« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Mar

2016

Mesh olursan nesh olursun

KENAN ÇAMURCU 01 Ocak 1970

Erbakan, ışık idealinin Tesla'sıydı. Erdoğan ise bütün o birikim, emek, zahmet ve mihnete el koyup güce çeviren Edison oldu. Film repliğinde dendiği gibi, “Tesla insanların güvenli ve sınırsız elektriğe sahip olmasını istiyordu. Edison hepimizi elektrik faturasına mahkum etti.”

Yani illa bir benzetme yapılacaksa Abdulhamid-i Sâni Erdoğan değil, Erbakan'dı. Erdoğan ve müşterekleri ise İslamcılıklarına kanılıp iktidar edilmiş İttihatçılar. 28 Şubat zulmünde kudretli generallerin kadrolu seminerciliğini yapmış Davutoğlu'na hisse verilmesiyle de vaziyete tüy dikilmiş oldu.

Teşbihi biraz daha zorlarsak, Erbakan on emirli levhayı taşıyan Musa'nın müridiydi. Erdoğan ise Harun'un mirasına varis olmayı elinin tersiyle itip, dünyaya bağlanmada dur durak tanımayan muhafazakar kavmin arasına karıştı. Yetinmedi, onların fenalıklarına liderliği de üstlendi.

Harry Potter'daki “ruh yiyenler” gibi bir güruh. Onlarla mesafeyi koruyamayan ruhun necat şansı sıfır. Mesela Milli Görüş'ün mektebinde terbiye görmüş çocuğu alıp Bugün gazetesinin idaresine tayin ettiler. Kalktı, İncirlik'e inen Yemen katili Suud savaş uçaklarının yakıtını gusül sayıp, Irak'ta çoğu Şii onbinlerce Müslümanın katledilmesine karargah olmuş Amerikan üssünü İslam üssü ilan ediverdi. İşte ruh imhası bu seviyede.

Gerçi ne farkeder, sanki Milli Görüş'ten ayrılmayanın ruhu güvende mi? Muhafazakar kavim ve onun lideri, kendini muhalif sananı da kendine benzetiyor. Milli Gazete Irak'taki cinayetleriyle maruf Blackwater (yeni adıyla Academi) şirketinin Ankara'da ne aradığını tam sayfa manşetten sordu, fakat aynı Blackwater, Suud'un taşeronu olarak Yemen'de masumları katlederken “Husilere operasyon” başlığıyla cinayetleri kutladı.

Bu satırların yazarı kendini tarif ederken, boşuna “muhafazakâr ve mülahazakâr toplumdan mutezil” demiyor. Mesleği muhafazakar, meşrebi mülahazakar bu toplumdan itizal edip ayrılmayan iflah bulamaz.

Ruh mesh olmaya görsün, ondan doğru ve düzgün bir tek davranış sâdır olmaz.

Bilmeyenler için: “Mesh”, değişme, başkalaşma, dönüşme, metamorfoz, cevherin değişip başkalaşması; “nesh” ise hükmün kalkması ve varoluşun sona ermesi demek.

Belhli Celaleddin-i Mevlevî, mevzuyu etkileyici biçimde şöyle tasvir eder: (Şeb-i Arus törenlerinde Mesnevi'den beyitlerin neredeyse her dilde, ama bir tek kendi dilinde pankartlaştırılmadığına tanık olduğumuz tuhaf memleketimizde meraklısına beyitin Farsça aslını da yazayım)

?? ????? ?? ?? ???? ??? ??? ??? ???????? ?? ??? ???

[ân cemaat ra ki iyzd mesh kerd / âyet-i tasvir-i şân ra nesh kerd]

Allah, meshettiği o topluluğun / Tasvirlerinin ayetini de neshetti

Yani, sen kendi cevherini bozar ve değişip başkalaşırsan Allah da yeryüzünde senden herhangi bir iz, alamet, belirti kalmamacasına hükmünü kaldırır, hükümsüz olursun.

İnsanın cevheri, özü, tözü ve aslının değişmesi ve başkalaşıp metamorfoza uğramasının nasıl feci bir sonuç olduğuna ilişkin etkileyici tasvir Kur'an'da şöyle ifade edilir:

“De ki: Allah katında kesinleşen cezadan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazaplandığı, maymun ve domuza dönüştürdüğü, tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri en kötü olan ve dümdüz yoldan en çok sapanlardır.” (Maide 60)

Yalan, iftira, karalama, tahkir, tezyif ameliyesinden ibaret trolizmin, muhafazakarlar arasında (ama her tür muhafazakarlar, ister iktidar yandaşı, ister iktidar karşıtı olsun) böylesine rağbet görmesi ve revaçta olmasının temel sebebi, faillerin ruhlarındaki mesh olmuşluk halidir.

