« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 May

2008

İbretlik...

HASAN ÜNAL 06 Mayıs 2008

BaŞtan belirtelim: ATV-Sabah grubunun satışındaki uygunsuzluklar ortadayken, AB yetkilileri neden bir şey söylemezler? Bu kadar büyük bir basın grubunun devlet eliyle bir yandaş kuruluşa verilmesi sıradan bir ticari olay mıdır?

Meselenin bir ayağı ticaridir. Ancak asıl tarafı demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından birisidir. Eğer bir iktidar döneminde bütün gazeteler ve televizyonlar hükümete destek vermeye zorlanmışsa... Arada bir hükümetin icraatlarını eleştiren basın grupları hükümet yanlısı medya tarafından ‘Uzanlaştırılmakla’ tehdit ediliyorsa...

Bütün bunlarda AB açısından ilgilenilecek bir şey olmadığı rahatlıkla söylenebilir mi? Hazırladığı Türkiye raporunda ‘AKP’yi sakın kapatmayın’ diye tehditler yağdıran Avrupa Parlamentosu Türkiye’deki gazete ve televizyonların bu denli tek sesli hale gelmesini vicdanen ve ahlaken normal bulabilir mi? Buluyorsa, demokrasi bunun neresindedir?

Sabah ve Atv olayı

SABAH-Atv grubu Çalık Holding’e satıldı. Daha önce Dinç Bilgin’e ait olan bu kanallar ve gazeteler Dinç Bilgin’in banka batırmasından sonra TMSF’ye geçmiş, oradan da Ciner grubuna satılmıştı.

Dinç Bilgin tarafından TMSF’ye ibraz edilen bazı bilgi ve belgelerle Ciner grubundan geri alındı. Bu arada 22 Temmuz seçimleri sırasında devlet malı olarak AKP’nin hizmetinde kullanıldı. Sonra da satışa çıkarıldı. Çok sayıda holding şartname aldığı halde hiç birisi ihaleye katılmadı. Aslında, öyle anlaşılıyor ki, hükümet ile ters düşmemek için katılmak istemediler ki, bunlar arasında mali yapısı Çalık grubundan çok daha iyi olanlar da bulunuyordu.

AKP zamanında moda haline gelen yani tek katılımlı ihaleyle Sabah-Atv grubu Çalık grubuna satıldı. Başbakan’ın damadının söz konusu kuruluşun genel müdürü olması zaten pek çok soru işaretini beraberinde getiriyordu; ancak, satışın devlet bankalarından alınan kredilerle gerçekleştirilmesi bu tür ahlaki kaygıları devede kulak endişeler haline getiriverdi.

Çünkü ihaleyi kazanan Çalık grubu iki devlet bankasından (Halk Bankası ve Vakıfbank) 750 milyon dolar kredi aldı. Basından öğrendiğimize göre, bu krediler karşılığında Sabah-Atv dışında bir teminat da vermedi. Vermek istemedi. Paranın geri kalan kısmı da Katar’dan geldi. Parayı veren kuruluş yani ortak ile hem Başbakan Erdoğan’ın hem de Cumhurbaşkanı Gül’ün doğrudan bağlantıları olduğu basına yansıdı. Çalık ile o kişi ve kişileri onlar tanıştırmışlar.

Buna ne demeli?

Tarİhİnde 125 milyon dolardan fazla kredi vermemiş devlet bankaları doğru dürüst teminat bile almadan bu kadar parayı bir holdinge neden verir? Devlet elindeki bir malı satılığa çıkarıyor. Pek çok alıcı ilgileniyor; ama nedense hiç birisi ihaleye gelmiyor. Sonuçta bir alıcı kalıyor ortada ve o alıcı firmanın genel müdürü başbakanın damadı oluyor.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, alan firma devlete ‘param yok sen bana borç verirsen öyle alırım’ diyor. Devlet de ‘benimle dalga mı geçiyorsun’ diyerek ihaleyi bozması gerekirken, ‘pekala’ deyip söz konusu firmaya 750 milyon dolar kredi veriyor ve karşılığında doğru dürüst bir teminat bile istemiyor. Ve bu işlerle bizzat başbakan ve cumhurbaşkanı yakından ilgileniyor?

Bunların Türkiye tarihinde görülmemiş cinsten yolsuzluklar olduğu açık ve muhtemelen dünya yolsuzluklar tarihinin önemli vakaları olarak da yerini alacak. İşin içinde bulunanların tamamının bir şekilde kendilerini yargı önünde bulacaklarına dair siyasilerden açıklamalar geliyor zaten...

İşin çok önemli bir ahlak ve vicdan tarafı olduğuna da şüphe yok. Daha kötüsü ise düne kadar Türkiye’deki yolsuzlukların fena halde üzerine giden İslami çevrelerin olup biteni gayet normalmiş gibi görmeleri. Demek ki, geçmiş yıllardaki çabaları kendilerinin yolsuzluk havuzundan beslenmemeleriymiş.

İşin AB ayağına gelince, bütün bunlar basında yazılan bilgiler. Hatta benim burada yazdıklarımdan çok daha fazlası basında yer alıyor. Pekiyi, AB neden bu konuyla ilgilenmiyor? Hükümete basının değişik operasyonlarla neden tek sesli hale getirildiğini sormuyor? Ergenekon konusunda bir kısım medyada çıkan haberlerden bir ‘örgüt’ olduğu kanaatine ulaşan AB neden gerçek haberlere dayalı tek sesli basın-yayın hayatı oluşturulmasına destek verir gibi davranıyor?

Aslında bu soruların cevabı açık: Tek sesli bir basın-yayın hayatı demokrasilerde kabul edilemeyeceğine göre, AB faşizme açık destek veriyor. Ama kendi lehine politikalar uygulayanların faşizmine... Milli bir grup bu yapılanların onda birine kalkışsaydı, AB ortalığı çoktan birbirine katardı. Her türlü kirliliğin içine battığı halde türban/başörtüsü üzerinden kendilerini hala İslami diye yutturmaya çalışan çevreler, bütün bu kirli para ilişkilerini Katar’da bir önceki cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer organize etseydi, neler yazarlardı? Ve şimdi neden yazmıyorlar??? Yazıklar olsun...

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 79382

ulkucudunya@ulkucudunya.com