Dindar anayasa
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Tayyip Erdoğan, İsmail Kahraman'ın laiklik ve anayasa konusundaki açıklamalarına katılmadığını söyledi. Mısırlılara hitaben sarf ettiği sözlerini, laikliği öteden beri demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak gördüğünün delili gibi sundu. Herkesi ikna edebildi mi? Hayır… Muhalif cephe, Meclis Başkanı'nın, Tayyip Erdoğan'a danışarak bu çıkışı yaptığını, nabız tuttuğunu düşünüyor. Aslında AK Parti iktidarının “Dindar nesil yetiştirmek” gayretleri, bu istikamette bir anayasa hazırlığı olduğuna inanmamızı kolaylaştırıyor. Dini eğitim teşvik ediliyor. Bir zamanlar İmam Hatipler aleyhindeki girişimler, tersine döndü. Bu defa da bütün düz liseler İmam Hatipleştirildi. Liseye geçiş sınavında yeterli puanı tutturamayan öğrenci, Anadolu Lisesi'ne, Fen Lisesi'ne, Sosyal Bilimler Lisesi'ne giremeyince, tek seçeneği İmam Hatip kalıyor. Dış politika bile “Sünni kardeşlik” esasına göre şekilleniyor. Zaman zaman Başkanlık sistemi ile Halifelik mukayesesi yapılıyor. Tayyip Erdoğan'ı hatadan münezzeh gören bir zihniyeti de hesaba katarsanız, bu kişilerin gizli bir ajandaları olabileceğini kolayca düşünürsünüz.
Kaldı ki, AK Parti eski İstanbul İl Başkanı, şimdi İstanbul milletvekili Aziz Babuşçu'nun 2013'te sarf ettiği sözler var:
“10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar, şu ya da bu şekilde, her ne kadar bizi hazmedemeseler de, -mesela liberal kesimler- bizimle paydaş oldular. Ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak.”
Tayyip Erdoğan da, Refah Partisi İl Başkanlığı döneminde “Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” demişti. Sonradan “gömlek değiştirdiğini” açıklayınca, o cümlesini ciddiye almamıştım. Ama sonraki uygulamaları, “Meğer o günkü açıklamaları doğruymuş” diye düşünmeme vesile oldu. Bu yüzden, İsmail Kahraman'ın “Dindar anayasa” talebini AKSaray'la bir istişare sonucu seslendirdiği ve ciddi bir projeye dayandığı kanaatindeyim.
*****
AKŞENER VE MHP
Meral Akşener NTV'de konuştu; hakkındaki iddialara cevap verdi. Özellikle “paralelci” meselesi üzerinde bir hayli durdu. Ortada ne FETÖ diye bir terör örgütü, ne de paralelcilik diye bir suç var. Bunların hepsi icat edilmiş, 17-25 Aralık'ı örtmeye yönelik söylemler. Bence, kestirip atmalıydı. Durumunun kritik olduğunu anlıyorum ama, deli saçması tezler üzerinden muhakeme yürütmesini açık sözlülüğüne yakıştıramadım. Fakat tabii ki, Abdullah Gül'ün kıpırdamaya dahi cesaret etmediği bir ortamda, Akşener'in MHP liderliğine soyunması ve ülke yönetimine talip olması, bir kahramanlıktır. Bunu inkâr etmiyorum. Çok ciddi saldırılara muhatap; daha da ağırlarını yaşayabilir. Devlet Bahçeli'nin Tayyip Erdoğan'la iş birliğine girdiği ve çeşitli tertiplerle Akşener'i bertaraf etmeye çalışacağı aşikâr.
Bir erken seçim her an gündeme gelebilir. Tayyip Erdoğan'ın hesabı, Devlet Bahçeli Başkanlığı'nda bir MHP… MHP, lider değişikliği gerçekleştiremezse, genel kanaat, barajın altına düşeceği istikametinde. O zaman, AK Parti, ya Meclis'te anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa sahip olur ya da en azından 330'u yakalar ve bu seçimin rüzgârıyla, referandumdan da Başkanlık sistemini geçirir. “Dindar anayasa” işte o zaman tekrar konuşulmaya başlanacak. Referandumda Başkanlık sisteminin arkasında itici bir güç olacak.
