TSK ve darbe
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Bir darbe lâfıdır gidiyor. Kimisi korkudan bu sözü ağzından düşürmüyor; kimisi de muhtemelen bir beklenti içinde.
Türk Silâhlı Kuvvetleri, açıklama yaptı. Açıklamasında, dikkat çeken cümleler, darbe söylentilerine ilişkin: “TSK'da disiplin, mutlak itaat ve tek emir-komuta esastır. Hiçbir yasadışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı, oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir.”
TSK kime cevap veriyor? Sabah gazetesinin dün, benim de ismimi dâhil edip sıraladığı“darbeci!” aydınlara mı? Sabah'a göre, Mümtaz'er Türköne, Cengiz Çandar, Ali Ünal, Murat Aksoy, Murat Belge, Ömer Laçiner, Abdullah Aymaz ve ben, “17-25 Aralık darbe girişimlerinin başarısızlığı üzerine, yeni bir darbe için çağrıda bulunuyormuşuz!!!”
Çok şükür ki sicilim temiz; mazimde darbe işbirlikçiliği yok. Ama TSK'nın o cevabı, aslında bir süredir “orduda paralel sızmalardan” söz edip, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın onlarla işbirlikçiliği yaptığını ihsas edenlere yönelik.
Bir örnek vermek gerekirse… Rasim Ozan Kütahyalı'nın 27 Mart 2016 tarihli yazısı:“Erdoğan'sız AK Parti ve Erdoğan'sız Türkiye planları 3 yıldır çok aktif operasyonlarla sürekli işleme konmaya çalışılıyor. Türkiye coğrafyası, tarihinde olmadığı kadar kuşatılmış durumda. Bir Fethullahçı F-16 subayı tarafından düşürülen Rus uçağı operasyonu da, kuşatmayı derinleştirmek amaçlı bir operasyondu ve çok da başarılı oldu. Adımın Rasim Ozan olduğu gibi, Rus uçağının düşürülmesi olayının bir Fethullahçı provokasyonu olduğunu biliyorum. F-16 pilotlarının bile en az yüzde 50'sinin Fethullahçı olduğuna dair çok sağlam raporlar var. 2016 yılında TSK'dan toplu şekilde atılacak bunlar. Hulusi Akar direnmeye kalkarsa da istifasını verir. Bu kadar basit...”
Ne diyor TSK açıklamasında? “Emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşuma ya da bir harekete taviz verilmesi söz konusu değildir.”
Türk Silâhlı Kuvvetleri içindeki Fethullahçı yapılanma, Fethullahçı darbe ya da Fethullahçı provokasyon iddialarını bu sözlerle geri çeviriyor. Zaten, Rus uçağı düştükten sonra, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun “Emri ben verdim” açıklaması hatırlanırsa, Fethullahçı bir pilotun komplosundan söz etmenin mantıksızlığı da ortaya çıkar.
Ama TSK'nın beyanlarında beni kaygılandıran bir husus var. “Emir-komuta hiyerarşisi dışında bir harekete taviz verilmez” demek yerine, keşke “Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasiye bağlı ve siyasi iradeye saygılı” şeklinde sözler sarf edilseydi! Türkiye'de emir-komuta dışı darbe de oldu: 27 Mayıs 1960 örneği… Ya da 9 Mart 1971'de, iktidarı ele geçirmeye tevessül eden gruplaşma… Emir-komuta içinde darbeye de şahit olduk:12 Eylül 1980 ya da 28 Şubat 1997…
Bilmem kaygılanmakta haksız mıyım? Türkiye'de öyle şeyler gördük ki, aymazlık içinde olmaktansa, endişe edip sorgulamak daha doğru diye düşünüyorum. Özellikle, AK Parti'nin Ergenekoncularla işbirliğine girişmesi ve derin devlet yapısının tekrardan güçlenmesi, Türkiye'yi her türlü provokasyona ve olumsuz gelişmelere açık hale getiriyor.
