Sermayenin milliyeti kökeni olmaz(mış)!
UFUK SÖYLEMEZ 06 Mayıs 2008
GEÇEN yıl Petkim’in, Türkleri ‘soykırım’la suçlayan Ermeni diasoparasının en önde gelen finansör isimlerinden olan bir kişiye, genel seçimlere 15 gün kala apar-topar satılmak istenmesi teşebbüsüne karşı çıkmak için aynı başlıkla bir yazı daha kaleme almıştım.
Sat-kurtul mantığı ile kârlı, tekel niteliğindeki stratejik üretim tesislerini satarken, ulusal çıkarlarımızı, rekabet gücümüzü, milli sermayenin ayakta kalmasını sağlayacak bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu vurgulamıştım.
Ancak, en son olarak, Sabah-ATV’nin son derece kuşku uyandıran ve tartışmalara yol açan bir satış süreciyle Başbakan’ın damadının Genel Müdür olduğu Çalık Grubu’na, şeriatla yönetilen Katar’lı bir Arap şeyhin de ortak alınarak satılmasına yönelik toplumdan yükselen haklı itirazlara aynı bayatlamış ezberle cevap veren Sayın T. Erdoğan’ı duyunca, bu konuda bir kez daha yazmanın yararlı olabileceğini düşündüm.
Sayın Başbakan, hiçbir özel, ticari, yerli veya yabancı bankanın veremediği kredi ve imkanları yönetimleri AKP iktidarı tarafından atanan kamusal sermayeli bankaların verdiği, muhtemelen Yüce Divan’lık olacak bu skandal “satışa” kılıf bulmaya çalışıyor.
Ve beylik-klasik o ezberi tekrarlıyor: “Sermayenin dini, rengi, milliyeti olmaz.”
Yanlış yapıyorlar
GERÇEK bir piyasa ekonomisini bilmeyen, kendi ülkesinin üretim dinamiklerine inancı olmayan, stratejik önem, ulusal sermaye, markalaşma, pazar payı gibi konulardan bihaber bir takım çevreler bu tür sıradan lafları kullanmaya pek meraklılar.
Kulaktan dolma, basma kalıp bu tür klişe laflarla, ülkenin milli birikimleri ile kurulan tesis ve kuruluşların şaibeli satışlara konu edilmesi, bütün kamuoyunu yakından ilgilendiren bir hadisedir.
Sektörde tecrübesi, niyeti, geçmişi bilinmeyen, hatta ortakları bile doğru dürüst tanınmayan oluşumlara üstelik kamu kaynakları ile olağanüstü avantajlar sağlanarak yapılan satışlar, devirler elbette ki kuşku yaratır, itirazlara yol açar.
ABD, Fransa, İspanya gibi gelişmiş zengin ekonomilerde buna benzer satışlara hem kamuoyu hem de devletin nasıl müdahil olduğu ve rezerv koyduğu herkesçe malumdur.
Sermayenin milliyeti olmaz, paranın kökeni sorulmaz gibi ilkel-vahşi bir kapitalist anlayışı sanki gerçek bir piyasa ekonomisi kuralıymış gibi gösterenler bilerek veya bilmeyerek yanlış yapmaktadırlar.
Risk ve sakıncaları ortada
KİRLİ ve kara parayla bu ülkede her kuruluşu, her müesseseyi, her değeri satın almak mümkün mü olacaktır?
Uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, yolsuzluk vb. gibi yasa dışı yollarla elde edilen kirli paraların rahatlıkla aklandığı bir açık pazar mı olmamız isteniyor? Nitekim geçen gün medyaya da yansıyan, Fortis-Royal Bank of Scotland ve İspanyol Santander’den oluşan ortaklığın yüzde 4 hissedarı olan Barclys Bank’ın, PKK Kongragel’in Avrupa’daki bazı para toplama operasyonlarına aracılık yaptıkları ortaya çıktığında BDDK da haklı olarak Türkiye’deki başvurularını reddetmedi mi acaba?
Bu ülkeye kalıcı-katma değer yaratan, ihracat odaklı, istihdam sağlayan, doğrudan yabacı sermaye gelmesine aklı başında kimse karşı çıkmıyor, çıkmaz da.
Ancak kontrolsüz, sınırsız, ölçüsüz serbestleşmenin de, yabancılaşmanın da sakıncaları ve riskleri ortadadır.
Medyayı tekseslileştirme ve tek parti iktidarının borazanı haline getirmeye yönelik olduğu açık olan böylesi kuşkulu ve şaibeli bir satışa alet olanlar, hem yasalar nezdinde hem de kamu vicdanında mahkum olabileceklerinden hiç mi endişe duymuyorlar, doğrusu merak ediyor insan...
“Sermayenin milliyeti, dini, rengi olmaz, paranın kökeni sorulmaz” diyenlerin de, milliyetinden değilse bile niyetinden şüphe etmek gerekir dersek, acaba çok mu haksızlık etmiş oluruz?