Türkiye'ye yapılan o kadar belli ki!
Yiğit BULUT 13 Mayıs 2008
Bir vatandaş olarak inanın canım çok sıkılıyor. Türkiye üzerinde oynanan oyun o kadar belli ki! Avrupa fonlarından "beslenen" sivil toplum örgütleri, "liberal" yazarlar, Türkiye Cumhuriyeti ile "derdi olanlar", AB ve "güdümlü düşünürleri", hepsi bir araya gelmişler evlerde yemekler düzenleyip "Türkiye'nin üstüne örecekleri algılama ağlarını" tasarlıyor. Onlar bunu yaparken; Kemal Derviş gibi "ekonomik" tetikçiler 2001'de "kurdukları" finansal tuzağın içinde debelenmemizi seyredip yeni açıklamalar yapıyor. "Yüksek faizle kanımızı emmeye alışmış" uluslararası "finans-kapital", "yüzde 20'lik ihalede gelip Türkiye'ye borç vermeyip, faizin daha da yükselmesini" bekliyor.
Dibe vurmaya az kaldı
Oyun çok açık ve tek kelime ile "mide bulandırıcı". İşin bir de "Bunlar yapılıyor" diyenlere "bok atma" kısmı var. "Türkiye nereye gidiyor, küreselleşme-AB-Finansal gelişme yalanları, bizi yok ediyor" diyenler, yukarıdaki "arkadaşlara göre"; ya "yeni dünya düşmanı" ya "kızıl elmacı" ya da "çağdışı"... Tablo çok açık ve 2001'den itibaren izlediğim gelişmeleri biraraya yazınca, üstüne "Artık Türkiye'de laikliği denetleyen yeni bir makam kurulmalı" diyecek kadar ileri giden, akarsuların denetimini Türkiye'den talep edecek kadar küstahlaşan AB memurlarını görünce, aklıma tek bir cümle geliyor, dibe vurmaya çok ama çok yakınız.
Sevgili dostlar, yukarıdaki cümleleri "içim, canım acıyarak" yazdım. Ekonomide, özelleştirmede, dış politikada, iç politikada tam bir "kontrol" mekanizması kuruldu ve "oksijeni yavaş yavaş boşaltılan" bir tüpün içindeki "ülkem yarı baygın, kaderine hazırlanıyor." Dediğim gibi yukarıdaki cümleler "içimin yandığı" bir psikoloji içinde yazıldı, üstüne söyleyecek fazlam yok... Bu yüzden, bugün "net" görünenleri, 2001'de "ilk olarak tarif ettiğim" satırları yeniden paylaşarak sizlere veda etmek istiyorum. Tekrar ediyorum, aşağıda okuyacaklarınızı 2001 yılında yazdım.
2001'deki yazıdan örnekler
"...Ekonomik alanda yediğimiz darbeler algılama ve gerçek arasındaki mesafenin maalesef yıkılmasına yol açtı. Ekonomik tabanlı 'destabilizasyon', daha doğrusu 'istikrarsızlaştırma' politikası maalesef ilk sonuçlarını vermeye başladı. Kim olduğu ve nereden geldikleri, algılamalarımızın kör edilmesi sonucu unutulan adamlar, şimdi kurtarıcı havalarında yönetime getirilmeye çalışılıyor. Şimdi sorun kendinize. Biz kimiz? IMF ve birkaç sermaye grubunun oyuncağı mı? AB veya Amerika'nın paralı askeri mi? Oynanan oyunlara 'DUR' diyemez ve bu gaflet uykusuna devam edersek, iki yıl sonra inanın çok geç olacak. 'Ekonomik alanda gafletimizi, algılamadaki gafletimizle' birleştirip kullananların ve türevlerinin bir silahı daha var. 'AB umut yolu'. 'AB'ye gireceğiz herkese aş, herkese iş gelecek' diyenler Gümrük Birliği'nin Türkiye aleyhine nasıl işlediğini, nasıl AB lehine varlık transferi gerçekleştiğini halka yıllar sonra nasıl açıklayacak? Hedef gayet açık. 'AB kapısına asılmış, kişiliksizleştirilmiş ve AB, ABD arasında sıkışmış bir Türkiye.'
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük ve en planlı saldırısıyla karşı karşıya. Dünyanın en büyük enerji ve maden yataklarına giden bölgede anahtar konumda olan ve büyük bir işgücüne sahip bu ülke, maalesef dönüştürülüp, kişiliksiz bir geçiş bölgesi haline getirilmeye çalışılıyor. Bu eylemi hayata geçirenler bir şeyi gözden kaçırıyorlar. Biz 3-5 milyar dolar için bazı kavramlardan vazgeçmeyi içimize sindirebilseydik, savaşları yaşamadan, cumhuriyetin kurulması aşamasında yaşadığımız sıkıntıları çekmeden, hemen teslim olurduk.
Gün 'ulusal bilincin' uyanma ve algılamaları üzerindeki perdeyi kaldırma günüdür. Kimin 'kim' olduğuna ve ne yapmak istediğine lütfen dikkat! Ulu önder Atatürk diyor ki; 'Türk halkını ancak ve ancak Türk halkının azmi ve iradesi kurtaracaktır.' Oynanan oyunları göremez ve bu tuzakların farkına varamazsak 2000 yılında sermaye piyasaları yoluyla ekonomik özgürlüğümüzü çekip alanlar, bir dahaki sefere ruhumuza pranga vurmak isteyecek. Bir düşünürden aldığım bir cümleyle veda etmek istiyorum: Uykudakiler uyansın belki yanmak vaktidir, gerçekleri bilenler toplansın bilin ki vermek vaktidir..."
Sonuç: Gidiş çok açık. Görmeyenlere "Uyanın", görmemizi engellemek için herşeyi yapanlara da "Yazıklar olsun!" diyorum.