« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Mar

2016

Erdoğan Zaman'a neden el koydu?

AYDOĞAN VATANDAŞ 01 Ocak 1970

Erdoğan’ın Zaman gazetesine de el koyacağı zaten bekleniyordu.

Geçmişte de, Başbakanlık yaptığı dönemde, TMSF yoluyla, çeşitli medya organlarına el koydu Erdoğan ve bu yayın organlarını kendisine bağlı propaganda makinelerine dönüştürdü.

'Erdoğan’ın, Zaman Gazetesi'ne, Anayasa’ya, hukuka, demokratik değerlere tamamen aykırı olarak el koymak istemesinin zamanlamasına baktığımız zaman bunun üç konuyla yakından ilintili olduğunu görüyoruz.'

Birincisi, Erdoğan’ın taraftarlarıyla kurduğu ilişki tamamen, güç, karizma ve otoriterliğin, taraftar tarafından cazibe merkezi olarak satın alındığı bir ilişki. Erdoğan ve danışmanları, Anayasa Mahkemesi’nin özgürlüklerden yana karar almasını, Erdoğan’ın karizmasını, gücünü ve otoritesini sarsacağını düşünmüş olabilir.

Buna karşılık olarak, Zaman Gazetesi’ne son derece saçma bir gerekçeyle el koyması için kayyım göndermeyi bir güç gösterisi olarak düşünmüş olabilirler.

Bu pervasızlıkla, Abdullah Gül etrafında oluşmaya başladığı düşünülen, Bülent Arınç gibi isimlerin de yer aldığı ve Başbakan Davutoğlu tarafından da Erdoğan’a karşı bir koz olarak kullanılan siyasi hareketliğe göz dağı vermek ve susturmak amaçlanmış olabilir.

Başarılı siyasi analizleriyle bilinen Emre Uslu’nun ‘Cemaatin Davutoğlu ile anlaştığına ilişkin çeşitli iddiaları’ yakın zamanda gündeme getirmiş olması da kuşkusuz Erdoğan’ın danışman ekibi tarafından dikkate alınmış olabilir.

Erdoğan’ın sadece Zaman’ı değil tüm medya organlarını ya kayyım yoluyla ya da çeşitli korkutma ve baskı yöntemleriyle kontrol altına almak isteyecek olması kanımca yüksek ihtimal.

İtalyan yerel savcılığının Bilal Erdoğan hakkında soruşturma başlatması önemli bir detay. Soruşturmanın temelinde ise kara para kaçakçılığı suçlamasının olduğu belirtiliyor. Diğer taraftan Rusya Federasyonu’nun geçmişte Bilal Erdoğan’ın BMZ Denizcilik şirketinin IŞİD’in illegal petrolünü taşıdığı iddialarını gündeme getirdiğini biliyoruz.

Rusya Federasyonu’nun bu tür iddiaları BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine sokmuş olabileceği ve varsa delillerini Güvenlik Konseyi’nin ABD, Fransa ve İngiltere gibi NATO üyesi ülkelere sunmuş olması durumunda, bu ülkelerin söz konusu iddialarla ilgili çalışma başlatması ihtimali Erdoğan’ı baskılayan önemli bir konu olabilir.

Nitekim Hürriyet gazetesinin eski Ankara Temsilcisi Metehan Demir, Washington'un Ankara'yı IŞİD'e para transferine imkan veren 3 Türk bankası konusunda uyardığını konu edinen bir yazıyı kaleme alması söz konusu iddiaların sadece Rusya Federasyonu’nun gündeminde kalmadığını, yanısıra, BM Güvenlik Konseyi’nin diğer üyeleri ve özellikle ABD tarafından ciddiye alındığını gösteriyor.

Demir, ‘lojiblog'a’ yazdığı yazıda "uluslararası konularda etkili bir diplomat"a dayandırarak ABD ile Türkiye arasındaki yeni bir krizden söz ettiği yazısında, "Amerikan Hazine Bakanlığı kaynaklı ama Washington yönetimi imzalı bir uyarı" ile Türkiye’ye resmi diplomatik kanallardan ‘Şubat ayında’ gönderilen belgede 3 Türk bankasının IŞİD'e para aktarımı nedeniyle uyarıldığını’’ yazdı.

Şubat ayı önemli. Zira İtalyan makamları Bilal Erdoğan hakkında aynı ayda(16 Şubat) soruşturma başlattı ve aynı ay içerisinde Bilal Erdoğan İtalya’yı terk etmek zorunda kaldı.

Söz konusu suçlamaların uluslararası mahiyeti sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlunu değil, aynı zamanda Demir’in de altını çizdiği gibi Türkiye’nin üç büyük Bankası’nı da tehdit ediyor.

İşte Erdoğan’ın ve söz konusu uluslararası suçlamalara hedef olan kesimlerin, soruşturmaların uluslararası ceza davalarına ve kovuşturmalara dönüşmesi durumunda, Türk basınının üç maymunu oynaması gerekiyor. Bu mantıktan yola çıkarsak, Erdoğan’ın ve yakın çevresinin Cumhuriyet Gazetesi’ne de, Sözcü Gazetesi’ne de Doğan Grubu’na da kayyım ataması ihtimal dışı görülmemeli.

Ancak bu girişimlerin sadece taktiksel bir anlam ifade ettiğini de hatırlatmak gerekiyor.

Tamamen objektif gözlemime dayanarak söyleyebilirim ki, Zaman’a el koyma girişimi Erdoğan’ın uluslararası meşruiyetini tamamen sıfırlattı ve Davutoğlu’nun elini güçlendirdi. Türkiye yakın tarihin hiçbir döneminde yoğun bir şekilde uluslararası kamuyonun gündemine bu kadar kötü bir şekilde gelmemişti. Tepkiler de dinmek bilmiyor ve fatura sadece Erdoğan’a kesiliyor.

Tüm bunlar, Erdoğan ve çalışma arkadaşlarının tepkilerinin taktik düzeyde, rasyonellikten uzak olduğunu gösteriyor. Danışmanları, Erdoğan’a, 'çatışmak' yerine Anayasal sınırlar içinde kalmasını tavsiye edebilirlerdi. Öyle yapmadılar.

Bu da bir tercih kuşkusuz. Ama sonucunda kazananı olmayan bir savaş bu ve kaybeden sadece güç mücadelesinin tarafları değil, bütün Türkiye olacak.

Cemaat?

Bir güç mücadelesinin tarafı olmaktan çıkalı çok oldu.

Ziyaret -> Toplam : 125,38 M - Bugn : 143928

ulkucudunya@ulkucudunya.com