« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Nis

2016

Cemaatin, Yargıtay'ın verdiği Ergenekon kararına tepkisi ümit vermiyor

İLHAN TANIR 01 Ocak 1970

Cemaat ve Ergenekon

Ergenekon davalarının en hızlı dönemlerinde de Washington’da idim. Türlü türlü hikayeler eşliğinde hızla devam eden o kavgada olanları uzaktan izledim ve arada bir Washington'da yönetimin dikkatine getirdim, katıldığım toplantılarda bazı insan hakları ihlallerini kendi çapımda izledim ve izlettirmeye çalıştım. Davalar ne zaman gazetecilere dokunsa, Odatv baskınları, Şener, Şık veya Hanefi Avcı gibi tutuklanmaları gibi gelişmeleri bir gün sonra ABD Dışişleri Bakanlığında gündeme aldırmaya gayret ettim, arada bir devam ettirdim.

Yıllar sonra Ergenekon davasının çöktüğü Yargıtay tarafından 21 Nisan'da kayda geçirildi. Bu gelişme olduğu gibi Cemaate yakın olanların koro şeklinde, ortada Ergenekon olmasına rağmen, Erdoğan’ın yeni koalisyon ortağı bulmak adına bu 'suçluları' görmezlikten geldiğini iddia ettiklerini gördüm. Cemaatin önde gelen birçok ismine göre, Ergenekon gözönünde idi ama Erdoğan bu kötü insanlara özgürlüklerini vererek, kendilerini düşman yapmaya karar vermişti.

Bu yazının yazıldığı saate kadar ise Cemaat tarafından bu dava ile ilgili yapılan tek bir özeleştiri yazısı göremedim. Tweet mesajı oldu mu onu da bilmiyorum. Cemaate yakın kesimlerde ben hiçbir pişmaniyet de görmüyorum. Belki henüz erken ve bu yazı da bazılarını cesaretlendirirse ne mutlu. Hafta sonu belki de Cemaate yakın isimler şapkalarını önlerine koyup, bu davalarda hangi hataları, nasıl yaptıklarını söyleyebilirler.

Konu aslında bana göre çok basit: Hemen herkes bir çeşit ‘derin devlet’ yapılanmasının olduğunu, kirli işleri devlet adına çevirdiğini biliyor, gördü ve inandı. Yani Cemaatin 'Ergenekon tabi ki var, naif olmayan' seslenmeleri hiçbir şey ifade etmiyor aslında. Cemaatin işaret ettiği gibi o ‘kötü’ adamlarla mücadelenin suyunu çıkaran Erdoğan değil, Erdoğan’a bütün lojistik hizmetleri sunan kendileri oldu. Erdoğan’ın desteği açıkça bu yıllarda görülmüş olsa da, askeriyede ve bürokraside o düşmanların nasıl tespit edildiği, nasıl elimine edileceği, nasıl davalar açılacağı gibi konuların büyük oranda Cemaat tarafından düşünüldüğü ve hazırlandığı konusunda büyük ve ezici bir konsensüs var.

Cemaatin büyük etkisi, desteği ve beyniyle sürdürülen Balyoz, Ergenekon vb davaların nasıl da hedefinden saptırıldığı, nasıl da yüzlerce ilgisiz askerin ve muhaliflerin gerek bu davalarla gerek İzmir’deki ajanlık davası gibi davalarla elimine edildiğini herkes biliyor. Bu konuda, farklı siyasi partiler de bu konularda genelde hemfikir oldukları görülüyor. Siyasi partilerin tümünün AKP gibi bir cadı avı şeklinde olmasa da, Cemaatin devlet kurumları içinde planlı hareket ettiği ve buna karşı önlem alınması gerektiğinde hemfikir oldukları anlaşılıyor.

Cemaate yakın kimselerin Erdoğan ve AKP’ye çıkışarak, onları Ergenekon veya ‘derin devlet’i ellerinden kaçırmakla suçlayan parmaklarını gördüğümde o parmakların öncelikle kendilerine çevirmeleri gerektiğini söylemek istiyorum.

Türkiye’nin eline geçen çok önemli bir fırsatı, kendi amaçları doğrultusunda ve kendi düşmanları ile hesaplaşmak adına sulandıran, israf eden Cemaat, bütün bunlar hiç bir zaman olmamış gibi hareket edilmesini istiyor.

