Bu defa da ABD darbe yapmış!!!
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Rıza Sarraf'ın Amerika'da tutuklandığı haberi çıkınca, bir süre, yandaş basın nasıl davranacağını bilemedi; sessiz kalmayı tercih etti. Bazı köşe yazarları, Tayyip Erdoğan'ın“milli duruşundan rahatsız olan” ABD ve Rusya'nın birlikte kumpas kurduklarından söz ediyordu ama, galiba daha açık bir mücadele kararı verilmiş olacak ki, Star, “Darbe”manşetini attı.
Ne diyor Star? “STRATEJİK DÜŞMANLIK… ABD, Gezi'yi, FETÖ'yü, PKK'yı denedi olmadı. Şimdi Zarrab üzerinden Türkiye'ye darbe yapmaya çalışıyor.”
Türkiye'de “gazeteciyiz” diye geçinenlerin, yurt dışında daha iyi tanınmasını sağladığı için bu manşeti alkışlıyorum.
“Aptal dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun” diye boşuna dememişler. Rıza Sarraf'ı bu kadar sahiplenirseniz, ondan doğacak belâyı da, tam anlamıyla omuzlamış olacaksınız. İşbirlikçiliğiniz, bir kere daha, ABD'de görülen mahkeme sayesinde kanıtlanacak.
KARAHAN VE RÜŞVET ÇARKI
Rıza Sarraf'ın eski ortaklarından Adem Karahan isimli bir vatandaş var; sürekli konuşuyor. Cumhuriyet'te, Karahan üzerine gösterilen şirketlere, İran devlet bankasından aktarılan paraların belgeleri yayınlandı. Karahan, daha önce de, gene Cumhuriyet'e beyanat vermişti. Şöyle diyordu: “Paranın yüzde 4'ü siyasilere, yüzde 4'ü ise Sarraf'a kalıyordu. Bir yılda 18 milyar liralık 200 ton altın, kuryeler vasıtasıyla Dubai'ye, oradan da İran'a taşındı. 2012-2013 yıllarında, günde bir ton altın çıkışı yapılıyordu.”
Karahan rüşvet çarkına da şöyle temas ediyordu: “Sarraf'ın Rüçhan Bayar diye bir adamı vardı. Muammer Güler, Egemen Bağış ve Zafer Çağlayan'la birlikte sorunları çözüyorlardı. Bu kişilere, çeşitli hediyelerin dışında, milyon dolarların da gittiği şirkette konuşuluyordu. Emniyet'teki ifademde, şirketlerin arkasında Rıza Sarraf'ın olduğunu belirttim. Ama sonra dosyanın üzeri kapatıldı. TBMM'de konuşmaya hazırım.”
Maalesef TBMM de dosyayı kapattı. Şimdi Adem Karahan, “Konuşmaya hazırım” diye ABD savcısına sesleniyor.
Bu konuda, Gümrük Bakanlığı Müfettişi Mehmet Eryılmaz'ın kaleme aldığı bir rapor da mevcuttu. Hürriyet gazetesi, o tarihte, bunun haberini yapmıştı. Müfettişin raporunda,Türkiye menşeili altınların ihraç edildiği, sonra aynı altınların yeniden ithal edildiği, yanlış beyanname verilerek bu işlemin 89 kez tekrarlandığı belirtiliyor, ayrıca, 2010 yılı ile 2013 yılı arasında, 26 aylık dönemde, 1 milyar 100 milyon dolar nakit paranın valizlerle taşındığı ifade ediliyordu.
