Arap Kaynaklarında Türkler İSLAMA TESETTÜRÜ TÜRKLER SOKTU
Soner Yalçın 01 Ocak 1970
AKP iktidarı Suudi Vehhabi Krallığı’na saygıda kusur etmiyor. Öyle ki, Türk protokolüne göre değil, Suudi protokolüne göre uçağın merdiveninde karşılıyorlar. Daha göreve yeni başlamış krala üstün hizmetlerinden dolayı “devlet nişanı” veriyorlar! Peki… Arapların, Türkleri nasıl değerlendirdikleri konusunda bilginiz var mı? Okuduklarınıza şaşıracaksınız…
Önce bir tespit:
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı arkadan vuran Arap şeyhleri Doğu Anadolu’ya göz koydu. Savaştan sonra toplanan barış konferansına Emir Faysal şu mesajı iletti: “İngiltere’nin ve Fransa’nın isteği üzerine Türklere karşı Arap ayaklanmalarını sağlayan babamın temsilcisi olarak dileğim şudur: İskenderiye’den itibaren Diyarbekir hattının güneyinden Hint Okyanusu’na kadar Asya’daki Arapça konuşan bütün milletleri içine alacak olan bölgeler bağımsız bir toplum olarak tanınsın!”
Başlayabilirim…
Tarih: 3 Şubat 2010.
Erdoğan şöyle demişti:
“Özellikle 1940’ların sonundan itibaren Türkiye’nin Ortadoğu bölgesiyle ilişkileri, hep şöyle olmuştur; ‘Araplar bizi arkadan vurdu’. Hep bunu söylerler. Hatta ben, avami olacak kusura bakmayın ama köpekleri bile ‘Arap, Arap’ diye çağıran bir anlayışı yaşadık bu ülkede. Yakıştırma buydu. Yanlış ve son derece çirkin bir sloganla irtibatlar, ilişkiler kesilmiştir.”
Sonuçta…
Bu ülkenin halkı köpeğe, Araplardan değil, siyah renginden dolayı “Arap”dedi. Aynen… Fotoğrafın negatifine de “Arap” demesi gibi.
Diğer türlü dense ne olur? İngilizler Fransızlara “frog”/kurbağa; Fransızlar da İngilizlere “rozbif”/kanlı et diyor, ne var bunda?
Aslında…
Mesele başka…
Kimi AKP’liler Arapları her bakımdan yüceltiyor. Onlara göre, Araplar, “kavmi necib”!
Bu nedenle, Türk’ü küçük görüyorlar.
Türkçe’yi unutturmak istiyorlar.
Türk tarihini değil Arap tarihini öğretiyorlar.
Türk gelenekleri yerine Arap geleneklerini topluma dayatıyorlar.
Tüm bunları kurnazlıkla “İslam” ve “Osmanlı” maskesi altında yapıyorlar.
Bakınız…
Kuşkusuz her millet değerlidir; tek bir kötü sözümüz olamaz.
Eleştirdiğimiz salt dinsel nedenle -gereksiz abartılarla- Arapların yüceltilmesidir.
Peki… Hiç düşündünüz mü; Araplar bizi nasıl görüyor?
Türkler hakkında ne diyorlar?
İsmail Hamî Danişmend’in 1959’da yazdığı “Türk Irkı Niçin Müslüman Olmuştur” adlı
kitabındaki şu satırlar bu yazıyı yazmama neden oldu:
“Arap menâbiinde/kaynaklarında ve bilhassa tefsir ilminde, Türkler; insanlık düşmanı bir canavar sürüsü şeklinde tasvir edilmiş; akıl ve iz’ana sığmayacak iftiralara uğramış; ve ezcümle yamyamlıkla itham edilmiştir.”
Şu kaynaklara bakalım ve en bilineninden başlayalım…
BİNBİR GECE MASALLARI
Araplar hakkında ne biliyoruz.
Prof. Dr. İlhan Arsel’in eşsiz kitabı “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” dışında kaç çalışma var?
Hep ezbere konuşuyoruz.
Sorsanız herkes “Binbir Gece Masalları”na bayılır.