Cemaate, darbeleri tarihe gömecek fırsatı tuzla buz edenin bizzat Cemaat olduğunun hatırlatılması gerekiyor.

İşin kötüsü, Cemaatin şu zor zamanlarında böyle bir özeleştiri yapması daha da güç bir hale geliyor. Cemaat, ne basında ne da farklı alanlarda yaptığı hataları süzdüğü, hesaba çektiği, ‘özeleştiri’ seansları ve toplantıları ile cevaplar aradığına dair pek işaret görülmüyor. Halbuki bu yönde müzakerelerin yapıldığı geçmişte konuşuldu. Ben bunu Cemaate yakın bazı kimselerden duyduğum gibi, İhsan Yılmaz gibi Cemaatin kanaat önderleri de köşelerinden yazdılar.

17-25 Aralık tarihinden itibaren AKP dahi iyi kötü bazı değişimler yapabilmiş, özellikle 7 Haziran sonrası bazı hatalarını itiraf edebilmişken, Cemaat’in yaptığı bir tek reformu gösteremezsiniz. Cemaatten gelen feryatlar genelde ‘AKP’yi yanlış tanımışız’ ‘Anadoluyu yanlış tanımışız’ 'Siyasal İslama geçit yok' gibi sözler.

Cemaat içinde bir önceki dönemde ileri pozisyonlarda görülen düzinelerce insan, bu dönemde geri plana atıldı. Kimileri Pennsylvania’da kızağa çekildi, bazı diğerleri Avrupa veya Afrika’ya gitti. Bunlar zorunlu emeklilikler. Bunların Cemaatin yenilenmesine hizmet edeceği bekleniyor olsa da, bu zorunlu hamlelerin ne ifade ettiği de tartışmalı.

Hareket Tekrar Geri Gelecek mi?

Geçtiğimiz hafta içinde Wilson Center’de gün boyu süren Türkiye tartışmasındaki konuşmacılardan biri olan Ömer Taşpınar, Gülen Cemaati ile ilgili olarak gelen bir soruya karşılık, bunun bir Hareket olduğunu, Hareketlerin kolayca yok edilmeyeceğini hatırlatarak cevap verdi. Taşpınar, AKP’nin Gülen Hareketinin mali damarlarını sıkıştırmak konusunda oldukça etkili adımlar atmasına rağmen, bir sonraki dönemde AKP tarihten silinebilecekken, Hareketin tekrar dönüş yapabileceğini söyledi.

Bence de ileride Hareket tekrar dönüş yapabilir. Ama Hareket tekrar bir dönüş yapabildiği takdirde daha önceki dönemde yaptığı yanlışları tekrar etmeyeceğine dair hangi güveni kime verdiğini ben merak ediyorum. 2007 ila 2013 yılları arasında yapılan hatalar, bana göre, kendilerine uzun zamandır yapılan baskılardan sorumlu kimselere kestikleri cezaların karşılığı idi. Bu cezaları hukuk kriterlerini birçok kez ezerek görmeye çalıştılar. İşte o ‘hukuksuzluk’ bumerangı, çok daha hızlı ve çok daha büyük bir topaçla gelip kendilerine vurdu. Üzerinden bunca yıl geçtikten sonra ‘’OdaTV’yi hiçbir zaman beğenmedik ama onlara polis baskınını da desteklememeliydik, özür diliyoruz’’ diyen bir Cemaat üyesi ben görmedim. Bu da halen o yıllarda yapılanların doğru olduğuna inandıklarını gösteriyor.

Cemaat, Türkiye tarihinde hukuksuzluk yapan, karşıtlarını şeytanlaştıran ilk ve tek kitle tabi ki değildi. Ama çok yakın bir zamanda yaptıkları yanlışlar, milyonlarca kişinin de belleğinde, canlı. Ondan dolayı da kendilerinden vermeleri istenen bir hesap var. Bu hesaptan Cemaat hep kaçtı. Zaman Gazetesi varken de kaçtı, şimdi de kaçıyor. Bunun yerine, aynen Cemaat nasıl Ergenekon diyerek birçok kez ilgili, ilgisiz birçok muhalefeti o torbanın içine alıp, ezmeye çalıştı ise, şimdi de kollektif bir şekilde Cemaatin her ferdi ezilmeye çalışıyor.

