Rahat bir nefes aldık
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Çok şükür rahat bir nefes aldık. Tayyip Erdoğan'ın “14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararı karşısında direnebilirdi” şeklindeki açıklamasından sonra, endişeli bir bekleyiş başlamıştı. Üstelik savcı da değişti; yeni gelen savcının mahkemeye ek deliller sunabileceği ve tutuklama isteyeceği iddia ediliyordu. Gerçi ne olduğu pek anlaşılamayan bir takım deliller mahkemeye sunuldu.
Can Dündar, Ankara'daki evini bir avukatlık bürosuna satmış. Bu avukatlık bürosunda çalışan bir kişi, Fethullah Gülen'e yakınmış. Eve yüksek bedel ödemek suretiyle, o haberin Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmasını sağlamışlar! İpe sapa gelmez iddialar… Can Dündar'a “casus” dedikleri yetmiyor, bir de “para ile haber yazdı” konumuna düşürmek istediler. Nitekim, bu iddialar çerçevesinde, 3 avukat, Sönmez Ahi, Atilla Tarık Çilekçi ileBekir Mustafa Yılmaz tutuklandı; biri de, Faruk Öksüz aranıyor. Hayatın olağan akışı içinde bir ev satıyorsunuz. Tesadüfen o sıralarda gazetede bir haber yapmışsınız. Evi alan da satan da Gülen örgütü ile irtibatlı gösteriliyor.
Savcının “yeni delil” dediği ikinci husus, aslında Can Dündar'ın lehinde bir veriydi. Zira, MİT TIR'ları haberini Hürriyet gazetesi eski Genel Yayın Müdürü ve halen CHP milletvekiliEnis Berberoğlu'ndan aldığı ileri sürülüyordu. Enis Berberoğlu'na “Cemaatçi”demediğiniz takdirde, bu yeni delil, Dündar'ın haber kaynağının Cemaat olmadığını gösteriyor.
Herkesin birden Can Dündar'a sahip çıkması, Batı dünyasından da olumsuz tepkilerin gelmesi, tutuklamanın önünü kesmiştir.
Öte yandan, cezaevinde başka gazeteciler var. Maalesef tutuklu yargılanıyorlar. Onlara isnad edilen suçlar da Can Dündar'ınki gibi, saçma sapan şeyler. Gazeteciler haricinde haksız olarak hâlâ cezaevinde tutulan polisleri, hâkimleri, savcıları da unutmamak gerekir. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Selâm Tevhid soruşturmasında 49'u açığa alınan 54 hâkim ve savcı hakkında 10 ayrı suçtan hazırlanan iddianameyi kabul etti. Hâkimler ve savcılar, casusluk, silâhlı terör örgütü kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs vs. gibi suçlardan yargılanacak. Emniyet'in takip ettiği İran casusları hakkında dinleme kararı vermişler.
Algı operasyonu için, Star gazetesi “7 bin kişi dinlendi” manşetini atmıştı. Oysa, sonradan, dinlenen kişi sayısının sadece 234 olduğu anlaşıldı. Adli bir soruşturmada, elbette şüpheliler hâkim kararıyla dinlenecek. Selâm Tevhid dosyasında İran'la ilişki kurduğundan şüphelenilen önemli isimler vardı; dosya kapatıldı; İran casusları kaçtı.
Nasıl ki, yolsuzluğu izleyen polisler darbeden suçlu sayıldı, casusluk şüphesiyle kişilerin takibi kararını veren hâkimler de şimdi casus ilân ediliyor.
Can Dündar'a çok sevindim. Darısı haksızlığa uğrayan diğerlerinin başına!
HERKES PARALELCİ, DURSUN ÇİÇEK TERTEMİZ
Amerika'da McCarthy dönemini okurken, nasıl oluyor da birçok kişi, hatta aydın geçinenler, böyle bir “cadı avının” ortağı olmuştu diye düşünmüştüm. Oysa şaşılacak bir durum yokmuş. Bizde de “paralel” iddiaları tuttu. Bırakınız iktidarın bütün muhalifleri bu şekilde yaftalamasını, iktidarla ilişkisi olmayanlar bile birbirine “paralel” deyip, kendi önünü açmaya çalışıyor. Tabii bir de, eski hesabı kapatmak isteyenler var.
