“AB ile yeni dönem” rivayeti üzerine
CENGİZ AKTAR 01 Ocak 1970
Hepsi birbirinden tarihî AB-Türkiye zirvelerinin sonuncusundan sonra tamamen içeriye dönük “iyi şeyler de oluyor” neşriyatı başladı. Manipülasyon konularından biri müzakerelerin canlanması… Hatta başbakanın bu sayede cumhurbaşkanına karşı puan kazandığı yollu bir “hüsnü kuruntu” var. İktidar kalemlerine ilâveten, “AB uzmanı” nevzuhur iktidar yanaşmalarının vızıltıları da geliyor kulağıma.
7 Mart’taki toplantıdan sonra “beş fasıl birden açılıyor” derken 18 Mart’ta tek bir fasılla yetinilse de propaganda aynen devam ediyor. Geçen Aralık’ta açılan 17 numaralı fasıl Ekonomik ve Parasal Politika ve şimdi Haziran’da açılacak olan 33 numaralı fasıl Malî ve Bütçesel Hükümlerin ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor.
İşin aslı öyle değil tabii. 17 numaralı fasıl Türkiye’nin öngörülebilir bir zaman diliminde asla dâhil olmayacağı ortak para birimi avroyla ilgili. 33 numaralı fasıl ise bir ülke üye olduğunda AB bütçesine vereceği katkı ve bütçeden alacağı pay üzerinedir. Kurgu bilim yani…
Aralık ayında Avrupa Komisyonu’nun Ahmet Davutoğlu’ya hitaben yazdığı ve 29 Aralık AB-Türkiye toplantısı sonuç bildirisinde yuvarlak ifadelerle geçiştirilen “fasılları müzakereye açma” maddesini somutlaştıran bir mektup ortaya çıktıydı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bloke ettiği altı müzakere faslından beşi mektupta zikrediliyordu. Bunlar Enerji, Yargı Temel Haklar, Adalet Özgürlük Güvenlik, Eğitim Kültür ve Dış Güvenlik Savunma Politikası fasıllarıydı. “Beş fasıl birden açılıyor” denilen fasıllar, bunlar.
Ama 7 Mart ile 18 Mart arasında gündemden düşen fasıllar. Çünkü Kıbrıs’ta güney kuzeyle müzakere ederken, 14 fasıl üzerindeki vetosunu kaldırmak istemedi. Ancak Kıbrıs düğümü çözülünce Kıbrıs bağlantılı olarak bloke edilen 14 faslın açılmasının önündeki engel kalkacak.
Ama defalarca yazdığım gibi iş fasıl açmakla bitmiyor zira bu fasılların ve genelde bütün fasılların içeriğiyle AKP iktidarının arasında kan uyuşmazlığı mevcut. Müzakere edilen 14 fasılda ne kadar yol alınmadığını görmek için Komisyon’un Erdoğan’ı kızdırmamak için utana sıkıla ancak seçim sonrasında yayımlayabildiği İlerleme Raporu’na, ama ondan da önemlisi AB norm, standart ve prensiplerinin birey ve toplum hayatına nasıl yansıyamadığına bakmak yeterli.
Şimdi gelelim büyük aldatmacaya. Kıbrıs tarafından bloke edilmeyen ve açılabilir durumda olan 4 fasıl daha var. Bunlardan biri Haziran’da açılacağı söylenen Malî ve Bütçesel Hükümler. Ama diğer üçü önemli: Rekabet Politikası, Kamu Alımları ve Sosyal Politika ve İstihdam.
Bu fasılları bloke eden Ankara! Neden? Zira bu fasılların açılması için gereken önkoşulları yerine getirmek işine gelmiyor!
Cumhurbaşkanı 1 Kasım seçimlerinde rahatsız olmasın diye açıklanması seçim sonrasına ertelenen 2015 İlerleme Raporu’nda bu fasıllarla ilgili şunlar yazıyor.
Rekabet Politikası: “Gelecek yıl, Türkiye'nin özellikle destek programlarının etkin bir şekilde izlenmesi ve AB müktesebatına gereken uyumun sağlanması için Devlet Desteklerinin İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun'u gecikmeksizin uygulaması gerekmektedir.”
Hükümet haksız rekabet vesilesi olan devlet yardımlarına dokunmak istemediği için bu fasıl müzakereye açılamıyor.
Kamu Alımları: “Kamu alımlarıyla ilgili yasal çerçevede yapılan yeni değişiklikler mevzuatı AB müktesebatından daha da uzaklaştırmıştır. Gelecek yıl, Türkiye'nin özellikle kamu alımları mevzuatını, özellikle su, enerji, ulaştırma ve posta sektörleri ve imtiyazlara yönelik 2014 AB Kamu Alımları Direktifleriyle uyumlu hale getirmek ve şeffaflığı artırmak amacıyla yeniden düzenlemesi, AB müktesebatıyla çelişen istisnaları AB'ye Katılım için Ulusal Eylem Planı'nın uyum programında öngörüldüğü şekilde ortadan kaldırmaya ve yerli fiyat avantajları ve sivil dengeleyiciler gibi kısıtlayıcı tedbirleri kaldırmaya başlaması gerektirmektedir.”
Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Kurumu’nun hâli İlerleme Raporuna böyle yansımış. Kamu alımlarının hükümet için muazzam bir yandaş besleme aracı olduğu herkesin mâlumu. Faslın açılamamasının önündeki en büyük engel, ihalelerden AB şirketlerinin men edilmesi. Ve tabii, şeffaflık ve rekabet anlamına gelen bu koşulu yerine getirmek hükümetin işine gelmiyor.
Sosyal Politika ve İstihdam: “Gelecek yıl, Türkiye'nin özellikle sendikaların toplu sözleşme yapmasına ilişkin çifte baraj yükümlülüğü gibi, etkin bir sosyal diyalogun önündeki engelleri kaldırması, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının daha etkin biçimde uygulanmasını sağlaması, herkes için eşit muamelenin sağlanması amacıyla sosyal koruma, sosyal içerme ve ayrımcılıkla mücadele politikalarını güçlendirmesi gerekmektedir.”
1980 darbesinden bu yana yok edilmeye uğraşılan sendikacılık AKP döneminde bitirildi. AB tarafının özellikle üstünde durduğu sendikalaşma, iş sağlığı ve güvenliği, sendikaların toplu sözleşme yapabilmeleri için gereken eşik değerin düşürülmesi ve kamu personelinin grev hakkı konularında ne kamu ne de özel sektör ikna edilebildi. Aksine Ankara, çalışma dünyası için önem arzeden bu faslı müzakereye açmamak için gereken herşeyi yapmaktadır.
Bu aşamada hatırlatmak gerekir ki Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) uyum için Türkiye'nin sadece bir tek açılış kriterini yerine getirmeye ihtiyacı olduğunu belirtmiştir: “Türkiye'nin hem özel sektör hem kamu sektöründe, özellikle sendikalaşma, grev ve toplu sözleşme haklarına ve ilgili Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri, Avrupa Konseyi Sosyal Şartı ve AB Temel Haklar Şartı ile uyumlu olacak şekilde tüm sendikal haklara saygı gösterildiğini garanti etmesi gerekmektedir.”
Ezcümle, mülteci anlaşması sayesinde AB ile ilişkiler yeni bir döneme girdi palavrası, yukarıda bahsi geçen üç faslın açılması konusundaki mukavemetle ve siyasî, iktisadî, içtimaî, teknik AB uyumu konusundaki laubalilikle faş oluyor.