EVTÂS SAVASI
Huneyn'de bozguna uğrayan düşmanın bir kısmı, bu bölgedeki Evtâs Vâdisi'nde toplandı. Bunların başında ihtiyar bir savaşçı olan Düreyd b. Simme vardı. Bir kısmı da Sakif kabîlesiyle birlikte Tâif'e çekildi. Bunların başında ise Hevâzin reisi Avfoğlu Mâlik bulunuyordu. Bunlar, hazırlıklarını tamamlayıp yeniden savaşmak istiyorlardı. Bu sebeple Rasûlüllah (s.a.s. ) Evtâs üzerine Ebû Mûsa'l-Eş'arî'nin amcası "Ebû Âmir" komutasında bir birlik gönderdi.
Yapılan savaşta Düreyd öldürüldü. Ebû Âmir de şehid oldu. Ebû Âmir, yaralandığı zaman, kumandayı yeğeni Ebû Mûsa'l-Eş'arî'ye bırakmıştı. Ebû Mûsâ savaşı kazandı. Birçok esir ve ganimetle geri döndü.(343)
Esirler arasında Sa'd Oğulları Kabîlesi'nden Rasûlüllah (s.a.s. )'in süt kardeşi "Şeymâ" da vardı. "Ben Peygamberin süt kardeşiyim" deyince, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e götürdüler. Rasûl-i Ekrem Şeymâ'yı görünce tanıdı. Üzüntüsünden gözleri yaşardı. Hemen hırkasını serip üzerine oturttu, hâl-hatır sorup ikrâmda bulundu. Bir köle, bir câriye, iki deve ve bir mikdâr koyun vererek, isteği üzerine kabilesine gönderdi.(344)
6- TÂİF MUHÂSARASI (Şevvâl 8 H./Şubat 630 M.)
Huneyn hezîmetinden sonra Sakif Kabîlesi, memleketleri olan Tâif'e çekilmişlerdi. Hevâzin Kabîlesinin reisi Avf oğlu Mâlik de bunlarla berâberdi. Huneyn Savaşı'nın kesin sonucunu almak için Tâif'te toplananların da takibi gerekiyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s.), Hâlid b. Velîd'i bin kişilik öncü kuvvetle Tâif'i muhâsara için gönderdi. Huneyn ve Evtâs'ta ele geçen ganimet ve esirleri Mekke'ye yaklaşık 16 km. mesâfede "Ci'râne" denilen yerde muhâfaza altına aldıktan sonra, kendisi de ordusuyla Tâif üzerine yürüdü.
Tâif, Mekke'nin güney doğusunda, etrâfı yüksek kale duvarlarıyla çevrili eski bir şehirdi. Kale içinde bol miktarda erzâk ve silah depo edilmişti. Muhâsara yirmi günden fazla sürdü. Müslümanlar ilk defa bu muhâsarada, kale duvarlarını yıkmak için mancınık ve debbâbe denilen savaş âletlerini kullandılar.(345) Bu âletleri müslümanlara Sel-mân-ı Fârisî öğretmişti. Fakat kale duvarları çok sağlamdı. Tâifliler, duvarlar üzerindeki siperlerden ok atarak kaleyi savunuyorlar, gedik açılmasına imkân vermiyorlardı. Hatta, atılan oklarla 12 kişi şehid olmuştu. Bir ara Hâlid b. Velîd mubâreze için er diledi. Tâifliler:
- Sana karşı çıkabilecek kimsemiz yok, erzâkımız bitinceye kadar kaleyi savunacağız. Sonra hep birlikte çıkıp ölünceye kadar çarpışacığız, diye cevâp verdiler.
Tâiflilerin erzâkları tükenip teslim olmaları veya kaleden çıkmaları uzun sürecekti. Rasûlüllah (s.a.s). durumu, ashabı ile istişâre etti. Nevfel b. Muâviye:
- Tilki inine kapandı. Uzun müddet sıkıştırılırsa, mecbûr olup çıkar, böyle bırakılsa da zarar gelmez, dedi.(346) Muhâsaranın uzamasında yarar görülmedi. Rasûlüllah (s.a.s. ):
- Allah'ım, Sakif'e hidâyet nasip et, onları bize gönder, diye duâ etti.(347) Muhâsarayı kaldırıp, ganimetleri mücâhidlere dağıtmak üzere Ci'râne'ye döndü. Tâifliler bir sene sonra (Hicretin 9'uncu yılında) Medine'ye bir hey'et gönderip İslâm Dini'ni kabûl ettiklerini bildirdiler.
(343) el-Buhârî, 5/101; Tecrid Tercemesi, 10/358 (Hadis No: 1629); İbn Hişâm, 4/97
(344) Tecrid Tercemesi, 7/134; İbn Hişâm, 100-101; Târih-i Din-i İslâm, 3/454
(345) İbn Hişâm, 4/126; Zâdü'l-Meâd, 2/462
Mancınık: Topun icâdından önce, kale duvarlarını dövmek için iri taş ve gülle atmakta kullanılan âlet.
Debbâbe: Tahtadan bir iskelet üzerine kalın deri gerilerek yapılan bir savaş âleti. İçine kale duvarlarını delecek askerler girip yavaş yavaş kale duvarı dibine kadar yaklaşırlar ve bu siperin içinde duvarı delerlerdi. Bu âlet, ilkel bir tank demekti.
(346) Zâdü'l-Meâd, 2/462; Tecrid Tercemesi, 10/365 (Hadis No: 163)
(347) Zâdü'l-Meâd, 2/463; İbn Hişâm, 4/131