« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Nis

2016

Çanlar kimin için çalıyor?

AYDOĞAN VATANDAŞ 01 Ocak 1970

Erdoğan, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sonrasında başlattığı cadı avı ve kara propaganda faaliyetleri bağlamında yüz milyonlarca ABD dolarını Hizmet Hareketini özellikle ABD’de zor durumda bırakmak için bazı PR kuruluşları ve hukuk bürolarına akıttı.
Öyle ki, İngiltere merkezli bu hukuk bürosunun elemanları ABD’de Hizmet Hareketiyle bağlantılı olduğunu düşündükleri kimi kurumları FBI’a şikayet ediyorlar, hiçbir etkisi ve saygınlığı olmayan yazarlara Hizmet hareketi hakkında gazetecilik değeri olmayan şeyler yazdırıyorlardı.
Kaderin bir cilvesi olsa gerek. 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının odağında bulunan Reza Zarrab, 19 Mart tarihinde tutuklandı, 21 Mart tarihinde ise 5 yıllık bir soruşturma neticesinde hazırlanan iddianamesi New York Mahkemesi tarafından kabul edildi.
İddiaların odağında, Zarrab’ın, hala aranmakta olan 2 İran uyrukluyla birlikte,( Camelia Jamshidy, Hossein Najafzadeh) yüzmilyonlarca doları, illegal yöntemlerle çeşitli finans kuruluşlarını kullanarak İran adına akladığı iddia ediliyor.
Soruşturmayı 5 yıldır sürdüren FBI New York Ofisi Direktör yardımcısı Diego Rodriguez’in konuyla ilgili şu açıklaması çok manidar.
‘Neredeyse, 5 yıldır, 2010’dan 2015 yılına kadar, zanlılar ABD’nin Iran’a yönelik ekonomik yaptırımlarını engellemek için İran adına bir komployu sürdürdüler. Bugün açıklanan suçlamalar, bu işin saklanan asıl ortaklarına bir mesaj göndermeli.’
(https://www.justice.gov/opa/pr/turkish-national-arrested-conspiring-evade-us-sanctions-against-iran-money-laundering-and)
FBI yetkilisi bu işin asıl asıl ortaklarına mesaj gönderirken kimi kastediyor sizce?
Biraz geriye gidelim ve sorunun cevabını bulmaya çalışalım.
11 Nisan 2013 tarihinde ABD Hazine Bakanlığı, Reza Zarrab’ın patronu Babek Zencani’yi kara listeye aldığını resmen duyurdu. (https://www.treasury.gov/press-center/press-releases/Pages/jl1893.aspx)
Bu Erdoğan’ın, ABD’nin Suriye’ye saldırması için Obama’nın kırmızı çizgilerinin aşıldığını kanıtlamak için Washington’a geldiği 2013 Mayıs ayından sadece bir kaç hafta öncesine rastlıyor.
Bu görüşme, ünlü Atlantic Dergisi’nde, geçen hafta Jeffrey Goldberg’in Obama’nın Suriye kabusunun Obama Doktrinine nasıl dönüştüğünü anlattığı, bir başka deyişle Obama’nın Erdoğan’ın Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına ilişkin deliller sunduğu ancak Obama’nın kırmızı çizgilerini bir kenara bırakarak Suriye’ye saldırmama kararı aldığı tarihi karar anını belirleyen görüşme.
Seymour Hersh, hatırlanacağı gibi, 17 Nisan 2014 tarihli yazısı, Obama’nın Erdoğan’a neden güvenmediği konulu yazısında, söz konusu kimyasal saldırının Erdoğan’ın bir ‘false flag’ operasyonu olduğunu iddia etmişti. (http://www.lrb.co.uk/v36/n08/seymour-m-hersh/the-red-line-and-the-rat-line)
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da katıldığı, Erdoğan ve Obama arasındaki bu görüşmenin çok sert geçtiği ve Obama’nın Erdoğan’ı İran’a yönelik yaptırımların delinmesi konusunda uyardığı toplantıdan sızan bilgiler arasındaydı.
MİT’in Erdoğan’ı Reza Zarrab konusunda uyardığı tarih 18 Nisan 2013 tarihli. Yani MİT, ABD’nin Babek Zencani üzerinden verdiği mesajı görmüş ve Zencani’nin Türkiye’deki adamı Reza Zarrab’la ilişkiler konusunda Erdoğan’ı resmi bir yazıyla uyarmış. Tekrar etmek gerekirse, bu ABD Hazine Bakanlığı’nın Babek Zencani’yi yasadışı ilan etmesinden sadece 7 gün sonra ve Erdoğan’ın Obama’yla yapacağı görüşmeden yaklaşık bir ay önce.
http://www.radikal.com.tr/politika/mit-18-nisan-2013te-yolsuzluk-icin-erdogani-uyardi-1179210/
MİT’in bu bilgiyi Erdoğan’la hangi önem derecesinde sunduğu yoruma açık.
Ancak, MİT’in Zarrab gibi bir ismin, 2011’den beri FBI tarafından üstelik uluslararası bir suikast girişimi dolayısıyla yakından takip edildiğini bilmesine rağmen, Erdoğan’a bu kadar yaklaşmasına göz yumması ya da engelleyememesi kuşkusuz devlet yönetimi açısından çok büyük bir zaaf.
Zira MİT ve FBI, Zarrab’ın Suudi Arabistan Washington Büyükülçesi’ne yönelik 2011 Eylül ayında gerçekleştirilmesi planlanan bir suikast girişiminde kullanılmak üzere, ABD’de çeşitli hesaplara para transferi yapmasının ABD istihbarat birimleri tarafından tespit edilmesi dolayısıyla Zarrab’ı yakından biliyor ve de takip ediyorlar. Hatta dönemin ABD İstihbarat Koordinatörü, MİT’le bu konuyu görüşmeye gelip bilgi alış verişinde bulunuyor.