Bunlardan biri, Ergenekon hükümlüsü ve CHP milletvekili Dursun Çiçek.
Çiçek, Ahmet Hakan'ın Çarşamba sohbetlerine katıldı. Cemaat'e verip veriştirmesi bir yana, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çok sayıda paralelci bulunduğunu da iddia etti. Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi'nde (Psikolojik Harp Dairesi'nde) çalıştığı günlerde, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı hazırlamıştı. Bu plana göre, AK Parti ve Gülen Cemaati yıpratılacaktı. Altındaki imzanın kendisine ait olduğu TÜBİTAK, Emniyet Kriminal Daire, Adli Tıp ve Jandarma Kriminal Daire tarafından onaylanmıştı. Hatta arşivleri karıştırın, o günlerde, Dursun Çiçek'in, Kriminal Daire'ye, imza örneğini verirken, imzasını değiştirdiği ortaya çıkmıştı. Kendisinden bu durum hakkında izahat istendiğinde, “Bir zamanlar imzam buydu” demişti.
Ahmet Hakan, o planın altında Dursun Çiçek'in ıslak imzasının bulunduğunu ve bu imzanın ona ait olduğu hususunun çeşitli kurumlarca tespit edildiğini hatırlatınca,“Jandarma Kriminal'in başındaki kişi paraleldi. Zaten şimdi paralelden yargılanıyor ve cezaevinde” cevabını vermiş. Keşke Hakan, Jandarma Kriminal eski Daire Başkanı emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu'nun neden tutuklu olduğunu araştırabilseydi.
Ben ona yardımcı olayım…
TIR'dan seçilen materyaller, Jandarma Kriminal'in başında bulunan Cihangiroğlu'na 22 Ocak 2014'te geliyor. Savcı yolluyor. Cihangiroğlu, tetkikini tamamlıyor, kendisine gönderilen delillerle ilgili, Genelkurmay'dan Jandarma Genel Komutanlığı'na kadar herkesi bilgilendiriyor. Aradan 21 ay geçiyor, Cihangiroğlu, bu mühimmatı incelediği için“MİT TIR'ları komplosuyla” ilişkili görünüyor. Şu anda cezaevinde.
Dursun Çiçek, ona “paralel” deyince akan sular duruyor.
Çiçek'in imzası, 4 kurum tarafından doğru olarak tanımlandı. Ama, Çiçek, buna rağmen suçsuz olduğunu savunabiliyor. Keşke, o belgenin altındaki imzasını, uluslararası bir kuruluşa gönderseydi. Ama daha kolay yol varken, neden böyle bir gayret içine girsin!
Yapıştırırsın “paralel” damgasını, böylece mağdur komutan olursun: “Askeri savcı paralelci, Jandarma Kriminal'deki Daire Başkanı paralelci… İki paralelci arasında, kapalı devre bir ilişki söz konusu.”
Demek TÜBİTAK da paralelci, Emniyet Kriminal de paralelci, Adli Tıp da paralelci…
Zaten Çiçek'e göre, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde, yüzde 10 oranında paralelciler var. (Sahi biz, fişlemelere karşı değil miydik!) Dursun Çiçek, “iddiaları askeri yargının soruşturmasından ve somut delil olmadığı sürece, bu tür suçlamalara prim vermemesinden” yakınıyor. “Deliliniz varsa getirin” diyorlar; komuta kademesi de bu yaklaşımı destekliyor.
Aslında, bu durum, askeri yargının sivil mahkemelere göre çok daha adil davrandığının bir göstergesi. Cadı avı kolaycılığına kaçmıyor; ceza hukukunun gerektirdiği gibi, somut deliller istiyor. Askeri yargının bu adil davranışı, beni sevindirdi. Tevekkeli değil, birçok kişi sivil yargının bugünkü işleyişine bakıp, “Sıkıyönetim döneminde daha adil yargıçlarla karşı karşıyaydık” demiyor.