Türkiye'nin seçim ile çıkış ihtimali var mı?
İLHAN TANIR 01 Ocak 1970
Erdoğan'ın Washington gezisine yaklaşılırken
Erdoğan terör ve terörist tanımlarını yeniden yaparak, yeni bir Ceza Kanunu yazılması gerektiğini şu korkunç paragrafla hafta içinde anlattı: "Elinde silahı olan, bombası olan terörist ile unvanını, kalemini amacına ulaşabilmesi için teröristin emrine verenin de hiçbir farkı yoktur. Unvanının milletvekili olması, akademisyen olması, yazar, gazeteci olması o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. O eylemin amacına ulaşmasını sağlayan bu destekçilerdir, bu yardakçılardır. Bu bakımdan terör ve terörist tanımını yeniden yaparak ceza kanunumuza derç etmeliyiz diye düşünüyorum.”
Bu talepler, Erdoğan’ın praktikte kendisine muhalif olan herkesi ya PKK ya da AKP iktidarının FETÖ olarak adlandırdığı ‘paralel’ devletle bağlantılı hale getirerek hapise attırabilecek genişlikteki yetkileri içeriyor. Gerçi Ceza Hukuku değişmeye gerek olmadan da şu anda barış mektubuna imza atan ve basın açıklaması okuyan akademisyenler de dahil olmak üzere lise öğrencisinden gazetecisine, Kürt politikacısından şehit yakınının cenazesinde haykıran vatandaşa kadar herkes zaten tutuklanabiliyor. Demek ki bu da yetmiyor. Erdoğan daha hızlı tutuklamaya, tutukladıklarını daha çok hapiste tutmaya ve tuttuklarını daha çok yıldırmaya ihtiyaç duyuyor.
Sert Rüzgarlar Tahmini Güçleştiriyor
Diğer taraftan Erdoğan’ın kendisi son zamanlarda bizzat ABD yönetimini hedefe oturtmasa da, kendisine yakın gazetelerdeki köşe yazarlarının ABD’ye savurduğu ağır laflardan, Saray’daki ruh hali anlaşılıyor. Erdoğan, iki haftadan az bir süre kalan Washington ziyareti öncesi tabi Obama’yı eleştirmekten uzak duruyor. Erdoğan yerine gazetelerindeki kendine yakın papağanları ABD’nin hem PKK hem de Gülen Grubu yoluyla, Erdoğan’a darbe planladığını söyleyebiliyor. Yine Erdoğanist gazeteler Amerikan Büyükelçisini ülkeden kovmaya çalışıyor. AKP’ye yakın medya grupları ABD Dışişleri bakanlığı salonunda ABD’yi ‘’PKK ile aynı tarafta olmakla’’ suçluyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsüsü John Kirby ise ‘’bu suçlamaya cevap vererek onu değerli kılmayacağım’’ diyerek, Amerikan tarafının sert tonunu göstermekten kaçınmıyor.
Yakın geçmişte Latin Amerika’ya giderek oradaki bazı ülkeleri de gezen Erdoğan, milliyetçi ve İslamcı dalgaları kabartarak, ABD’ye karşı başkanlık seçim kampanyasını başlatmayı kafasından geçiriyor olabilir mi? Türkiye’nin yüzde kırk, kırkbeşini kendi arkasında tutarak, ülkeyi ilelebet illiberal bir şekilde yönetmek adına bir senaryo peşinde olabilir mi? Kürtlerle savaş yaparak, ülkeyi yine Erdoğan’ın dediği gibi Saray’ın yanında olanlar ve ''terörist olanlar'' olarak yarı yarıya bölme stratejisi izleyebilir mi?
Seçim Çıkışı Var mı?
Ülkenin mevcut durumundan çıkışı olabilecek seçimlerin sonuncusu Kasım ayında yapıldı ve AGİT, seçimlere adil ve eşit diyemezken, yine Amerikan yönetimi de adil, eşit ve şeffaf demedi. Türkiye’nin demokrasi tarihinde seçimlerin adil, eşit ve özgürlüğü tartışılmazken, ve bu adil sistemle ülkenin başına gelen bugünün muktedirleri, seçim şartları ile tümüyle oynayarak, propaganda aletleri ile muhalefetin sesini kısarak, o da olmadı ülkedeki güvenlik ayarları ile oynayarak seçimleri manipule ettiler. Adil seçimler ile gelip, o seçimlerin adiliyetini ortadan kaldırdılar.