Çoğu eminim okumamıştır!
Arap edebiyatında “Binbir Gece Masalları” kadar Batı dünyasını etkileyen az eser vardır.
Ve yine… “Binbir Gece Masalları” kadar Türk’ü, Batı’ya; kötü, kaba, haşin ve barbar nitelikte tanıtan az kaynak bulunur.
Bu masallarda Türk; kaba kuvvet temsilcisi, küstah, Bağdat sokaklarında -sanki halkın efendisiymiş gibi- kibirle dolaşan, Allah’ı, Allah’ın emirlerini ve kutsal ne varsa her şeyi hakir gören bir tiptir.
Denilebilir ki, “Binbir Gece Masalları”, Arap’ın Türk aleyhtarlığının kutsal kitabıdır!
Peki… “Edebiyat eseridir” deyip bağrımıza taş basalım…
Biz Arapları sevelim ya da sevmeyelim.
Biz Arapları küçük görelim ya da yüceltelim.
Şurası gerçek ki; Arap, kendini “dev aynası”nda görür!
Örneğin… “The Arab Genius in Science and Philosophy” adlı 1954 tarihli yapıtında Ömer A. Faruk; İslam uygarlığı, İslam bilimi, kültürü ve gelişmesi diye ne varsa her şeyin sadece Arap zekâsının ve dehasının ürünü olduğunu ileri sürdü!
Bu; birçok Arap yazarlarının benimsediği, ve fakat çoğu zaman Arap olmayanları gücendirmemek amacıyla kapalı şekilde açıkladıkları tezdir!
Sadece bu mu?..
TÜRKLER BİZANS’IN KATİLİDİR
Abu’l Hasan al-Nadvi veya Nejla İzzettin adlı Arap yazarlar; İslam’ın ilk dört halife döneminden sonra gerilemeye başladığını; ve asıl Türklerle birlikte çökmeye yöneldiğini; Türklerin bilim-kültür alanlarında pek uyuşuk davrandıklarını, bu alanlarda her türlü yeniliğe-gelişmeye karşı olduklarını
ileri sürdü.
Abdullah Larui, İslam’ın esas itibariyle özgürlük ve hoşgörü dini olduğunu ve Türk’ün elinde bu niteliklerini yitirdiğini belirtti: “Denilebilir ki; İslam dini Arap kaldıkça özgürlükçü, hoşgörülü ve başarılı olmuştur. Türk’ün eline geçince bu niteliklerini yitirmiş ve bozulmuştur.”
Bunlar eski değil, 20. yüzyılda kaleme alındı.
Abdullah Sahb, 1972 yılında Fransızca olarak yayımladığı Developement et Questions d’Orient adlı yapıtında, “yarı vahşi niteliklerde” gördüğü Türkleri, bir yandan Bizans uygarlığının ve diğer yandan Arap uygarlığının katili gibi gösterdi.
Yazar E. Atiyah, “Arapları geri bıraktıran Türklerdir, Napolyon’un Mısır’ı ve Arap ülkelerini işgal etmesi tarihine kadar Araplar, Türkler tarafından gerilikler uykusuna sokulmuşlardır ve Napolyon işgaliyle birlikte bu uykudan uyanmışlardır” görüşünü savundu.
Arap yazarlara göre Türkler tüm bozulmalarının sorumlusuydu.
Biz hâlâ tesettürü tartışırken Arap yazarlar şu tezi yazdı:
“Kur’an’da kadınlara tanınan hak ve özgürlükler Türkler tarafından kısıtlandırıldı; kadın hakları savaşımına girişmek gerekiyor ve girişirken de Türklerin gasp ettikleri hakların kadınlara iadesi için mücadele vermek gerekiyor.”
Çağdaş Arap yazarların hemen hepsinin iddiası bu merkezdedir. Kuşkusuz bunu ileri sürenler arasında kadın yazarlar da var. Ali İbrahim Leyla, 1976’da Kahire’de yayımladığı “Status of the Egyptian Women Trough the Ages” adlı kitabında bu temayı
ayrıntılarıyla işledi.