MİT, geçen hafta basına yansıyan resmi açıklamasında, 25 Ocak 2014 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nden Fırat Alkaç'ın, söz konusu işlemin FBI tarafından tespit edildiğinin bir MİT belgesi kaynak gösterilerek haberleştirmesiyle ilgili süren bir davada, MİT söz konusu iç yazışmasını doğruladı.
(http://www.radikal.com.tr/turkiye/suikast_takibi_sarrafa_uzanmis-1172514)
Benim bir gazeteci olarak, FBI yetkilierine Zarrab’la ilgili her hangi bir soruşturma olup olmadığına ilişkim sorularıma cevap alamadığım yazım, 2014 Mayıs sonuna rastlıyor. Dürüst olmak gerekirse, FBI’ın Zarrab’la ilgili bana hiç bir şekilde cevap vermemesinin zihnimde uyandırdığı iki ihtimal vardı. 18 Eylül 2014 tarihinde bu sorunun cevabını şu üç paragrafla özetlemiştim. Aktarıyorum:
‘Burada ilginç olan, FBI’ın Hürriyet ve Radikal Gazeteleri’nde Zarrab’ın söz konusu suikaste para transferi ile ilgili çıkan haberlerle ilgili hiç bir yalanlama ya da açıklama yapmamış olması. Amerikan makamları Zarrab’ın patronu Zencani’yi 11 Nisan 2013’te kara listeye alırken, neden Zarrab’la ilgili hiç bir adım atmadığı önemli bir sorudur. FBI, neden Zarrab ile ilgili hiç bir yasal süreci başlatmamıştır bu süreç boyunca?
Bu konuda siyasi bir perspektif devreye girmiş olabileceği gibi, FBI’ın Zarrab’ı ve faaliyetlerini 2011’den itibaren asıl daha büyük balıkları yakalamaya matuf olarak incelemeye aldığı da düşünülebilir. Nitekim 17 Aralık soruşturması ile ilgili fezlekenin 283. sayfasında yer verilen Reza Zarrab’ın patronu Babek Zencani ile ilgili yaptığı bir telefon konuşmasının tarihi 10 Nisan 2013’tir. 11 Nisan 2013 tarihi ise Babek Zencani’nin ABD makamlarınca kara listeye alındığı tarihtir. Buradan söz konusu telefon konuşmasını Amerikan makamlarının da dinlediği sonucuna varılabilir.’
(http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Reza-Zarrab-ile-ilgili-dikkat-ceken-tespit/1061948/)
Şimdi vardığım sonuç o halde şu: FBI sorularımıza sessiz kalarak Zarrab’la ilgili sürdürülen bir soruşturmayı sızdırmamak için azami gayret göstermiş olabilir.
Ancak yine de, bu, Zarrab’ın bu kadar rahat bir şekilde ABD’ye gelebilmesini açıklamıyor. FBI’ın Zarrab’ı ürkütmeden ABD’ye çekebilmesi tarihi bir istihbarat başarısıdır ve burada hedefin, yazımın başında, FBI New York Direktörü’nün ifadesinde yer aldığı gibi, ‘bu işin saklanmakta olan asıl sahipleri ve ortaklarına mesaj’ olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Reza Zarrab, çift taraflı çalışmadıysa eğer, kuşkusuz itirafçı olması beklenebilir.
New York savcılığı tarafından hazırlanan iddianame, Zarrab’ın Amerikan yaptırımlarını aşmak için planlanan yöntemin oyuncusu olarak rol aldığı, Türkiye-İran-Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki altın ticaretinin illegal para aklama suçuna dönüşmesiyle ilgili. FBI, Reza Zarrab’ın söz konusu yasadışı para aklama faaliyeti sırasında Türkiye’de 14 milyarlık bir meblağın rüşvet ve komisyon olarak nasıl buharlaştığı konusuyla ilgilenir ve Reza Zarrab bu konuda itirafçı olursa, bunun elbette Türkiye’de derin siyasi sonuçları olabilir.
Bununla birlikte, 2014 Temmuz ayında Ziraat Bankası’nın New York şubesiyle ilgili FED’in yaptığı soruşturma hatırdan çıkarılmamalı.
Reza Zarrab ve patronu Babek Zencani’nin taşeron olarak kullanıldığı faaliyetin Türkiye tarafında Zarrab’ı bir hayırsever olarak tanımlayan Erdoğan varsa, İran tarafında ise eski Cumhurbaşkanı Ahmedinecad var.
Babek Zencani’nin 4 Mart 2016 tarihinde ölüm cezasına çarptırılmasından, Ruhani yönetimin konuya yaklaşımını gösteriyor.
Ancak bu kararlı yaklaşım, Türkiye-İran hattında oluşturulan rüşvet-komisyon çarkında kaybolan 14 milyar doların peşine düşmeyi de kapsıyor olabilir.
Ahmedinecat bu dönemin kaybedeni olarak tarihteki yerini aldı.
İtalya’da 17 Şubat’ta Bilal Erdoğan hakkında başlatılan kara para aklama suçlaması bir başka önemli gelişme. Bilal Erdoğan’ın İtalya’dan nasıl çıktığı, nereye gittiği ise şu an bir muamma.
Çanlar, şimdi kimin için çalıyor?
Cevabını sizin de bildiğiniz bir soru bu!

Ziyaret -> Toplam : 125,61 M - Bugn : 49558

ulkucudunya@ulkucudunya.com