O yüzden inandıklarını iddia ettikleri Kur'an'daki hiçbir ikaz, tenbih, uyarı ve yasaktan alınganlık yapmıyorlar. Alınganlık yapma istidadını bile kaybettiler. Hazret-i Ebuzer Gıffari, sultan Muaviye'yi gösterişli sarayı yüzünden Tevbe suresindeki ayetleri (34 ve 35) okuyarak azarladığında Muaviye, “o ayet Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili” demişti. Bizim muhafazakarlar da aynı kafada. Hiçbir ayet onlarla ilgili değil. Kiminle ilgili öyleyse? Bu sınırsız muafiyetin güveni ve güvencesi nereden?

2011'de başlayan bir hastalık var. Salgın. Bir tür epistemik epidemi. Kaçık teori ve yorumlarla ve asla tamamlanmamış cümlelerle kuşku uyandırma taktiği işte bu hastalığı sömürüyor.

Yarım akıllılıkla ilgili olabilir. Yahut hitap ettikleri kitleyi yarım akıllı gördüklerinden. Lafın devamını getirmeyip muhatapta derin kuşku yaratma tarzı, tüccar siyasetin yarattığı zehirli toprakta biten bitki. Bir de adına analiz demiyorlar mı. Oysa analiz dediğin, herkesin görebildiği, somut ve gerçek verilerden, yine herkesin görüp takip edebileceği somut ve gerçek sonuçlar çıkartmaktır. Verisi hayali, önermeleri hayali, çıkarılan sonuç hayali olan sayıklamaları hastalık tasnifine yazmak gerek. Ama işte mevcut muhafazakar rejimin tedavüldeki akçesi bu.

Mesela Erdoğancılık endüstrisinden nema sağmaya odaklanmış laik, liberal, dünyaperest, sefih, ahlaksız, hayasız çocuğun biri geçenlerde bize ilişmeye yeltendi. Meteliksiz gezdiği yılların acısını ve şimdiki sefih hayatın tadını çıkarmakla meşguliyet kapsamında taraftar tribününe şeytani gözünü kırpıp aklınca hakkımızda kuşku uyandırmaya kalktı. Buna cüret ederken muhafazakar tribünde akılların azledilmiş olduğuna güveniyor kuşkusuz. Nitekim hiçkimse saçtığı ifrazattaki sözüm ona ilintilerde ne bulduğunu sormadı veya deli saçması olmayan bir cümle kurmasını beklemedi. Muhafazakarlar böyledir. Hamakat, eblehlik, nifak, zevzeklik ve zırvanın zirvelerindeler. Hoş, dinli muhafazakar böyle de, dinsiz muhafazakar farklı mı? Hepsi aynı tavanın balığı.

Bahsi geçen aşağılık mahluk, eski ahbabım Ayhan Bilgen'in Haberdar'da yazmamı önermesinden nifaka elverişli mana çıkacağı şeytansı sevinciyle hamakat güruhunu yemledi. Sefih hayatının devam edebilmesi için muhtaç olduğu iktidara yararı olacağını düşündüğü her türlü rüsvaylığı savunan süne zararlısı.

2003'te 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi üzerine Erdoğan'a karşı kazanılan zaferi kutlayan görseller çiziktirip bu fakirin de aralarında olduğu fiili tertip komitesine koşarak “Abla/abi nasıl, güzel olmuş mu?” diye takdir beklerdi. Tebrik ve taltif umuduyla gözleri faltaşı çocuklardılar o vakit.

Sivil gençler lakabıyla anılan şenlikli grupta eğlenceliydiler, ama resmi toplumun fenalık fedaisine dönüştüklerine göre iyiliğin hasımları artık. Çirkinler. Küçük bir temasın bile abdest bozacağı cesamette bedenlenmiş necasetler. Ahmet Altan'ın “istihbaratın av köpeği” dediği nasipsizler güruhu.