Suudlu bir kadın 1985 yılında The New York Times muhabirine verdiği demecinde aynen şunu söylüyordu: “İslamda kadın kapama âdeti diye bir âdet yoktur; bu geleneği İslam’a sokan Türklerdir.”
Kimi Arap yazarlara göre, İslam demokratik bir sistem getirdi ve bu sistemTürkler elinde despotizm şekline dönüştürüldü!
Arap yazarların Türkler hakkındaki görüşleri bunlarla sınırlı değil.
iSLAMI GERiLETEN TÜRKLERDiR
Kimi Arap yazarlar gericiliklerine sebep hep Türkleri gördü:
“İslam uygarlığını yaratan Araplardır; bu uygarlık Batı’yı etkilemiş ve Batı’da Rönesans oluşmasını körüklemiştir, fakat İslam uygarlığını yok eden ve Arapların geri kalmasının nedenlerini yapan Türklerdir!”
1935-1946 yılları içerisinde üç cilt halinde Kahire’de yayımladığı “Tarih al-İslâm al siyâsî va’l-dini va’l-takafi va’l-ictimaî” kitabında Hasan İbrahim Hasanbu görüşü yaygınlaştıran isim oldu.
Yazar; kültür ve bilim uygarlığı yaratılmasını Arap dehasına mal ederken; Arap gerilemesi ve İslam uygarlığının yok olmasının sorumluluğunu Türklere yükledi!
Yine bir başka Arap yazar Lütfi al-Haffaf, Şam’da yayımladığı “Muthakkırat”adlı eserinde, Arapların Türklerle ilişki kurduktan sonra her türlü uygar gelişmeden yoksun kaldıklarını savundu!
Arap dünyasının etkili milliyetçi yazarlarından Raşit Rıza, 1923 yılında Kahire’de yayımladığı “el-Hilafâlı v’al-İnamât el-Uzma” adlı kitabında, halifeliğin Türklerin eline geçmesiyle İslam’ın ve Arapların gerilemeye başladıklarını; Türkler kadar İslam’a zarar veren bir başka ulus olmadığını belirtti.
Herhalde…
20. yüzyılda Batı’yı Arap lehine Taha Hüseyin kadar etkilemiş bir başka yazar bulmak güçtür. O da, Arap ülkelerinin ilkelliklerinin nedenlerini tek bir noktada topladı: Türkler!
“Akdeniz havzasındaki Müslüman ülkeleri işgal etmekle Türkler, İslam dünyasının Batı’yla ilişkilerine ve uygarlık yönündeki gelişmelerine son vermişlerdir. İslam ülkelerinin Türkler tarafından işgal edilmesi, Ortaçağ’da Avrupa’nın barbarlar tarafından işgal edilmesinden çok daha zararlı ve uygarlığı söndürme bakımından çok daha tehlikeli olmuştur.”
Bu görüşler Baas lideri Cemal Abdülnasır’ı bile etkilemişti:
“…Çocukluğum yıllarında, havada ne zaman bir uçak görsem, kendi kendime mırıldanır okuduğum şarkının anlamını eleştirirdim: ‘Ey Büyük Allah’ım, İngilizi kahret!’ Zamanla öğrendim ki, dedelerim buna benzer bir bedduayı vaktiyle Türklere karşı ederlermiş”
Arap yazarların ne tezleri yoktu ki:
İslam akılcı bir dindi ancak onu bu niteliklerden Türkler uzaklaştırmıştı! Bu tezin en ateşli savunucularından Ali Seyyid Emir (ki Arafat da) şöyle düşünüyordu:
“Muhammet köleliği kaldırmak istedi; eğer Araplar Türklerle ilişki kurmamış olsalardı kölelik denilen kötü gelenek İslam ülkelerinde kaybolacaktı!”
Arap yazarlar sorunlarının kaynağını Türklerde arar da siyasetçileri aramaz mı?
Suriyeli devlet adamı 1957’de şunu der: “Eğer Moğollar, 13. yüzyılda Bağdat kitaplığını yakmamış olsalardı, biz Araplar, bilim ve fende öylesine ilerlemiş olacaktık ki, şimdiye dek çoktan atom bombasını bulmuş olacaktık!”
