Çoğu gitti, azı kaldı
YAVUZ BAYDAR 01 Ocak 1970
Davutoğlu ve çevresine kümelenen kadronun tasfiyesine şekil veren Saray hamlesinde zamanlama doğru muydu?
Zamanlama yerine öncelikle 'kaçınılmazdı' tespitini yapalım.
İktidarı mutlak yetkilerle donatılmış ve her türlü cezai müeyyide dışında tutacak şekilde donatarak tek bir şahsa emanet etme projesi, adı konmamış bir 'sivil darbe' süreci, ancak böyle gözü kara, yüksek risk hesabına dayalı bir oyun kuruculuk ile mümkün.
Yıllarını bu 'oyun'un en kılcal damarlarına, dip hücrelerine kadar mimarisini kurmaya adamış Cumhurbaşkanı, siyasal varoluşunun ancak kendisine ve sadık ekibine daha fazla, daha fazla yetki devriyle kalıcı olacağını adı gibi biliyor.
Çok iyi bildiği ve dantela gibi işlediği bir başka konu, fiili lideri olduğu partide kendisinin gücünü milimetre dahi olsa yerinden oynatacak bir kıpırdanmaya dahi müsamaha göstermemek gerektiği. Çünkü, bu su yürümeye başladığı takdirde, gerisini asla toparlamak mümkün olmaz.
Bu 'oyun'un adı, benzerleri daha az inceliklerle Latin Amerika ülkelerinde, özellikle Peru'da 20 yıl kadar önce - şimdilerin devrik ve hükümlü cumhurbaşkanı - Alberto Fujimori'nin öncülüğünde gerçekleştiği şekliyle, 'autogolpe'.
Bir başka tanımıyla, iktidarın demokrasiye meydan okuyan bir sivil çekirdek ve onun oluşturduğu dar ama güç sahibi bir ittifak tarafından ele geçirilmesi, yutulması, ve tek kişide toplanması.
'Autogolpe' aslında 'sivil darbe' demek.
Meclis'te anamuhalefet, bürokrasinin statükocu kesiminden aldığı telkinlerin de etkisiyle olup bitenleri bön bön seyrededursun, Meclis dışında varlık nedeni sadece cebi ve cüzdanı olan geniş bir sözüm ona muhalif seçmen kitlesi tarihi uyuşukluğu içinde boş boş bakmaya devam ededursun, Cumhuriyet tarihinin iktidarı şahsı etrafında örme stratejisi bakımından en başarılı siyasetçisi olan Erdoğan, ala Turka bir 'autogolpe' senaryosunu önemli hiçbir engelle karşılaşmadan adım adım sahneliyor, finale adım adım yaklaşıyor.
Davutoğlu olayı bu senaryonun sadece bir safhası.
Partiyi asli formatlarına geri çekme ve eski ruhuna kavuşturma amaçlı hamlelerin, partiden kopma dışında, hiçbir şansı yok. Kopmanın koşulları da bizzat Erdoğan'ın sertliği an an yükselten, Güneydoğu üzerinden 'terör'ü araçsallaştıran, söylemi ve eylemi din ve milliyetçilik bulamacı bir yaklaşım üzerinden yoğunlaştıran taktik başarısı nedeniyle bir türlü oluşmuyor, oluşacak gibi de görünmüyor.
Mutlak yetkiyle donatılmış, cezai muafiyete dayalı, parlamenter sistemi kadük kılacak, hatta son gelişmelerle 'başbakanlı yarı-başkanlık' modelini bile ihtimal dışı olmaya sürükleyen 'Büyük Strateji' bu kadar belli iken bundan sonraki aylarda neler beklemek gerektiğini, okurlara düz bir Türkçeyle anlatalım da, sonra 'dememiştiniz' denmesin:
'Autogolpe' denen sivil darbe süreçleri bazı koşulların yerine gelmesine bağlıdır. Buna soyunan lider, bir yandan iktidara hakim partiyi demir yumrukla kontro ederken, diğer yanda halkın hoşuna gidecek her türlü popülizmi ardına kadar kullanıma açar, ikna olmayan halk kesimlerini de korkutarak ya ikna eder ya da pıstırır. Öbür yandan, 'autogolpe'nin başarıya ulaşması, sivil ve askeri bürokrasinin kilit kesimleriyle varılan uzlaşmalara, kurulan ittifaklara, (Merkez Bankası gibi) özerk devlet kurumlarının başına partizan kişilerin gelmesiyle birebir bağlıdır. 'Mesaj'ın ve haberlerin halka ulaşımında en önemli rolü oynayan medya, başta TV kanalları olmak üzere, tam olarak denetim altına alınmalıdır. Son olarak da, siyasi muhalefetin içinde bulunduğu tarihsel uyuşukluk ve (ortak) akıl yoksunluğu içinde bulunan muhalefet, bir yandan kriminalize edilirken, öte yandan sanal bazı hamlelerle oluşan 'paralel gündem'in peşinden koşturularak meşgul edilmelidir.