*****
SABIR MÜCADELE ETMEKTİR
Cemaat'e yakınlığı ileri sürülerek binlerce kişi gözaltına alındı, 700 civarında tutuklu mevcut. Ergenekoncular piyasaya döküldü. Sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi, “Hesap sormaktan” söz ediyorlar. Oysa kendi hesaplarını daha kapatmadılar. Proje mahkemelerin verdiği beraat kararları, adil bir yargılama değil, sadece bir pazarlık sonucu. Haksızlığa uğramış birkaç isim üzerinden topyekûn aklanma iddiasındalar. Bu madalyonun bir yüzü…
Diğer yüzü, Cemaat'le ilişkilendirilip, düzmece iddialarla cezaevine gönderilenler... Hâkimler, savcılar, polisler, hayırsever iş adamları… Hâlâ Ergenekon üzerinde duruluyor. Oysa, bugünkü zulüm çok daha ağır. Hacı ve Memduh Boydak, Halit Dumankaya, son olarak Tekin İpek… Malına mülküne de el konulduğu için, en büyük faturanın İpek ailesine kesildiğini söyleyebilirim. Şimdiye kadar Havuz'da çıkan iftiralar haricinde, somut bir delil görmedim. Akın İpek, iddialara cevap vermeye çalışıyor. Tekin İpek'in tutuklanması üzerine Twitter hesabından şöyle yazdı: “Kardeşim Tekin İpek kaçak filan değildi; aranmıyordu da. Alındığında evindeydi. Yıllardır kimbilir kaç kez incelediler, kayıt dışı para bulamadılar. Kayıtlı işlemlerde usulsüzlük de bulamadılar… Sabah gazetesi geçen ay 30 milyar dolarımın olduğunu yazmıştı. Sonradan paranın Merkez Bankası'na ait olduğu ortaya çıktı. Şimdi de SPK'nın gizli dosyasından bilgi sızdırmış: 830 milyon, “Fitö” örgütüne usulsüz para aktarmışım. Kardeşim bu yüzden tutuklanmış. SPK raporu yüzünden. SPK raporuyla insan hapse mi atılır kardeşim? Kayyım mı atanır? Zamanında ticari dava açılırdı. Bu grup, kamu ya da kamu ortaklığı değil, özel sektör. Genel kurullarımız var, onlar karar verir, SPK değil. Burada kayıtsız hiçbir işlem olmadı, olmaz. Nerede 7 milyar dolar kaçak para? Hiç ‘Himmet altını' var mıymış? Koskoca bir yalan üzerine dev bir gruba kayyım atadınız. 7 aydır grubun canına okuyorsunuz. Yıllardır yok “Fitö” yok “Mitö” yok 30 milyar dolar, yok 7 milyar dolar… Şimdi de tutturmuşlar 830 milyon TL… Yok böyle bir şey. SPK davaları kamuya açık olacak. Hep birlikte takip ederiz. Millet rezilliği görsün.”
***
Bu arada Hacı Boydak'ın cezaevinden “Recep Bey'e” gönderdiği mektuptan da söz etmek isterim: “Sincan'dan en içten ve samimi duygularla… Sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Bizleri merak etmeyin. Burada her şey yolunda. Her anın tadını çıkartmaya çalışıp değişik bir dünyanın da olduğunu fark ediyorum. 24 saat yetişmiyor aktivitelere. Bize bu duyguları yaşatanlara çok teşekkür. Tüm dostlara, Kayseri halkına selam, saygı ve muhabbetlerimizi iletin lütfen.” (15 Mart 2016)
İktidardakilerde ve yandaş gazetecilerde “suçluların telâşı, öfke”; cezaevindekilerde ise, masumiyetin sükûneti ve teslimiyeti… İktidarda, dindarlık kisvesi altında hak, hukuk tanımamazlık yaşanıyor; cezaevindekiler ise, inançlarının verdiği güçle sabrediyor.
*Sen sabırlı ol devran dönecektir. Sana yapılan haksızlıkları Mevlam görecektir. Bir gün sıra onlara da gelecektir.
*Her sıkıntının ardından mutlaka refaha açılan bir kapı vardır: Sabret.
*Sabır boyun eğmek değildir; sabır mücadele etmektir.
*Sabır, dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
*Allah aşıkları, sabreder ve bilir ki, gökteki hilalin dolunaya varması için zaman gerekir.