Giderek artan bir propaganda gücü, genişleyen devlet imkanları ile zaten AKP iktidarına büyük avantaj sağlanıyor. Hürriyet gazetesi ve CNN Türk de, görüldüğü kadarıyla beyaz bayrağı yavaş yavaş çekiyorlar. Büyük bir baskı altında oldukları görülüyor. Gazeteciliklerden ödün verdiklerini anladıkları anda o gazeteyi bırakmaları umarım mümkün olur. Doğan Medya ismi ve itibarı ile İslamcı bir iktidarın hapını ülkeye yutturmamalılar. Kendi havuz işadamları ile o işi yaptığında etkisiz olduğunu bilen Erdoğan, kendi politikasına yakın bir Doğan Medya’yı, havuzun elindeki bir organ olmasından daha çok seveceği aşikar.
Washington Ziyareti Yaklaşıyor
Suriye ve YPG anlaşmazlığı, artan insan hakları ihlalleri ve demokrasinin son kırıntılarına (AYM) artan orandaki saldırılar altında ABD-Türkiye ilişkilerinde esen sert rüzgarların iki hafta içinde ne getireceğini kestirmek de zor. Ortada Obama ile kesinleşmiş bir görüşme yok. Ama alınan bazı haberlere göre başkentteki Brookings Institute’de Erdoğan bir konuşma yapabilir. Bu haberi doğrulatmak veya yalanlatmak için uğraşmama rağmen bu mümkün olamadı.
Brookings ve Strobe Talbott
Brookings’de yapılabilecek bir konuşmada bütün gözler Brookings Institute başkanı ve aynı zamanda Clinton’lara yakınlığıyla bilinen Strobe Talbott’da olacak. Talbott, Clinton’larla 1990’lardan beri çok yakın olan ve 2011’den itibaren ABD Dışişleri Bakanlığına dışarıdan bağımsız politika tavsiyeleri hazırlamakla görevliForeign Affairs Policy Board’ın da üyesi. Talbott, Clinton başkan olduğu takdirde Dışişleri Bakanı olabileceğini umuyor, bekliyor. 1993’den Clinton’ın Beyaz Saray’dan ayrıldığı 2000 yılına kadar ‘’Olağanüstü Büyükelçi’’ sıfatı ve yetkilileri ile Talbott, Sovyetlerin çöküşü sonrasındaki coğrafyadaki yeni cumhuriyetleri izleme, koordine etme görevini yerine getirmişti. Aradan geçen yıllar içinde hep Washington’ın dış politika eliti içinde kalan Talbott, Brookings gibi bir merkezin başkanlığını yapmaya başladı.
Talbott, ABD hükümeti ile çalışmaya başlamadan önce ise 21 yıl boyunca TIME’de çalıştı, TIME’in Washington şefliğini yapmıştı. Bu yönüyle gazeteci geçmişi olan Talbott, Erdoğan’ın Türkiye’de basına nasıl davrandığını da çok iyi biliyor. Başkanlığını yaptığı kurum otoriterliği ile dünyaya ün salmış bir lidere kapılarını açtığı takdirde, bu toplantının şeffaflığı ve yönetimi Talbott’un ismi için de önem taşıyacak. Tabi ki Talbott’un kendisi Erdoğan’ı mülakat yapacağı yok ama kim Erdoğan’ın karşısına geçip, oturacaksa o kişinin performansı, soruları ve yönetimi, Talbott’u temsil edecektir. Erdoğan’a Washington’da sorulması gereken soruların moderatörce sorulup, sorulmayacağına dikkat edilecektir. Spot ışıkları o sahnenin ve etrafında olanların üstünde olacaktır.
Çerçeve dışında
Şimdi yeniden bu yazının ilk paragrafını hatırlayalım. Yukarıdaki o tüyleri diken edici Erdoğan paragrafının Türkiye’den sorumlu Amerikalı en üst yetkililerce Washington’da aynı gün okunduğu düşünüldüğünde, bu sözleri ve tehditleri kendi muhalefetine savuran bir liderle aynı çerçeveye girmek isteyeceklerin Washington’da sayısının daha da azaldığını farz etmek güç değil.