Erdoğan, AKP'ye kayyum aramaktadır ve bu kişinin atanmasını çatır çatır sağlayacaktır. 'Sözde' bir başbakan, tam anlamıyla 'şak diyor, tak diye yapıyor' tarzı, arkadan 'çorap örmeyen' bir rolü benimseyip, görevi devralacak, partinin başkanlık rejimine ve gerekirse erken seçime gidişinde baş teknisyen olarak 'seçilecektir'.
'Büyük Strateji'nin tabana yönelik boyutunda, dozu hızla artırılacak bir sertlik politikası vardır. Meclis dışı muhalefete, medyada hala sesi çıkan, farklı siyasi renklerdeki gazetecilere ve kanaat önderlerine karşı ancak Orta Asya'daki durumu hatırlatan bir gözaltı kampanyası, yolun iyice açılması için eli kulağında görünmektedir. Yolculuğun bundan sonrası AKP kenarındakiler dahil hiçbir çatlak sese izin vermeme koşuluna bağlanmıştır.
Davutoğlu ve kadrosunun tasfiyesi, dokunulmazlıklar gibi en kritik açıdan demokratik sistemi tehdit eden konuda AKP içindeki tereddütlere de son verecek, Meclis mutlaka, ama HDP ama gerekirse kısmen CHP, boşaltılacaktır. Bu konuda en ufak bir geri adım beklenmemelidir.
'Büyük Strateji', tabansal geçişkenlik ve AKP-Devlet uyuşması açısından, mutlaka MHP'ye iç müdahaleleri, Makyavelli'ye dudak uçurtacak İttihatçı kurnazlıklarını gerekli hale getirmiş, parti bugünkü sallantılı haliyle bile seçmenin gözünden düşmüş, bir erken seçimde Meclis dışına kayma olasılığı hızla artmış, ve 'autogolpe' sürecinde muazzam kullanışlı hale gelmiştir. MHP'nin kurultayı şayet engellenirse, sonbaharda Başkanlık Rejimi için en önemli taş yerli yerine oturmuş olacaktır.
Medya anayasayı ve yasaları hiçe sayan işlemlerle tek sesli hale getirilmiş, parayla beslenen veya düpedüz korkutulan medya patronlarının da işbirliğiyle, kamuoyunu Başkanlık Rejimi'ne hazırlamaya hazır duruma getirilmiştir. Arıza çıkaran bir iki TV kanalı da 'halledilirse', bir mühim engel de ortadan kalkacaktır.
Bürokrasi ve yargı hızla Saray'da odaklanan iktidara kaymakta, sadakat tercihi, diğer profesyonel kaygılara karşı çok ağır basmaktadır. Merkez Bankası hamlesinden sonra geriye 'ikna edilmesi' gerekli ne kadar sivil-askeri bürokrasi unsuru varsa, Erdoğan ve çevresinin son derece başarılı 'algı operasyonu ve algo kontrolü' üzerinden, öbür yandan da maaşlara zam vb tedbirlerle, 'autogolpe'nin gönüllü parçaları haline getirilecektir.
Manzara bu kadar basittir, güzergah daha da netleşmiştir.
Şimdi sorabiliriz: AKP içinde ve dışındaki, demokrasiye önem veren Merkez Sağ şahsiyetler ne yapacaktır? CHP içinde, bu vahim gidişi görüp de hala lidere ses çıkarmayan, akıntıya kapılıp giden gerçek demokratik sol kanatlar ne yapacaktır?
Göreceğiz.
Umarım geç kalmazlar.
Çünkü yüzdü yüzdü kuyruğuna getirdi, bilesiniz.