Ama unutmayalım, kötülük fedailiğinin stajını “vesayet rejimini yıkıyoruz” motivasyonuyla operasyonel gazetede yaptılar. Bu yüzden “vesayet rejimini yıkıyoruz” şiarının İslami kesimler üzerindeki narkoz etkisini ta 2008'lerde yazar çizer, anlatırdım. Köprünün altında öyle çok su aktı ki, herşeyi aşındırdı, eritti, çürüttü, yıktı geçti. O sevimli çocuklar epeydir fenalık üretmeye ve icra etmeye alıştıklarından durdurulmaları zor artık. Mesh olmuş ruhlarına asli cevheri döndürmenin yolu yok. Hele maişeti fenalıktan kazanınca. Altan'ın bu günahın kefaretini ödemeye talip olması olumlu ve umut verici.

Fakat “Sineklerin Tanrısı”ndan fırlamış bu kötücül bodur ruhların ihmal ettiği şey şu: Biz kıdemli İslamcıyız. İslamcılık sonrasını yazıp onu arşive kaldırmaya ehil ve yetkili nadirattanız. Selahiyetimiz kuvvetli. Türedi çoluk çocuğun, hele de bünyeye yabancı sonradan kalkındırılmışların şenaati bize işlemez. Bilakis o şenaati önlerine koyar, son kırıntısına kadar sünnetlettiririz.

İktidarın nema yalağında şapırdatarak gününü gün eden ve bedeli mukabili fenalık üreten şeytani alçakların idrak edemeyeceği bir dünyaya aitiz.

Müdanasız, tenezzülsüz ve minnetsiz dava insanını tırmalamaya yeltenmiş liberal ya da muhafazakar hamakat kumkumaları. Seküler keyfin şarhoşluğunda yalpalarken destur mesafesini ihlal eden necis dabbeler, debelenerek devinen canlılar. Bedeli mukabili herşeyin yaptırılabileceği mafyöz özentililer.

Kurumuş et yiyen basit ve yoksul bir annenin oğlu olmakla iftihar eden Peygamber'in (s) ümmetine mensubiyetin iftiharından nasıl anlasınlar. Doğruluk ve dürüstlükten başka değer olmadığını idrak edecek akıl, izan, şuur, vicdan, kalp ve ruhu gövdelerinin neresinde arayıp bulsunlar.

Doğrudur, zulmedenden mazlum olmaz ve zalimin zulme karşı duası işe yaramaz. Vaktinde zalimlik yapmış olanların utanmadan zulme karşı duadan bahsetmesindeki hicapsızlık ve arsızlık da hepimizin malumu. Onlardan zalime zarar gelmez, fakat muhafazakarlar, masumların âhından ve bedduasından korkmalı, hem de çok korkmalı. Masuma yaptıkları her zulüm ve mazlumun her şikayeti yeri göğü sarsar. Adl-i ilahi tecelli ettiğinde ilahi gazap öyle bir taşar ki, âlemler aşıp bu diyara gelir, sel olur, azap ve gazap sunamisi hepsini süpürür.

Bu ikazlar resmi toplumun fenalık fedaisi itikatsızlara “eskilerin masalları” gelebilir. Tarihin sayfaları geriye doğru izlendiğinde Allah'ın vahyiyle karşılaşan nicesi de öyle demişti. Ama bilen bilir ki, vakit gelip çattığı ve yarılan derya kükreyerek kapandığında suyun mezar olduğu firavunun kalıntısını bir gün Kızıldeniz kıyısında çölde buluverirler, “Pişman oldum Rabbim” demesinin artık fayda vermediği secde vaziyetinde fosilleşmiş halde.
Bunları söyleyen kim mi?
Mesudiye'nin Mismilon köyünde yokluk, yoksunluk ve mahrumiyete doğmuş, okuma yazma seviyesine rağmen didinip mühendislik harikası trenlerde TCDD makinisti olmayı başarmış “küçük İbrahim”in oğlu. Şiilik ve Sünniliği mevzubahis etmeksizin Sünnilerin başına lider yaptığı Şah İsmail'in fedailiğiyle maruf kavmin, Çepni Türklerinin evladı İbrahim'in ve Batum'dan muhacir Gürcü Fatma'nın. Mertlik ve dürüstlük gen haritamızın şahikası. Sicilimizin pirü pâk ahvalini bilmesi gerekenler bilir.

Şimdi sinin sütrenize: La havle vela kuvvete illa billahi'l-aliyyi'l-azim.

Ziyaret -> Toplam : 125,35 M - Bugn : 112555

ulkucudunya@ulkucudunya.com