« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 May

2016

Çift başlılık ve Başkanlık

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Türkiye'de yeni bir anayasanın şartları mevcut değil. Bunun sebebi, uzlaşma ihtimali bulunmayan bir gerilim sürecinden geçiyor olmamız. Aynı zamanda, AK Parti iktidarının, 12 Eylül ürünü olan anayasanın öngördüğü hak ve özgürlüklere bile saygı göstermemesi. Böyle bir ortamda uzlaşma sağlanabilir mi? İşte, son birkaç gündür parlamentoda yaşananlar… HDP'li Ferhat Encü'nün sözlerine tahammül edemeyen AK Partililerin Genel Kurul'u savaş alanına çevirmesi; dokunulmazlıkların kaldırılmasının konuşulduğu komisyonda, AK Partililer ile HDP'lilerin kavgaya tutuşması…

Zaten özgürlük, terör ve güvenlik sorunlarının yaşandığı bir Türkiye'de, yeni anayasa acil ihtiyaç mı? Anayasadan önce, antidemokratik kanunları değiştirin. Çok şikâyet edilen Sulh Ceza Hâkimliklerini kaldırın. Her gün şehit haberlerinin gelmesini engelleyin. Kilis'e IŞİD'in attığı bombaların önüne geçin. Yeni bir anayasa ile bütün bu meseleler ortadan mı kalkacak?

***

Cumhurbaşkanı iki başlılıktan söz ediyor. Türkiye, iki başlı olduğu için mi bu problemleri önleyemiyor? Diyelim ki Başkanlık sistemi kuruldu… Bugün neyi yapamıyorsunuz ki, Tayyip Erdoğan, her türlü yetkiyle donatılmış bir cumhurbaşkanı olduğunda, onları gerçekleştirecek ve meseleleri halledecek? Aksine, bugün, adalet, hukuk ve güvenlik açısından yaşanan olumsuzluklar, Erdoğan'ın Başkanlığı'yla birlikte daha da derinleşecek. Çünkü, mevcut durumun kaynağında Tayyip Erdoğan var: 17-25 Aralık'ın üzerini örtme gayretleri; ona buna “paralel” damgası vurulup bir Cadı avı yürütülmesi; ya da Dolmabahçe mutabakatının sonlandırılması… Hepsinin müsebbibi Cumhurbaşkanı. Onu daha fazla yetkiyle donatmak, daha sorunlu bir Türkiye'ye davetiye çıkarmak demek.

Kaldı ki, “Çift başlı sistem istikrarsızlık getiriyor” söylemi de tamamen bir aldatmacadan ibaret. Tayyip Erdoğan'ın halk oyuyla gelmesi, ona, anayasa dışı yetkiler kullanma ve partili bir Cumhurbaşkanı gibi hareket etme hakkı vermez. Sınırlarını aştığı için çift başlı bir yönetim ortaya çıktı; Erdoğan, anayasayı devre dışı bıraktı, fiili bir durum yarattı.

Ahmet Davutoğlu, daha şeffaf, dürüst bir yönetim istiyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle ilişkilerini güçlendirmesini arzu ediyor. Eğer Kıbrıs ihtilafı sona ererse, Rum yönetiminin koyduğu çekinceler kalkabilir. Böylece adalet reformu ile hak ve özgürlükler fasılları müzakereye açılabilir. Bu da, AK Parti'nin “fabrika ayarlarına” dönmesi demektir. Ama aynı zamanda, böyle bir gelişme, yolsuzlukların, hırsızlıkların hesabının sorulması ihtimalini de gündeme getirir. Cadı avını sonlandırır.

Türkiye'nin ana sorunu bu. 17-25 Aralık'tan sonra hesap vermek istemeyen bir grup, ülkemizi bugünkü çalkantıların içine sürükledi. Zaten Başkanlık sistemi arayışı da ondan sonra başladı. Daha önce AK Parti'nin seçim bildirgesinde, Cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlanması ve parlamenter sistemin güçlendirilmesi hususları yer alıyordu.

***

“Halk cumhurbaşkanını doğrudan seçti; dolayısıyla Başkanlık sistemine geçmek gerekir” diye bir denklem kurmak doğru değil. Zira, Portekiz'de, Finlandiya'da, Avusturya'da, İzlanda'da Cumhurbaşkanları halk oyuyla seçiliyor ama, parlamenter sistem sürüyor. Bakanlar ve Başbakan parlamentoya karşı sorumlu; hükümet Meclis'ten güvenoyu almak suretiyle kurulabiliyor. Hükümet politikalarını Başbakan tayin edip yürütüyor.