Yazar Edouard Saab; Arap tarihinin en felaketli ve en karanlık iki günü olduğunu söyledi:
“Bunlardan birincisi; Arap ordularının 732 yılında Poitiers önünde Charles Martel tarafından durdurulması; ikincisi ise 10 Şubat 1258 tarihinde Türk Komutan Hulagü’nün Bağdat’ı almasıdır.”
Bu görüşler sadece 20. yüzyılda dile getirilmedi. Kökeni eskiydi. Şöyle…
ARAPLARDA TÜRK DÜŞMANLIĞININ KÖKENİ
Önce şunu belirteyim:
Türk’e husumet beslemeyen ve hatta Türk’ü öven Arap ve Müslüman yazar ve düşünürler yok değildir. İbn Hallikan, İbn Haldun, Biruni buna örnektir.
Arap edebiyatının en ünlülerinden sayılan Cahiz’i de bu kategoriye soksak da, Türkleri İslam için yararlı göstermeye çalışsa da, fikirleri arasında Türk’ü yerici izlenimler kolaylıkla göze çarpar. Keza…
İbni Sina da öyledir; Türkler efendi değil köle sınıfındandır.
Kirmani de aynı görüştedir: Türkler köle olarak doğmuşlar ve öyle
öleceklerdir.
İşte İmam Gazali… Türk’e en ağır hakaretleri uygun bulmuş olmasına karşın, bugüne dek Türk’ün en çok yücelttiği bir kişi olmuştur!
İşte İbn Teymiye… Türkleri, İslam dinine en büyük kötülüğü yapmış olanlar arasında kabul eder: “Muhammed dinine karşı bunların (yani Şiilerin) yaptıkları kötülükler, kâfirlerin, Türklerin Frenklerin ve benzerlerinin yaptıklarından çok daha fazladır.”
AKP iktidarının Türk adına tahammülsüzlüğünü burada aramak gerekir.
Kimi örnekler vereyim:
Ibn al-Mukaffâ (724-759), Çinlileri, Bizanslıları, Hintlileri, Arapları, Türkleri değer ölçeğine vurur ve kıyaslar. İranlılar, büyük çapta bilim adamı yetiştirir. Çinliler sanatkardır. Vs.
Türkler ise, “başkalarına saldırmak için yaratılmış yırtıcı, vahşi hayvanlardır!”
Araplar ise kutsal halktır!
Ebu Süleyman al-Sicistani’ye (912-985) göre, “Türkler, Araplardan çok aşağı olup tıpkı zenciler gibi hayvan niteliğinde kimselerdir.”
Yine 10. yüzyılda; Abû Zeyit al-Balhî’ye göre; Türkler, “yayvan ve geniş suratlı, basık burunlu, küçük gözlü, Araplara felaket getirici, gaddar” idi. Keza…
Balhî’nin bildirdiğine göre, Kur’an’da sözü edilen Ye’cûc-Me’cûclar Türklerdi!
İdrisi al-Mahmut’a (1100-1166) göre Türkler; “zalim, haşin, kaba güç temsilcisi, intikamcı, bencil”dir.
Aynı 12. yüzyıl Arap alimlerden Yâkut al-Hamavî şöyle yazdı:
“Kana susamış yağmacı Türkler kentin çeşitli semtlerine saldırdılar; rastladıkları her insanı, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin kestiler, daha sonra kenti yakıp hak ve yeksan eylediler. Allah bizi buna benzer felaketlerden korusun, çünkü bu şimdiye dek İslam’a karşı girişilmiş en korkunç davranıştır.”
Söz konusu yer; Arap ordularının en hunhar usullerle saldırıp ele geçirdikleri Nişabur kentiydi!
İbn Şaşrâ (1257-1322), Türklerin, Allah tarafından mezar sakinleri arasına yerleştirildiklerini ve Araplara felaket getiren çete olduklarını yazdı.
Uzatmaya gerek yok…
Bu kaynaklardan beslenen kimi AKP’lilerin Türk adını Anayasa’dan sildirmek istemesine pek şaşırmamak gerek!..