« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Ara

2007

Akif'in dünya görüşü

Mehmed Niyazi ÖZDEMİR 01 Ocak 1970

Mehmed Akif'in karşı olduğu iki tip vardı; biri yobaz diğeri dinsizdi. "Sarıklı milletidir, milletin başına bela" derken baltayı adeta kendi ayağına indiriyordu. Çünkü bu zümre bütün varlığıyla bağlandığı dininin halk nazarında temsilcisiydi. Hayat bir yönüyle korunmalı, diğer yönüyle değişmeliydi. "Yenilik namına gökten nur inse kabul etmeyen" tutuculara kızdığı gibi Batı'nın tellallarına da karşı çıkardı.
Ona göre bir şey eski olduğu için atılmaz, hayatın dışında kalmışsa, hatta onu kösteklerse atılır. Yeni diye de alınmaz; iyi ise alınırdı. İyi ve kötü hükmü canlılığa giden yoldu; zira zihni bir meleke gerektirirdi; aksi takdirde iş körü körüne taklide kalırdı, onun da bir milletin yeteneklerini elinden alacağının şuurundaydı.

Akif, bir bakımdan ümmetçi, diğer bakımdan milliyetçiydi. "Fikr-i kavmiyeti tel'in ediyor Peygamber" derken, bölünmeye kapı açan tehlikelere karşı uzak duruyor, ümmet anlayışı ön plana çıkıyordu. Onun en büyük arzusu İslam bayrağının yükselmesi, Müslümanların silkinip kendine gelmesiydi. "Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal" feryadıyla da milliyetçiydi. Ama onun millet anlayışı etnisiteye dayanmıyor, ideal ve kültürü esas alıyordu. O, milleti sosyal bir vakıa olarak görüyordu. Ona göre milletin güçlü olması, sahip olduğu medeniyeti de göz kamaştırıcı duruma getirirdi. Aynı zamanda Akif, medeniyetlerin devlet bünyesinde tekevvün edip gelişeceğini bilecek seviyedeydi. Milletimizin hayatında devlet diğer milletlere göre başka idi; "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" gibi atasözleri oluşmuştu. Dünyayı fani telakki ettiği halde devletini ebed müddet tarzında nitelendiren, onu dualarına katan milletimizin güçlü olması İslam medeniyetine yansırdı. Dolayısıyla sosyal bünyemizin kuvvetlenmesi adına milliyetçiydi.

Kanaatince millet, gıdasını hamasetten alan sosyal bir varlık değildir. Ona hayat veren çalışmak ve üretmektir. Çünkü dünyamızda maalesef hak değil, güç hakimdir. Canavarların arasında yaşamak, en azından onlar kadar kuvvetli ve yırtıcı olmakla mümkündür. Zenginlik bir milleti sadece refaha kavuşturmaz, ona güç de verir. Bunun için bizi sarsarak kendimize getirmek amacıyla şöyle çığlık atar: "Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir / Davransana! Bak el de senin baş da senindir." Tek başına çalışkanlığın elbette bir anlamı vardır; ama önemli olan onun kolektif şuura dönüşmesidir: "Nedir üç dört alın, bir yurdun alnından boşansın ter!..."

Akif, bir milletin nasıl ayakta duracağını şöyle formüle eder: "Çünkü milletlerin ikbali için evladım / Marifet bir de fazilet, iki kudret lazım". Ulu muzdaripimiz marifetle ilmi, metodu, tekniği kast ediyor. Halkımıza derman verecek bu unsurlar ne yazık ki bizde bulunmuyor; anlaşılmaz bir şekilde bilim yuvalarımız üç yüz yıldan beri marifetle pek ilgilenmedi; kelime oyunları ve sosyal konulardaki yenileşmenin lüzumu veya lüzumsuzluğuna vakit harcadılar. Oysa bilim adamlarının bir tek görevi vardır; o da bilim üretmektir. Bilimde aldığı seviye siyasetimizde, rejimimizde, sosyal bünyemizin her yönünde görünür. Tevfik Fikret nasıl, oğlu Haluk'u İskoçya'ya yollamışsa, Akif de kurtuluşumuz için kahramanı Asım'ı Avrupa'ya göndermektedir: "O çocuklarla beraber gece gündüz didinin / Giden üç yüz yıllık ilmi tez elden getirin". Fazilet olmasa, ilim sahibi hünerini sadece nefsi uğruna kullanır dağarcığındaki sermaye kanlı kılıca dönüşür; kitlelerin ayağa kalkması ancak faziletli evlatlarıyla mümkündür.

Batı'nın ilmine hayrandır; fakat ilimle elde ettiği gücü mazlumları ezmek, imkanlarını talan etmek gayesiyle kullanmasına isyan eder. "Medeniyet denilen maskara mahluku görün/ Tükürün maskeli vicdanına tükürün."

Fani dünyamıza sıradan insanlardan farklılıklarla ayak basanlarda, genellikle beyin ve yürek bir arada bulunmaz. Akif'te ikisinin de bir arada var olması milletimiz için lütuftu. O, fikir ve sanat âlemimizin yaralı bülbülüydü; çileli ömrü boyunca çırpındı, şakıdı. Feryadıyla izler bıraktı. Meselelerimiz devam ettiği sürece ecdadın sevgisini, gelecek nesillerimizin endişesini duyanlar için yol gösterici olacaktır. Bir gün kederli ufuklarımızda güneş doğar, izleri görünmez hale gelirse, o zaman milletimiz onu şükranla anacaktır.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 51648

ulkucudunya@ulkucudunya.com