İMAM-I GAZALİ HAZRETLERİ VE TASAVVUF
ALPEREN GÜRBÜZER 01 Ocak 1970
Allah Resulü (S.A.V.)’in “Benim ümmetimin alimleri Beni İsrail’in nebileri gibidir.” beyanı şeriflerindeki manaya haiz olan zattır İmam-ı Gazali , İlmi ile amil olmuş böyle feyiz kaynakları, ta Peygamberimiz (S.A..V.)’den bu yana , kıyamete dek sürecek ve yoluna devam edecek. İmam-ı Gazali Hazreleri Horasan’ın Tus şehrinde dünyaya teşrif etmişlerdir. (Hicri 450. Miladi 1058). Babası ilim ehli olmamasına rağmen oğullarını ilme teşvik etmiştir. İmam-ı Gazali Hazretleri ve kardeşi Ahmet, ergenlik çağına varmadan babaları vefat etmiştir. Babaları daha önce ilim yapmalarını sağlayacak tarzda maddiyatlarını temin ederek , bildiği ve güvendiği bir tekke şeyhine emanet etmiştir. Bir müddet ilim tahsil ettikten sonra , paraları tükenince , fakirlerin öğrenim gördükleri bir medresede tahsillerine devam etmişlerdir. Bu medrese O’nun taklid yönünden ilk basamağıdır . Tahkik ve marifet ilk yıllarda İmam-ı Gazali Hazretleri’nde görünmez. O, bu durumu şöyle itiraf eder:
“Medreseye girişim sırf Allah rızası için ilim tahsil etmek olmayıp, maişetimi temin için olmasına mukabil , Allah’ın lütuf ve keremi ile beni yüce rızasını tahsile muvaffak kıldı.”
Talebeliğinin ilk yıllarında Fıkıh hocası Ahmed İbn Muhammed er-Radegani’den ders aldı. Tus’da ilk basamakları aştıktan sonra Cürcan şehrine giderek İmam Ebu Nasr el-İsmailiye’nin ilim dairesine katılır . Bir müddet sonra tekrar Tus’a döner. Bundan sonra da Nişabur şehrine, yani İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni Hazretleri’nin yanında eğitimine devam eder. İmam-ı Gazali Hazretleri , Nişabur Medresesi’nde kısa zamanda arkadaşlarını da geride bırakacak şekilde ilerlemiş, geniş bir ilim terbiyesi alır. İmam-ül Haremeyn, O’nun ilminin kemâle ermesinde çok büyük rolü olan bir feyiz kaynağıdır. O devirde Nişabur , ilim kaynağı bir yerdir. O devirde ilmi ile ün salmış iki büyük zat vardır. Biri Bağdat’ta İshak Şirazi , diğeri Nişabur’da İmam-ı Gazali Hazretleri’nin Hocası, İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni’dir.
İmam-ı Gazali Hazretleri 28 yaşına kadar Nişabur Medresesi’nde ilim tahsil etmiştir. Hatta hocasının sağlığında da eserler vermiştir. İmam-ül Haremeyn el-Cüveyni tam tamına dört yüz talebe yetiştirmiş ve aralarında da en büyük eser gördüğü İmam-ı Gazali Hazretleri’ni bırakarak, her fani gibi , bu dünyadan göç etmiştir. Hocasının ölümü ile birlikte İmam-ı Gazali Hazretleri Nişabur’dan Nizamül Mülk’ün yanına gider.
Nizamül Mülk, Selçuklu Devleti’nin ilk veziri olup, ilme önem veren büyük devlet adamıdır. Nizamiye Medreseleri O’nun eseridir. Bu büyük vezirin işaretleri ile İmam-ı Gazali Hazretleri Nizamiye Medresesi’nin Baş Müderrisliği’ne layık görülür. Baş Müderrislik devresinde Nizamül Mülk’ün telkinleriyle münazaralara girer ve her defasında tartıştığı alimleri alt etmesi O’na büyük ihtişam kazandırır. Yediden-yetmişe herkesin büyük ilgisini çeker. Kısa zamanda ilmin zirvesine çıkmasıyla O’ndan istifade etmek için çevre illerden gelip , sohbetine ve vaazına katılanlar artar .
Ki İmam-ı Gazali Hazretleri , daha önceleri tarikati de kabul etmezmiş, yani münkirmiş. Zahiri ilmin en yüksek mertebesine yükselen Gazali, batıni ilme de ihtiyaç olduğunu fark eder ve bir şeyhe gitmeye karar verir:
“İçimde Şam’a gitmek isteği vardı. Ama halifenin ve arkadaşlarımın yerleşip kalmama karşı çıkacaklarından çekinerek , Mekke’ye gitmek arzusunda olduğumu söyledim. Bağdat’ı terk etmek için böyle bir hileye başvurmak zorunda kaldım. Zira onlar için de , benim herşeyimi terk edip , uzaklaşma kararımın dini bir sebepten ileri geldiğini kabul edecek kimse yoktu. Onlar benim mevkimin dinde varılacak en yüksek makam olduğunu zannediyorlardı.Onlar ilimden bunu anlıyorlardı.” Herkes bana:
“Müslümanlara ve alimler zümresine göz değdi , diyorlardı. Nihayet Bağdat’tan ayrıldım. Kendim ve çoluk çocuğumun nafakasına yetecek kısmından maada mallarımı dağıttım. Sonra Şam’a gittim.”
O, artık Şam yolunda bir derviştir. Dört yıllık Bağdat’taki o ihtişamlı hayattan sonra , nefis terbiyesi dediğimiz bir yola karar verme cüreti , bütün benliğini sarmıştı. Şimdi O,sufiliği tercih etmişti.
