'Kısıklı içtiması'na şaşıran varsa elini kaldırsın
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
“Evin alt katı toplantılara müsait bir salon olarak tasarlanmış. O kata iner inmez, hepsini yakından tanıdığım, Sabah, Star, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerinde köşeleri olan orada bekleşen gazetecilerle karşılaştım. Bana refakat eden koruma, Erdoğan'dan ‘sabah brifingi' almaya gelen gazetecilerden sandığı için olacak, beni de alt kat salona indirmişti. Kendimi diğerlerinden ayıracak ne dediğimi yaşadığım şaşkınlık yüzünden hatırlamıyorum; ama uyarım üzerine koruma beni hemen yukarı kata çıkardı, beklemem için evin girişindeki salona aldı. Biraz sonra da Tayyip Bey geldi zaten…”
Yeni çıkan kitabı 'Ben Böyle Gördüm'de, 19 Aralık sabahı Kısıklı'daki konutta 'gördüklerini' böyle anlatıyor Fehmi Koru.
Bir gazeteci güruhu, 'sabah içtiması'na çağrılmış ve toplaşmış orada. Hani 'kamu adına' meslek icra ediyorlar ya, bu kez 'kamudan gizli' oluvermiş.
İşi gücü açıklık ve kamu adına hesap sorma olan bu 'gazeteci'lerin gizli kapaklı çevirdiği işleri, aradan iki küsur yıl geçmiş, bir başka gazeteciden öğreniyoruz.
Emin olmak için bir araştırma yaptım, adı geçen gazetelerden hiçbirinde bu toplantıdan söz edilmemiş.
Majestelerinin 'gazeteci'leri.
'Sabah brifingi'ni 'sabah telkini', 'sabah telkini'ni de 'sabah talimatı' olarak anlayabilirsiniz.
2011 seçimlerinden bu yana, hele Ağustos 2014'ten sonra iyice 'kurumsallaştı' bu tip 'emir komuta eşliğinde stenografi' gazeteciliği.
Gelenek olmuştu zaten, hafıza sağlamdı.
AKP'nin 'iktidar' olduğu anlaşılıncaya kadar aynı formattaki 'içtimalar' Genelkurmay'da 'brifing'ler şeklinde cereyan ediyordu. Ama, hakkını verelim, o toplantıları yazan çizen, yorumlayan gazeteciler mutlaka çıkıyordu.
Şimdiki yüzde yüz 'biatkar'.
Uçaklarda çekilen fotoğraflar, 'majesteleri ve stenografları' adlı albüme her seferinde yeni sayfalar ekliyor.
TV mülakatlarında 'cevapları sorulayan', 'siz anlatın yeter, benden soru da sorun da çıkmaz' tipi 'gazeteci'ler bu yüzden 'devran gülleri' olarak pek bir revaçta.
***
'İstisna' değildi bu toplantı. 2011 sonbaharında Ankara'da medyanın 'hazır mezar ölüsü' patronlarının katıldığı geniş kapsamlı buluşmada dönemin başbakanı olarak medyanın ne kadar 'bağımsız' duracağı sınanmış, içinin kof ve her türlü biata yatkın olduğu anlaşılmıştı zaten.
Erdoğan bir grup genel yayın yönetmenini 6 Nisan 2014'te Kandilli Adile Sultan Sarayı'ndak gizli kapaklı bir toplantıda, bir araya getirmişti. Bir gazete ertesi gün bu haberi şu alt başlıkla sunmuştu:
'Başbakan Erdoğan bazı medya yöneticileriyle basına kapalı toplantı yaptı.'
Tezata bakar mısınız?
Basınla 'basına kapalı' toplantı.
Çıt çıkmamıştı o toplantıya katılan gazetelerden, yöneticilerinden.
***
Daha komiği, 13 Eylül 2014'te bu kez Beylerbeyi Sarayı'nın Sarı Köşk'ünde 20 kadar gazetecinin katılımıyla tam üç saat süren müteakip toplantı ardından yaşanmıştı.
İçerideki toplantıyı haliyle merak ederek işini yapmak için bekleşen genç muhabirlere, dışarı çıkışında bir genel yayın yönetmeni şöyle konuşuyordu:
'Toplantı basına kapalı bir toplantı olduğu için Sayın Cumhurbaşkanı'nın tam olarak neler söylediğini aktarmak durumunda değilim...'
Basını iktidarın işletim sistemine formatlama konusunun başarıyla sonuçlandığının anlatımıydı bunlar.
Dolayısıyla, 19 Aralık sabahı Koru'nun tesadüfen gördüğü manzaranın yadırganacak hiçbir tarafı yok.
İktidarla -O iktidar her ne ise farketmiyor- iş birliğine bu kadar teşne, bir yaranma ve hizmet uğruna koskoca toplumun bilgilenme ihtiyacını satıveren böyle bir güruh var oldukça daha çok sabah öğle akşam içtimaları yaşanır.
Yolsuzluklarda, çocuk istismarında, mülteci mafyasında, doğa katliamında, Güneydoğu'da aslında neler oluyor, bir kirli ittifak önünüze perdeyi çeker.
Türkiye, gerçek gündeminin basına kapalı gelip geçtiği ülkenin adıdır.