafa Hâletî ve Şeyh Mehmed b. Mahmud Efendi gibi şahsiyetler esere birer takriz yazmıştır. Oldukça ağdalı bir dille kaleme alınan mektuplarda dönemin sosyal ve siyasal yapısına ışık tutacak bazı ipuçları bulunmaktadır. Eser üzerine Halil İbrahim Haksever bir doktora tezi hazırlamış (bk. bibl.), transkripsiyonlu metni İngilizce bir girişle birlikte John R. Walsh tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.). 3. el-Vasfü’l-kâmil fî ahvâli vezîri’l-âdil. Bazı kaynaklarda Gazavât-ı Murtazâ Paşa adıyla anılır. Nergisî’nin kadı olarak bulunduğu Banaluka’da kaleme aldığı eser, o sırada Budin valisi olan Murtaza Paşa’nın hayatını ve gazâlarını beş bölüm halinde anlatır. Dili diğer eserlerine göre daha sadedir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki (Revan Köşkü, nr. 428) müellif hattı nüshasından başka altı nüshası bilinmektedir. 4. Horosnâme. Bu mensur hikâyenin basit bir rik‘a kırmasıyla yazılan altı sayfalık bir nüshası Millet Kütüphanesi’nde (Ali Emîrî Efendi, nr. 573, vr. 44b-47a), bir diğeri Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi’ndedir. Horozla tilki hikâyesinden ibaret olan eser bir incelemeyle birlikte yayımlanmıştır (Süleyman Çaldak, “Nergisî’nin Horos-nâmesi”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy. 13 [Erzurum 1999], s. 243-250). Nergisî’nin alışveriş mukavelesine dair fıkhî hükümleri ihtiva eden, Arapça secili bir nesirle kaleme aldığı risâlesi bir mecmua içindedir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3749, vr. 32b-35a).

Daha çok münşi olarak tanınan Nergisî’nin çeşitli şiirleri bulunmaktadır. Fâik Reşad nazmının nesrinden aşağı olmadığını, hatta sadelik ve tabiilik bakımından nesrinden daha üstün olduğunu söyler. Bazı kaynaklarda şiirlerini ihtiva eden bir divanının veya bir mecmuanın bulunduğu belirtilirse de böyle bir eser tesbit edilememiştir. Türkçe, Farsça ve Arapça şiirler yazan Nergisî’nin gazellerinin canlı hayaller ve ince duygularla örülü olduğu eldeki örneklerden anlaşılmaktadır. Kafzâde Fâizî için söylediği sekiz bentlik mersiye ile (Dîvân-ı Fâizî, İÜ Ktp., TY, nr. 391, vr. 131a-132b; İsen, s. 234) Saraybosna Hakkında yazdığı kaside ve Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi için nazmettiği kaside (Meşâkku’l-uşşâk, Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 1078, vr. 4b; Kavruk, XXIII [1999], s. 135-144), IV. Murad’ı ve Şeyhülislâm Ahîzâde Hüseyin Efendi’yi övmek amacıyla yazdığı kıt‘a-i kebîre günümüze ulaşan uzun manzumelerinden bazılarıdır (İksîr-i Devlet, s. 3; Nergisî’nin eserleri ve yurt dışındaki yazmaları için ayrıca bk. Šabanovic, s. 232-240). Nergisî ayrıca Saraybosna’daki Hünkâr Köprüsü’nün 1025 (1616) tarihli onarımına dair biri beş, diğeri altı beyitlik iki tarih manzumesi yazmıştır. Onun tarafından kaleme alınan Selânik’teki Hamza Bey Camii’ne ait vakfiye sûreti Franz Babinger tarafından metni ve Almanca tercümesiyle birlikte yayımlanmıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,36 M - Bugn : 121136

ulkucudunya@ulkucudunya.com