Laiklik tartışması başlatmakla neyi amaçlıyorlar?
LEVENT GÜLTEKİN 01 Ocak 1970
Demokrasi büyük ölçüde yok edildi.
Basın özgürlüğü çiğnendi. Hatta bağımsız medya diye bir şey kalmadı. Anayasa askıya alındı. Bağımsız yargı yok edildi. Sivil toplum kuruluşları değersizleştirilip etkisizleştirildi. Şirketlere el konuldu. Şehirler yıkıldı.
Pespaye bir din anlayışı siyasette, ticarette, eğitimde, toplumsal ilişkilerde… fiili olarak her alanda neredeyse belirleyici tek faktör oldu. Laiklik sadece kağıt üzerinde kaldı.
Yani, “Yok canım o kadar da olmaz” denilen ne varsa hepsi gözümüzün önünde yapıldı.
Muhalefetteki kofluk
Tüm bunları kabullenip sineye çekenler, laikliğin anayasadan çıkarılma tartışması başlayınca ayağa kalkıyor. Demokrasi olmadan, bağımsız yargı, bağımsız medya, sivil toplum olmadan anayasada yazılı laiklik gerçek anlamıyla uygulanabilirmiş gibi “Laikliği anayasadan çıkarırsanız size dünyayı dar ederiz” diyorlar.
Tüm bunlar olmadan laiklik olsa ne olur olmasa ne olur?
Erdoğan bir şey fark etti: Meydan boş. Attığı adımlara karşı çıkanlar bağırıyor, çağırıyor, kınıyor, kızıyor, tehdit ediyor… Üç gün sonra da unutup kabulleniyorlar.
‘Bir şey olacak ve Erdoğan iktidarı yıkılacak’ beklentisi hem ülkeyi hem de muhalefeti çürüttü.
Muhalefetteki bu kofluk Erdoğan’ı daha da cesur ve gözü kara yaptı.
Şimdilik…
Peki ne yapacaklar? Ne yapıyorlar?
Laiklik tartışması tesadüfen açılmış bir tartışma değil.
Yaklaşık bir aydır “Önümüzdeki günlerde laiklik tartışması başlatacaklar” diye yazdım, söyledim, uyardım. Çünkü bu çok belliydi.
“Dindar anayasa yapacağız, yeni anayasada İslam’dan esinlenme olacak” diyerek esasında yapmak istediklerini açıktan ilan ediyorlar.
Bir taraftan ‘dindar anayasa’ istiyorlar diğer taraftan da “Laiklikle bir sorunumuz yok, yeni anayasada kalacak” diyorlar.
Böyle yaparak asıl yapmak istediklerine gelecek tepkilerin önüne geçmeye çalışıyorlar. Bir taraftan dini referans alan maddeler koyacaklar, diğer taraftan da belki de laikliği muhafaza edecekler. Ama şimdilik.
Atmak istedikleri adımlar için ülkedeki değişim, dönüşüm henüz tamamlanmadı. Bunun için zamana ihtiyaçları var.
Laikliği yeni anayasada muhafaza ederler mi bilmiyorum. Ama ederlerse sadece bundan sonra atılacak adımlara tepkileri azaltmak ve esas yapmak istediklerini perdelemek için yapacaklar.
Esas amaç…
“Dindar, yerli, milli anayasa yapıyoruz” diyerek toplumun dini duyguları her geçen gün biraz daha kabartılacak ve istismar edilecek.
Böyle yaparak başkanlık referandumu bir anlamda dindarlığın ülkede belirleyici resmi faktör olup olmamasının referandumu olacak. Başkanlığı topluma kabul ettirmek için böyle sunacaklar.
Böylelikle özgürlüklerden, demokrasiden, insan haklarından nihayetinde yaşanabilir bir ülke olmaktan her geçen gün biraz daha uzaklaşacağız ve geri dönülmeyecek noktalara varacağız.
Öyle bir noktaya geleceğiz ki “Laikliği kaldıralım artık, gerek kalmadı”dediklerinde muhalefet edecek, ses çıkaracak kimse kalmamış olacak.
Gidişat çok belli. Bunu gizli saklı yapmıyorlar.
Kafalarında pespaye bir dindarlığın her alanda belirleyici tek faktör olduğu bir Türkiye modeli var.
Bu durum nereye kadar varır? Yapmak istediklerinde ne kadar başarılı olurlar? Kafalarında yarattıkları Türkiye’yi gerçekleştirebilirler mi? Gerçekleştirirlerse ne kadar sürdürebilirler?
Bu soruların cevabının Erdoğan ve çevresindekilerin bildiğini de sanmıyorum.
Muhtemeldir ki yarattıkları Türkiye’yi çok uzun sürdüremeyecekler. Çünkü eninde sonunda işler yaşam tarzına müdahale aşamasına kadar gelecek.
Geçmişte yanlış uygulandı diye…
Peki ne yapacağız? Ne yapmalıyız?
“Sıkıysa laikliği kaldır” sığlığıyla bu gidişatı durduramayız. Üzerindeki bombayla kalabalığın içine girip “Ya benim dediklerimi yaparsınız ya da bombayı patlatırım” diyen adama “Erkeksen patlat” demek gibi bir aptallık bu. Türkiye’yi gözden çıkarmış bir siyasetçiyi çatışmayla, iç savaşla tehdit edip korkacağını, geri adım atacağını sanmak büyük cehalet.
Kaldı ki esas derdimiz Türkiye. İstiyoruz ki işler o raddeye varmadan bir çıkış yolu bulalım.
Bu nedenle tehditle, kınamayla, sloganla bir sonuç elde edemeyiz.
Hepimizin özgürlüğü, özellikle de inanç özgürlüğümüz büyük tehdit altında. Bunu topluma gösterecek işler yapmamız gerekiyor. İnanç özgürlüğünün olmadığı, devletin topluma din dayattığı ülkelerin ne hale geldiğini topluma berrak bir şekilde anlatmamız, göstermemiz gerek.
Laikliğin herkesin inanç özgürlüğünün teminat altına aldığı, inancımızın, siyasetçilerin elinde değersizleşmesinin, pazar malı yapılmasının önüne geçmek için çok önemli bir değer olduğu, din sömürüsünü engellemek için anayasaya konulduğu bugüne kadar ne yazık ki anlatılamadı.
Geçmişteki yanlış uygulamalarla laikliği kirlettiler. Ama geçmişte yanlış uygulandı diye bütünüyle vazgeçecek değiliz. Bunu anlatacak kampanyalar düzenlemek gerek.
Esas tehlike…
Türkiye alnı secde gören hırsızların ülkesi oldu. Ve büyük bir felakete sürükleniyor. Bunu topluma göstermekten, anlatmaktan, onları ikna etmekten başka bir yolumuz yok.
Sabah akşam yüzde 50’ye kızarak, hakaret ederek bir sonuç alamayız. Gidişatı durduramayız.
Bize düşen, o insanlara ulaşıp ülkenin nereye gittiğini, yaratılmak istenen Türkiye’de dindarların da nefes alamayacağını, böyle bir ülkede özellikle kadınların ne duruma düşeceğini anlatmak.
Bunun için enerjiye ihtiyaç var. Akla ihtiyaç var. Stratejiye ihtiyaç var. Hepsinden önemlisi de elini gerçek anlamda taşın altına koyacak insanlara ihtiyaç var.
Esas tehlike laikliğin anayasadan çıkarılıp çıkarılmaması değil.
Türkiye’yi kaybediyoruz. Farkında mısınız?