Herşey olur artık
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
Şu ülkenin haline bakın.
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde, Anayasa'ya göre 'tarafsız' -yani her siyasi aktöre eşit mesafede- olan, olması gereken Cumhurbaşkanı, tören salonunda hazır bulunan ve resmi protokol gereği ayakta kendisini karşılayan anamuhalefet liderinin elini sıkmıyor.
Ardından, aynı toplantıda Cumhurbaşkanı'nın peşinden gelen TBMM'nin AKP'li Başkanı, damdan düşer gibi, şunları söylüyor:
“Yeni anayasada laiklik tarifi bir kere olmamalıdır. Böyle bir şey olmamalı. Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım. Müslüman bir ülke olarak neden kendimizi dinden arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.”
'Tarafsız' Cumhurbaşkanı'nın en önemli şahsi gündem maddesine dönüşen, HDP'lilerin -ve tabii 'çatlak sesli' CHP'lilerin- dokunulmazlıklarının kaldırılması mevzuunda geriye sayma sürerken, 'Dolmabahçe Mutabakatı' konusunda 'Militarist Cephe'nin ateşini düşürme telaşına düşen AKP tayfasının 'ama öyle değildi de böyleydi de...' mugalatası da iyice tavan yapmış durumda. (Yakında 'mutabakat lafı paralel fitnesidir' derlerse hiç şaşmayın.)
Öte yandan Başbakan neyle meşgul dersiniz?
AKP'ye sağdan soldan, içerden dışardan 'Suriye'deki IŞİD terörüne yardım ve yataklık' tarzı suçlamaların ardının arkasının kesilmemesinden, yağmur gibi yağan katyuşa roketlerinin Kilis'te terör estirmesine karşı biçare kalmaktan iyice bunalmış olmalı ki, Cemil Bayık'la yapılmış (içinde 'PKK ABD ile temas halinde' gibi önemli bilgiler de içeren) bir mülakat nedeniyle BBC'ye gazetecilik dersi vererek gündemin yönünü değiştirme teşebbüsünü tercih etmiş. Tabii her iş bittiği için medyayı da terbiye etmek ebedi ve ezeli bir görev!
O bunlarla iştigal ededursun, aklı selim sahibi olup kitlelere umut vermesi beklenen (tabii normal bir ülkede) anamuhalefet lideri, 'durmayın girin Suriye'ye' diye savaş kışkırtıcılığı yapıyor.
Vatan sathında da derdest, kötek ve ölümle terbiye etme arzusu da kabardıkça kabarıyor.
Hayırseverlik, bağış, para yardımı pek yakında 'suç eylemi' olarak, tabii öznesi seçmeli olacak şekilde, kanun ve mevzuatlarda yerini alacak. Şimdilik asayiş kuvvetlerimiz bu tür işlere 'karışmış' kendi halinde, dindar Anadolu sakinlerini derdest etmekle meşgul. Tabii ki, yükselen değer, 'Militarist Cephe'nin ve şakşakçılarının yoğun alkışları arasında.
Köprü tepelerinden mankenler urganla sarkıtılıyor, 'bölücüler böyle idam edilmeli!' çığlıkları arasında. Maçta sahaya giren bir meczup hakeme saldırıyor, bıraksalar öldürecek. Karakola giderken de yanındaki güvenlik görevlileri 'sen vatan haini değilsin, yüzünü saklama' diye akıl veriyorlar ona. Bir başkası çıkıp, ciddi bir yüzle, 'bu paralelin işidir' diyor.
Öbür yanda, bir başka maçta, Amedspor yöneticisi bir linç teşebbüsünden her nasılsa canlı olarak kurtuluyor. Biri üç metreden yere atılmış. Öyle bir nefret ortamı var ki, ölseler arkalarından havai fişek patlatılacak.
Herşey ortada.
Olduğu gibi, darmadağın.
Herşey, aynen 14 yıl önceki gibi.
Bütün sorunlar katmerlenmiş halde.
En olmayacak şekilde, hangi akla hizmetse, her bakımdan kördüğüme dönüştürülmüş bir Kürt meselesi.
Askıda bir anayasa.
Yerle bir edilmiş ifade, gösteri, mülkiyet, medya hak-özgürlükleri.
Sersemletilmiş bir yargı.
Neresinden tutsan elinde kalan bir dış politika.
14 yıl öncesinden çok daha gerilere savrulmuş bir laiklik itiş kakışı.
Toplumu bir arada tutması gereken hiçbir şeye el atılmamış.
Geri adım marş, denmiş.
Kürt masası yerle bir.
Dün de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, Alevilere dini ayrımcılık yapıldığına, eşit yurttaşlık kurallarının ihlal edildiğine, Alevi kimliğine ve Cemevlerine yasal statü tanınması gerektiğine hükmetti, bir kez daha, ama daha kuvvetli bir hukuk diliyle.
Umurlarında değil.
Dikişler atmış bir kere.
İlkellik bir kere prim yapmayagörsün.
Herşey olur artık.