Türkiye'de “çift başlılık” diye bir sorun olabilir. Ama bunun kaynağı, Cumhurbaşkanı'nın halk oyuyla belirlenmesi değil, Tayyip Erdoğan'ın anayasal sınırlarını aşarak fiili durum yaratmasıdır.

*****

LiİDERLİK VE GENEL BAŞKANLIK

Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Davutoğlu'nun yerine Binali Yıldırım'ı getirmek istediği aşikâr. Bu durum, yandaş kalemlerin birbiriyle mücadelesinden de anlaşılıyor. Zaten Binali Yıldırım, geçenlerde yaptığı bir konuşma ile, Davutoğlu'na ayar bile verdi: “Şunu bilelim; bakın AK Parti'nin kurucusu Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bugün de lider Recep Tayyip Erdoğan'dır. AK Parti camiası da öyle bilir, Türkiye de öyle bilir, dünya da öyle bilir. Peki Sayın Ahmet Davutoğlu nedir; başbakandır, genel başkandır… 1 Kasım seçimlerinin tartışmasız mimarı da Recep Tayyip Erdoğan'dır…”

Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti'nin % 49 oy aldığını söyleyip övünüyor ama, Binali Yıldırım, bu başarının, Erdoğan'ın eseri olduğunu açıklıyor. Oysa 7 Haziran öncesinde, Erdoğan her gün ekrandaydı; Başkanlık sistemini savundu; düzenlediği mitinglerle Davutoğlu'nu ezdi geçti. Sonunda AK Parti, tarihinin en düşük oy oranını elde etti. 1 Kasım seçimlerinde ise, Erdoğan geri planda kaldı; miting yapmadı; televizyon ekranlarına pek fazla çıkmadı. Zaten Davutoğlu, bu yüzden, AK Parti'nin 1 Kasım'da aldığı 23 milyon oyu kendi hanesine yazıyor. 7 Haziran'da AK Parti'nin oyu sadece 18 milyondu; 1 Kasım'da 23 milyona tırmandı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise, Tayyip Erdoğan, 21 milyon oy almıştı.

Buna dayanarak, Davutoğlu'nun halk nezdinde Erdoğan'dan daha fazla desteğe sahip olduğunu elbette iddia edemeyiz. Ben de Binali Yıldırım gibi düşünüyorum. 1 Kasım sonuçlarında Tayyip Erdoğan'ın önemli bir rolü var. Barış masasını devirdi, bunun sonucu olarak terörün yaygınlaşmasının yolu açıldı; şaibeli IŞİD eylemleriyle halkın gözü korkutuldu; istikrarsızlık algısı yaratıldı… Bu kadar kısa sürede, oy artışı ancak böyle sağlandı. Yalnız, Binali Yıldırım'ın bu tespiti, Tayyip Erdoğan'ın anayasayı ihlal ettiğinin bir itirafı mahiyetinde. “Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, 1 Kasım'da, AK Parti'nin oylarının artmasına yol açacak bir plan yaptı ve sonuç aldı” demek istiyor.

İşte bu yüzden “Bugün Türkiye'de yeni bir anayasanın şartları mevcut değil” diyoruz. Yürürlükte olan yasal düzenlemelere bile uyulmuyor. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, AK Partili gibi davranıyor.

*****

EMNİYET LASTİĞİ

Sonar ve Metropoll'ün kamuoyu araştırmaları, Devlet Bahçeli gittiği takdirde, siyasi tablonun değişeceğini ortaya koyuyor. Sonar'a göre, “Bugün seçim olsa” MHP'nin oyu % 10.8. Ama MHP'de lider değişirse, -Meral Akşener dışında bir başkası da genel başkan olabilir- o takdirde MHP, hareketleniyor, oy oranı % 22'ye kadar çıkıyor. AK Parti % 41.8'e düşüyor.

Metropoll de, aşağı yukarı aynı sonuçlara ulaştı. Hatta Özer Sencar, baskın bir seçimde, MHP'nin bugünkü haliyle baraj altında kalma ihtimalinden söz ediyor. Metropoll anketinde MHP'ye oy veren seçmenin, % 16'sı Bahçeli derken, % 65'i de Meral Akşener'in ismini veriyor. Bunun sebebi ne? Bir süredir Bahçeli'nin AK Parti'nin yedeği gibi davranması. Özellikle, 7 Haziran seçimlerinden sonra, Meclis Başkanı seçimi de dahil, muhalefet partileriyle iş birliğini reddetmesi ve sonunda 1 Kasım tablosuna yol açması.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 84612

ulkucudunya@ulkucudunya.com