ŞİMDİ DE DARBECİ OLDUK!
Mesleğim gereği, Havuz medyasını okuyorum. Yoksa inanın, ne söyleyeceği belli olan bu gazetelerin kapağını bile açmam. İyi ki bakmışım… Benim de, darbe çağrısı yapan bir tweeti paylaştığımı ve darbeci olduğumu yazmışlar!
Olay şu: Eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin, American Enterprise Institute (Amerikan Girişim Enstitüsü) için kaleme aldığı bir yazıda, şöyle diyor: “Türkler ve Türk ordusu, Erdoğan'ın ülkeyi uçurum kenarına getirdiğini fark ediyor. Erdoğan, Muhammed Mursi gibi bir sempati de yaratamaz. Türkiye'de Erdoğan'a karşı bir darbe olursa, Amerika darbe yönetimiyle çalışmaya devam eder.”
Michael Rubin'in bu sözlerini Independent gazetesi iktibas ediyor. Doğu Perinçek'in sahibi olduğu Ulusal Kanal da Twitter'da söz konusu makaleyi paylaşıyor.
Doğru… Ben de bu tweeti paylaştım. Ama eleştirerek. AK Partililere dedim ki:“Ergenekoncularla işbirliği yapar mısınız? Ağızlarına şimdi de darbeyi doladılar.”
“Bindiğiniz dalı kesiyorsunuz” uyarısıydı bu. Fakat darbeci ilân edildik. Bu iddiaya gülüp geçebilirsiniz. Cevap vermemin sebebi, tarihe not düşmek. Ben her zaman AK Parti ile sandıkta hesaplaşılması gerektiğini savundum ve savunmaya devam ediyorum.
BİR KOMPLO TEORİSİ
Twitter'da, bir hesaptan şöyle bir iddia ortaya atıldı: “00.12'de başlayan ve 23 dakika süren telefon görüşmesinde, Nazlı Ilıcak Selahattinciğinden hangi talepte bulundu?”
Sonra da Selahattin Demirtaş'la sözde benim aramda geçmiş olan bir konuşmadan söz ediliyor:
Demirtaş: Sıkıntımız maddiyat değil. Halkın desteğini çekmek. Sizden öncelikli ricamız, imamlara talimat vermeniz ve ölen PKK militanlarının şehit olduğu yönünde Kardinalin ima yapması.
Ilıcak: Bu talebinizi ileteceğim. Muhtemelen bu haftaki sohbette söyleyebilir. Ancak sizin de hızlı olmanız gerekli. Zaman daralıyor.
Demirtaş: Dini konularda kesinlikle halkın üzerinde etki kurmamız gerekli. Aksi takdirde hiç kimse bize destek vermez.
***
At bir çamur izi kalsın… Acaba bunlar ne sanıyor! HDP'ye oy verdim diye, Selahattin Demirtaş'la telefonla konuşup, planlar yaptığımı mı? Ya da, Gülen Cemaati'nin uğradığı haksızlığa karşı çıktım diye, Fethullah Gülen'le telefonla görüşüp, projeler ürettiğimi mi?
Gülüp geçersin ama, baksanıza, tahliye kararı veren hâkimler Mustafa Başer ile Metin Özçelik için açılan davada, “Salıverilsinler” talimatını Fethullah Gülen'den aldıkları iddiası mevcut. Savcı buna inanmış, bir de iddianame yazmış! Gülen'in, herkul.org'ta “Allah'ım, Medrese-i Yusufiye misafirlerini salıver ve onları en çabuk zamanda sevdiklerine kavuştur!..” demesi, hâkimlere bir talimat olarak değerlendiriliyor.
Burası saçma sapan iddialar diyarı Türkiye… Ve maalesef, ne kadar tuhaf ve komik olursa olsun, bu tarz propagandaların bir alıcısı da bulunuyor.