Şöyle der:
“...Sufilerin, Allah yolunda kimseler olduklarını , onların hayat tarzlarının en güzel yaşama tarzı, yollarının en doğru yol olduğunu , ahlaklarının ahlakın en güzel bulunduğunu yakıynen anladım... Onların dış ve içlerindeki hareket ve duyguların hepsi Nübüvvet kandilinin nurundan almıştır. Nübüvvet nurundan başka kendisiyle aydınlanacak bir ışık yoktur.”
İmam-ı Gazali Hazretleri medreseyi bırakarak Şeyh Ebu Ali Faremidi (k.s.)’in elinden tutup , biat etmesi, gerçekten düşündürücüdür. Demek ki, insan zahiri ilimleri bitirse de, hatta zirvesine de çıksa, iç terbiye için bir Mürşid-i Kâmilin elinden tutması gerektiğini , İmam-ı Gazali örneğinde anlayabiliyoruz.Şeyh Ali Faremidi Tursi Hazretleri (ks) Nakşi silsilesinin halkalarında yer alan büyük bir zat. O da Şeyh Ebi’l Hasen Harkani’den nispet almıştır.Her şeyhin arkasında mutlaka bir şeyh vardır. Ali Faremidi Tursi Hazretleri aynı zamanda bir çok şeyhin de piri idi. Ve Şah-ı Nakşibendi (ks). Ali Faremidi (ks)’yi çok över ve metheder:
-O’nun ruhuna nazar ettim, ruhunda ne renk ve ne şekil vardı.
İmam-ı Gazali Hazretleri’nin şeyhi olan Ali Faremidi Tursi (ks) bu tarikatı Nakşibendiyye nispetini Yusuf Hamedani’ye (ks) devretmiştir. Hem de İmam-ı Gazali Hazretleri’nin iç terbiyesine vesile olarak , başka bir Gazali’yi ortaya çıkarmıştır. Öyle ki, nefis terbiyesinde İmam-ı Gazali, caminin hizmeti yanında tuvaletleri bile temizlemiş. Nefsini ıslah etmek sadece zahiri ilimlerle olmuyor, tatbikat da gerekli. Uygulama İmam-ı Gazali’yi zamanın Gavs’ı yaptı.
Şam’da iki sene kaldıktan sonra Kudüs’e geçti. İlk iş Kubbetu’s Sahra’yı ziyaret . O mübarek eşiğe yüz sürmek . Hem madde hem de mana bakımından Beyt-ı Makdis ve Halil-ür Rahman’da İbrahim (as) ve diğer peygamberlerin huzurunda ahd etti :
- Padişahların ayağına gitmeyeceğim. (Zira Peygamberimiz (S.A.V.) “Alimlerin en kötüleri , devlet yöneticilerinin ayağına giden, devlet yöneticilerinin en iyisi de alimlerin ayağına gidendir.” buyurmuşlardır.)
- Onların hediye ve ihsanlarını kabul etmeyeceğim .
- Hiç bir kimse ile tartışmayacağım. (Münakaşa kalbi karartır.)
Nizamü’l Mülk’ün oğlu Fahrü’l Mülk İmam-ı Gazali Hazretleri’ne tekrar medrese hayatına dönmesi için ricada bulunur. O dönem , tam bir fetret devridir. İç kargaşalar, dünyevi ihtiraslar ,Haçlı Seferleri , Batıniler, Rafiziler, feylesoflar kol geziyordu. Kelimenin tam anlamıyla bid’atler , müslümanları içten içe kemiriyordu. İşte bu elim vaziyette İmam-ı Gazali Hazretleri sufi kimliğini yitirmeden , tedris hayatına yeniden başlıyor, ama eskiden farklı olarak :
“Ben eskiden kendisiyle mevki elde edilen ilmi , yayıyordum... Kasıt ve niyetim bu idi . Fakat şimdi , mevki ve rütbeyi terk ettiren ilme davet ediyorum. Şimdiki maksat ve arzum budur...”
Görüyoruz ki, arifleri, salihleri ve mürşitleri inkâr eden İmam-ı Gazali Hazretleri , medreseye dönerken bambaşka bir hal içinde , arifleri , salihleri ve mürşitleri baştacı yaparak dönüyor. Fakat bu ikinci medrese hayatı Fahrü’l Mülk’ün Batınilerce şehid edilmesiyle sona erdi. Tekrar tedrisi bırakarak Tus’da hem zahir , hem de batın ilimleri öğretmekle ömrünü geçirdi . İmam-ı Gazali Hazretleri genel hatları ile iki ömür devresi geçirmiştir:
- Eski İmam-ı Gazali
- Yeni İmam-ı Gazali
Eskisinde , tasavvuftan yoksun, şöhretiyle ün salmış bir hayat, yenisinde ise;şöhretin bir afet olabileceğinin idraki ile , nefis terbiyesi yolu olan tasavvufa yöneliş hayatı . İşte bu iki net çizgi, İmam-ı Gazali Hazretleri’nin hayatını anlatmaktan ziyade Allah’a ulaşmasının cehdi ve çabası olarak bize ders veriyor. Bizler bu durumu böyle addetmeliyiz. O Tus’da 505 (1111)senesinde Allah’a yürüdü ve Şeb-i Arus’a erdi.
Velhasıl , İmam-ı Gazali Hazretleri’nin hayatı incelendiğinde , ilmin zirvesine de çıksak ,nefis terbiyesi için tasavvuf hayatı yaşamamız gerektiğini idrak ediyoruz . Vesselam.