« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Mar

2016

Daha kötüsünü bekleyin

SAİD SEFA 01 Ocak 1970

İstikrar için oy verdikleri partiyi can havliyle savunanlar, başkentinde 5 ay içinde yüzlerce insanın öldüğü, bine yakınının yaralandığı, doğusunun ateşe verildiği, insanların örgüt elemanı sivil demeden öldürüldüğü, evlerin yıkıldığı ve iç savaş tehlikesinin eşikten avluya sızdığı bir zaman diliminde bize 'daha kötüsünü bekleyin' mesajını iletiyorlar.

Konjonktürü koklama yetisiyle, eski yeni, sivil asker, demokrat anti demokrat her döneme ayak uydurmakta pek mahir; Cumhurbaşkanı'nı ''aslında bal gibi adamsınız'' diye överek, onu bile şaşkına çevirecek pazarcı mantığıyla konuşmayı pek iyi becerebilen duayen kişi:

'Artık kabullenin biz bir Ortadoğu ülkesiyiz, bugün bile Bağdat'ta 60; başka yerlerde 100 kişi öldü' diyerek ufkumuzu aydınlattı. Türkiye'nin 2071 seyrinde vardığı durağı büyük bir ustalıkla tarif etti.

1. Ülkeyi muasır medeniyet seviyesine götüreceğine söz verip onu Ortadoğu bataklığına sürükleyen bu iktidarı desteklemeye devam etmeli miyiz?

2. 100 yıllık Cumhuriyet'in vaat ettiği şey bir Ortadoğu ülkesi olmak mıydı?

3. Başkentinde bombaların patladığı bir Ortadoğu ülkesi noktasına gelmiş olmamızda iktidar 'bal gibi' suçlu değil miydi?

4. Ne zamana kadar bir Ortadoğu ülkesi olarak varlığımızı devam ettireceğiz?

5. İktidar el değiştirip 'eski iktidar bizi Ortadoğu bataklığına sürüklemiş' diye eleştirildiğinde, bugünkü iktidarı savunacak mısınız, yoksa Allah uzun ömürler versin, yaşıyorsanız yenisini mi alkışlayacaksınız?

Duayen isim, Osmanlıcılık hayaliyle çıkılan yolda varılan yerin Ortadoğu bataklığı olduğunu kabullenmemizi istiyor, tavsiyeleri ülkenin beceriksiz bir iktidarla geldiği noktayı itiraftan öte bir anlam taşımıyordu.

'Ortadoğu ülkesi olduk, daha kötüsüne hazır olun' diyordu ve dediği de oldu. Daha kötüsü ve daha kötüleri oldu, olacak.

Pazar akşamı, bir kez daha başkentten katliam haberleri geldi.

Bir öncekine bile alışamamış toplum çaresizlik halinde kıvranırken, ne olup bittiğini anlamak adına ekranlara kilitlendi

Kısa zaman sonra olayın aslından faslına geçilmiş olduğu, başkenti ateşlere verilmiş bir ülkede, muktedirin adamlarının ekranların baş köşelerine kurulup büyük bir manevra kabiliyetiyle, iktidardan başka herkesi sorumlu tuttuğuna şahit olundu.

'İktidarı devirmeye çalışan güçler iş başındaydı.'

'Rusya devreye girmişti.'

'Bakmayın aslında İran zaten düşmanımızdı.'

'Suriye'nin askeri istihbaratı dahil bütün istihbarat kadrosu her yerde cirit atıyordu.'

'ABD, patlama öncesi vatandaşlarını uyardığına göre bu işin içinde parmağı olmalıydı.'

'7 düvel bir araya gelmiş milli ve yerli bir iktidarı devirmeyi planlıyordu.'

Ölenler, parçalanan bedenler, haber alınamayanlar, ölümle cebelleşenler, geride kalanlar, ülkece travma yaşanmış olması, önemsizdi.

Ekranlar ve ekrandakiler her zamanki görevlerini icra ediyor olayı aslından koparıp, insanları fasıllarda boğuyorlardı.

Sosyal medyanın paralı trolleri de 'önümüze gelene bir tekme' moduyla ona buna 'hain, alçak, düşman, terörist vs' diye hakaretler yağdırıyor, masaya yumruğunu vurması gereken başkan olursa bunların yaşanmayacağı telkininde bulunuyorlardı.

Kime, neden, nasıl inanacağını kestiremese de 'ülkenin, cehenneme dönmesine tahammülümüz olmamalı, olamaz' düşüncesinde olanlar, iktidarın yeni dönem kılıç kuşananlarından olan, muhafazakar camianın itibar ettiği ve hükümetin gayri resmi sözcüsü olarak tanımlanan kişisinin:

“Evet canımız acıyor ama bir süre terörle yaşamaya alışmamız gerekiyor”söylemine muhatap oldular.

Bir gecede Ankara'ya emniyet müdürü atama kabiliyetine haiz bir iktidarın, başkentini 5 ay vekaleten idare etmesine..

İstihbarat teşkilatının bütün enerjisini gazeteci, iş adamı, yargıç, savcı demeden önüne geleni fişlemeye ayırmasına..

Terörle mücadele etsin diye yetiştirilmiş elemanların opera ve baleye atanmasına..

Hukuk düzeni ve devlet sistemini tek adam uğruna hallaç pamuğu gibi savrulması karşısında oluşan güvenlik zaaflarına..

Suriye'ye kafa tutarken kendi sınırının kevgire dönmesine..

Radikal grupları desteklerken, günün birinde bu desteğin ülkenin merkezinde patlamalara sebep olacağına..

Kürt meselesinin dağı taşı bombalamakla, ilçeleri ve şehirleri kuşatmakla çözülemeyeceğine, bu anlayışın iç savaş anlamına geldiğinin kestirilemeyeceğine değinmeden 'terörle yaşamaya alışmamız gerekiyor' demek, en basit tabiriyle fikrin terörize edilmesi değil de nedir?

1. Bir süre terörle yaşamaya alışmak ne demektir?

2. Bu süreyi kim belirleyecek?

3. Bu sürenin, başkanlık sistemine geçiş süresiyle doğrudan dolaylı bir ilgisi var mıdır?

4. Bu süre zarfında ortalama kaç patlama ve kanlı eylem bekleniyor?

5. Terörle yaşamaya alışma süresinde kaç kişinin daha ölmesi gerekiyor?

6. Savunduğunuz iktidarın getireceği istikrar, terörle yaşamaya alışma istikrarı mıdır?

7. Koalisyon hükümeti kurulmuş olsaydı; bize 'terörle yaşamaya alışın' mı diyecektiniz, yoksa 'buyurun işte tek parti iktidarı gitti, bunlar oldu' mu diyecektiniz?

Anlaşılan o ki yaşmaya alışmamızı istediğiniz şiddet atmosferinden kastınız, freni boşalarak yokuş aşağı giden bir kamyonu 'maşallah ne kadar da hızlı gidiyor' diye aleme alkışlatmak.

İktidarda kalmak için, devlet mekanizmasını terörize edenleri, Yeni Türkiye'nin inşasını gerçekleştirecek bir yapı diye bizlere yutturmaya çalışırken, milleti freni boşalmış kamyonun önüne bir takoz olarak koymaya çalışıyorsunuz.

İktidar kendini, siz iktidarı korumak için 'daha kötüsüne alışın' demenize gerek yok.

Bu iktidar olduğu sürece daha kötüsünü zaten bekliyoruz.

Ama asla şiddete, teröre ve savaşa alışmamızı beklemeyin!

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 169018

ulkucudunya@ulkucudunya.com