21. yy'da kollektif cezalandırmanın kabulü imkansız. Özel mülkiyetin kutsallığı, insan haklarının standartları ışığında Cemaatin yapılanların kabülü imkansız.

Neden Cemaat'e Güvenilsin?

Diğer taraftan ben şahsen devletlere güvenmeyen birisiyim. Kurumlara güvenmeyen birisiyim. Kimsenin de, ABD, Türkiye veya Rusya olsun, devletlere ve şeffaf olmayan kurumlara asla güvenmemesi gerektiğini düşünür ve salık veririm. Zaten bu güvensizlikten dolayı güçler ayrılığı prensibi, demokrasinin olmazsa olmaz şartlarından biri olmuş, devlet erklerinin birbirini denetlemesi, frenlemesi istenmiştir.

Aynı şekilde Cemaat ve kurumlarına, ortak aklına da kimsenin güvenmesi beklenmemelidir. Cemaat insanlardan oluşabilir ama karar alış biçimi, hedefleri ve işletişi hakkında şeffaf olmayan bir durum sözkonusu. Hele şimdi kendilerine karşı yapılan ‘cadı avı’ durumundan dolayı, tümüyle şeffaflıktan kaçmaları, belki uzunca bir süre de yer altına inmeleri mukadder olacaktır. Bu yönüyle de AKP'nin Cemaatçi avı bir başka negatif sonuç ortaya doğurmakta, istenen, olması gereken şeffaflığı daha da ertelemektedir.

Herşeye rağmen şeffaflığa sahip olmayan, nasıl bir organize olduğu konusundan herkesin başka bir fikrinin olduğu, bir sözcüsünün dahi olmadığı bir Harekete neden ve hangi akla hizmet ederek sıradan bir vatandaşın güvenmesi gerektiğini ve Cemaatin bu güveni istemesini benim aklım almıyor.

Cemaat bu güveni ancak önceki hatalarını çabucak itiraf ederek, şeffaflaşarak kazanma yoluna gidebilirdi. ‘Şu hatayı yapmıştım, işte sorumluları şunlar’ veya ‘şu yapısal sıkıntıdan dolayı bu yanlışların önü alınamadı, şimdiki Harekette bütün bunların önü alınacak çünkü şu değişimler yaşandı’ sözlerini veremeyen bir Hareket’e kimsenin güven duymamasını ve desteklememesini neden ve nasıl anlamadıklarını benim aklım almıyor.

Batı’yı bunca yakın takip eden, AKP’yi bunca cevval ve seri, etkili şekilde eleştirebilen bir Cemaatin kendisi hakkında tek bir düzeltmeye gidememesi, tek bir reform yapamaması, tek bir ders çıkarmaması, okkalı bir özeleştiri yapmaması çeneleri düşürecek, aklı hayrete düşürecek gelişmeler.

90'ların veya 2000lerin gelenekleri ile 2016’yı yaşama çabası var Cemaatin. Başa gelen travma öyle görülüyor ki Cemaat’in özeleştiri yapabilecek özgüvenini de sarstı.

Ben Gülen Hareketinin ciddi bir yardıma ihtiyacı olduğuna inanıyorum.

Zor soruları kendilerine sorabilecek insanlarla daha yakından ve açık bir şekilde konuşup, kendi yapılarına bazı neşterleri atmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu neşterleri atmak için geç kaldıklarını ama o neşterleri eninde sonunda atmaları gerektiğini inanıyorum.

Ergenekon kararına verdikleri tepkiler gelecek adına, Hareket için hemen hiçbir pozitif işaret vermedi.

Kimsenin bilmediği ve güvendikleri başka bir çıkışları yoksa, dışarıdan fasit bir daire içinde oldukları görülüyor. Erdoğan rejiminin bir gün yıkılacağı olsa da, Cemaatin hatalarını düzeltmeden Türkiye'de nasıl hız kazanabileceklerini benim aklım almıyor.

Çıkış yapabilmeleri için cesur adımlar atmaları gerekiyor. Bu adımları söyleyecek kimseleri bulmaları gerekiyor. Hareketin bir dünya hareketi olduğuna ben de inanıyorum. Ama memleketlerini unutacak halleri yoktur sanırım.

Ziyaret -> Toplam : 125,34 M - Bugn : 105247

ulkucudunya@ulkucudunya.com