Türkiye’nin dramını bu sorumsuzlar yarattı
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım, dünyanın hiçbir ülkesi böylesine maddi ve manevi bir yükü omuzlarında taşıyamaz.
Bir ülke düşünün ki her gün bombalar patlıyor, silahlar konuşuyor, nice asker ve polisimiz şehit düşüyor…
Ve onlarla birlikte, hiçbir günahı olmayan masum insanlar can veriyor.
Devlet (Genelkurmay) neredeyse her gün açıklamalar yapıyor:
“Dün şu kadar terörist etkisiz hale getirilmiştir…”
Bize etkisiz hale getirilen terörist sayısı gerekmiyor. Bu rakamlar şahsen beni vatandaş olarak hiç ilgilendirmiyor.
Ben şehidime, olaylarda uzuvlarını yitirip ömür boyu sakat kalacak olan asker ve polislerime bakarım.
Eğer GATA’dan tanıdığınız doktorlar varsa sorun, size hastaneye her gün getirilen yaralıların durumunu anlatsınlar.
Dinlemeye gücünüz yetmez.
* * *
Hükümet derseniz, ipin ucunu iyice kaçırmış durumda. Ne yapacağını, terör sorununu nasıl çözeceğini bilemiyor.
Bir süre önce adına “Çözüm süreci” denilen rezilliği, kepazeliği icat
edip piyasaya süren ve toplumu bu yolla uyutmaya kalkışan
onlardır.
Terör örgütü onların gözleri önünde binlerce hendek kazarken, binlerce barikat ve tünel
hazırlarken, olanları sessizce izlemekle yetindiler.
Askere ve polise “Size ateş açılmadıkça hiçbir şeye karışmayın, müdahale etmeyin” diye valiler aracılığı ile kesin emirler gönderen bu AKP hükümetleridir.
Sonrasında olan oldu!
* * *
Başbakanlık stajını tamamlaması henüz mümkün olmayan serok Ahmet Paşa o makamda oturmayı sürdürüyor.
Sadece o değil, İçişleri Bakanı dahil hepsi makamlarında…
Belki aralarında konuşuyorlar “Çuvalladık, çaresiz kaldık, bundan sonra ne yapmalı” diye ama bu saatten sonra yapacak bir şeyleri yok.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez ordumuz topları ve tankları ile il ve ilçelerdeki mahallelere dalıp bombalıyor.
Herhalde izliyorsunuz, Güneydoğu’da bazı il ve ilçeler resmen harabeye dönmüş durumda.
Savaştan çıkmış gibi.
On binlerce insan evinden barkından, yuvasından, işyerinden oldu ve kaçmak zorunda kaldı.
Şimdi oraları nasıl onarılacak?
Bakmayın siz atılan palavralara!..
“O yerleri yeniden kuracağız… Sur’u Toledo kenti gibi yapacağız… Örgüt çözülüyor… Devletimiz güçlüdür…”
Ve palavraların en büyüğü:
“Bu saldırıyı da şiddetle ve nefretle kınıyoruz.
Kanları yerde kalmayacaktır!..”
* * *
Adam çıktı Meclis kürsüsüne, partisinin grup toplantısında gözlerimizin içine baka baka nutuk attı, baba nasihatı verdi:
“Herkes teröre karşı sokağa çıksın ve birbiriyle kucaklaşsın. Hiç çıkmadığımız kadar hep birlikte sokağa çıkalım. Hiç gitmediğimiz kadar esnafımızın yanına gidelim, hiç sormadığımız kadar komşularımızın hatırını soralım…”
Acaba bizimle alay mı ediyor diye düşünürken sözlerini sürdürdü:
“Yolda gördüğümüz herkese selam verelim. Herkese esselamü aleyküm
diyelim. Teröre gerçek darbeyi selamlaşmak vuracaktır.”
Bu sözlerini de duyunca kulaklarıma inanamadım, ertesi
gün gazetelerde okuyunca acı gerçeği kabullenmek zorunda kaldım.
Evet, aynen böyle demişti!
* * *
Bırakın sokağa çıkıp kucaklaşmayı, tek başına ancak tuvalete gidebilen bu kadrolar, ülkemizi işte bu duruma düşürenlerdir.
Sokağa çıkalım, esnaf ziyaretleri yapalım, herkesle kucaklaşıp esselamü aleyküm diyelim!”
Peki kendisi bunların birini olsun acaba yapabildi mi?
Peşlerinde yüzlerce kişiden oluşan koruma ordusu…
Altlarında zırhlı konvoylar…
Sadece Davutoğlu Ahmet Paşa hazretleri değil hepsi öyle.
Onlardan birini bile sokakta göremezsiniz. Tek başlarına gezmezler, korkudan
gezemezler.
* * *
Diyarbakır’da halen görevde olan binlerce asker ve polis var. Beyefendi cuma günü Diyarbakır gezisine çıkıp namaz gösterisi yapacaktı…
Yaptı da…
Mevcutlar herhalde yeterli görülmedi ki, gösterisi öncesinde Diyarbakır’a çeşitli illerden yaklaşık bin kişilik asker ve polis takviyesi yapıldı.
Ankara’dan gönderilen ve aynı lojmanda komşu olan üç polisimiz işte bu yüzden,
onun uğruna bombalanıp şehit düştü.
* * *
Toplum derseniz zaten
duyarsız. Afyonlanmış, uyuşturulmuş gibi…
Üstelik korkutulmuş…
İsterseniz bir günde bin şehit verin çoğunluğu hiç mi hiç ırgalamıyor.
Bir protesto yürüyüşü yok.
Hayatın vur patlasın çal oynasın diye özetledikleri olağan akışı sürüp gidiyor.
Hükümetin istediği zaten tam da bu…
Ses çıkmasın, tepki gelmesin…
İki gün yazılır, üçüncü gün nasıl olsa unutulur!
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.
Sen borsadan ve dövizden haber ver!