BİLGİ PAYLAŞMA YASAĞI
Perşembe akşamı, özel bilgilerin yurt dışıyla paylaşılmasını engellemek üzere “torba yasaya” bir madde ilâve edildi. AK Parti milletvekili Ömer Çelik, bunun Sarraf'la ilgisi olmadığını, gurbetçilerin talebini karşılamak üzere kabul edildiğini açıkladı. Gurbetçiler, kişisel bilgilerinin, bulundukları ülkelerin yetkilileriyle paylaşılmasını arzu etmiyormuş! Ama aynı Ömer Çelik, “Rıza Sarraf'ın Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yle ne ilgisi var” da diyebildi. Bu yüzden, gece yarısı, torbanın içine atılan ek maddenin, 17 Aralık dosya bilgilerinin ya da müfettiş raporlarının ABD'ye ulaşmasını engelleme amacını güttüğü yolundaki kaygılara katılmamak mümkün değil.
SARRAF VE HAYALİ İHRACAT
Rıza Sarraf meselesi Türkiye'nin başını çok ağrıtacak. Zira, İran ambargosunu, Türkiye'de kurduğu şirketler vasıtasıyla deldi ve bizimkiler de, buna göz yumdu. Rıza Sarraf hakkında takipsizlik kararı veren savcı Ekrem Aydıner'in de başı ağrıyabilir. Çünkü Aydıner, kovuşturmaya gerek olmadığını söylerken, Rıza Sarraf'ın transit ticaret ve ihracat yaptığından söz ediyordu. Buna örnek olarak da, Dubai'den İran'a buğday ihracatını veriyordu. Oysa, polis fezlekesinde, bunun reel bir ihracat olmadığı, işlemlerin tamamının sahte belgelerle yapıldığı, hayali ihracat olduğu net delillerle ortaya konulmuştu.
Örnek verelim: 5 bin tonluk gemi ile 150 bin ton ürün taşındığına dair bir belgeyi Rıza Sarraf, Halkbank'a sunuyor. Sarraf'ın bir diğer belgesinde de, Dubai'den İran'a, ülkemiz üzerinden buğday ticareti yapıldığına dair bilgi vardı. Oysa, Dubai'de buğday yetişmiyor. Zaten, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Sarraf'ı, böyle basit hatalar yapmamasıkonusunda uyarmış, o konuşmalar da dinlemeye takılmıştı.
Süleyman Aslan niçin böyle bir sahteciliğe şahit olunca gerekli işlemi yaptırmaz da Sarraf'ı uyarır? Bunun açıklamasını eski Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı'dan alalım:“Cevabı ayakkabı kutularında gizlidir” diyor.
CEHALET DİZ BOYU
Zift medyası çamur sıçratmaya devam ediyor. Bari usulüne uygun yapsalar da hileleri ortaya çıkmasa. O da olmuyor… Zira cehalet diz boyu. Akın İpek'i, sözde Londra Mason Locası'na davet etmişler. Akit gazetesi buna dair bir belge yayınladı. Davet mektubunun en tepesinde, locanın ismi yer alıyor: “GRAND LODGE LİBERAL”
Oysa, İngilizce'de büyük harf “İ” yok; “I” kullanılmalı. Haydi bundan vazgeçtim, üyelik kabul seremonisi için “İNİSİASYON ceremony” diye yazmışlar. Halbuki İngilizcesi“initiation” olmalıydı. (Okunuşu: İnisieyşın. Fransızca okunuşu: inisiasyon) Demek Londra'dakiler, Fransızca kullanmayı ve telâffuz edildiği şekilde Türkçe imlayla yazmayı tercih etmişler.
Tek kelime bilmemenize rağmen, şu İngilizce özentiniz yok mu! Tayyip Erdoğan Akdeniz'e “White Sea” der… Sözde Sümeyye'ye suikast belgesinde, ay ve gün için kullanılan “tarih” hanesine, “DATE” yerine, ülkelerin ya da dünyada yaşananların geçmişi anlamına gelen “HISTORY” yazarsınız. Hem sahtecilik yaparsınız, hem yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız.
Morning morning (Sabah sabah) beni kızdırdınız. Bu yüzden, heavy (ağır) yazdım. Many many (çok çok) sorry.