« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 May

2016

Yeni Kürt kapanı: Başkanlık sistemi

ERGUN BABAHAN 01 Ocak 1970

Yeni Türkiye'nin tarafsız ve bağımsız yargısı, MHP'deki liderlik ve yenilenme yarışının açıkça tarafı oldu. Saray'ı çok mutlu edecek bir karar veren yargı sistemimiz, başkanlık sistemi sorunu çözülünceye kadar Devlet Bahçeli'nin MHP'nin başında kalmasına karar verdi.

Bu karar açıkça ortaya koydu ki, Devlet Bahçeli Saray ile yakın temas içindedir. Eşit şartlarda gidilecek bir kongreden genel başkan olarak çıkamayacağını anlayan Bahçeli, selameti Saray'ın koruyucu kanatları arkasında bulmuş ve koltuğunu korumuştur. Koltuğunu bırakma vakti geldiğinde geriye bir parti kalmayacaktır ama zaten başkanlık sistemine geçildiğinde partilerin de önem ve anlamı kalmayacak.

Siyasetin Saray üzerinden manipüle edildiği ama Genelkurmay karargahı tarafından yönlendirildiği bir dönemden geçiyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Genelkurmay brifinginin ardından dokunulmazlık konusunda ikna olması, Bahçeli'nin koltuğunun korunmaya karar verilmesi, konjonktürel olarak Erdoğan'ın işine yarıyor.

Bahçeli, kendisinin genel başkanlık koltuğunda kalmasını sağlayanlara, anayasa değişikliği sırasında AKP ile birlikte hareket ederek borcunu ödeyecektir. İlk günden beri iddiam değişmedi: Başkanlık sistemi, Kürtlerin parlamenter sistemde etkili olmasını önleme amacı güden askerilerin birinci tercihidir.

Sistemin İslamileşmesi kadar, derin devlet dediğimiz yapının İslamcıları absorbe etmesi, İslamcılığın içini boşaltıp şekilden ibaret hale getirmesi de vardır. Devlet, İslamcıları içine alarak düşman sayısını azaltmıştır. Bugün düşman, eşit vatandaşlık isteyen, Suriye'de devlet kurma aşamasına gelen Kürtlerdir. Korku, 7 Haziran'daki gibi bir tablonun tekrarlanması ve Meclis'i ve hükümeti kontrol eden, Milli Güvenlik Kurulu'na katılan bir Kürt partisinin var olmasıdır.

12 Eylül, güçlü bir azınlık grubu olan Kürtlerin önünü yüzde 10 barajını icad ederek çözmüştü. Kürtler, Kürt olarak siyaset yapamaz demenin, askeri darbe diliydi bu. Asimile olan, Kürt kimliğine sahip çıkmayıp düzen partilerinde kendisine yer arayanların yolu açıktı. Kürt kimliğini inkar edip sistemle anlaşan kamu müteahhitlerinin önünün açılması gibi.

Kürtlerin hızlı nüfus artışı, PKK sayesinde siyasi bilincinin yükselmesi, diline ve kültürüne sahip çıkmaya başlaması, 12 Eylül'ün yüzde 10 barajını anlamsız hale getirdi. 7 Haziran öncesi ve sonrasında gerçekleştirilen bombalı katliamlar, HDP binalarının yakılması, HDP ve Demirtaş'ın terörle eşleştirilmeye çalışılması bile bu partinin yüzde 10 barajını aşmasını engelleyemedi.

12 Eylül'ün baraj sistemi işlevini doldurdu. Son Türk devletinin Kürtlerin önünü kesmek için yeni bir kurguya ve sisteme ihtiyacı var. Burada devreye başkanlık sistemi giriyor. Parlamentonun işlevsizleştirildiği, tüm devlet yetkisinin tek bir kişide toplandığı başkanlık sistemi ideal bir formül. Kendine Kemalist, sosyal-demokrat, muhafazakar, milliyetçi diyen Türkler, bu hallerinde kaldığı sürece, Kürtlerin her türlü hak talebini bölücülük olarak değerlendirdiği müddetçe, başkanlık makamını bu halkın taleplerine sıcak bakan bir Türk'ün doldurması mümkün değil. Nüfus artış hızları ne olursa olsun, Kürtlerden bir başkan çıkması da çok ihtimal dahilinde görülmüyor.

AKP'nin askerle ittifakında Cemaat düşmanlığı kadar, belki de daha fazla, Kürt karşıtlığı yatıyor. Bu ittifak, şimdi CHP ve MHP'yi de stepne yaparak ağır ağır hedefine ilerliyor.

İlerliyor ilerlemesine de, bu planlar insan unsurunu, toplumun mühendislik planlarından bağımsız ilerleyişini hesaba katmıyor.

İşin Kürt tarafında ciddi bir halk desteğine sahip silahlı direniş örgütü var. 40 yıldır savaşıyor devletle ve ''bitti'' denildiği her aşamada daha güçlü bir şekilde geri dönüyor. Devletin 'terörist' diye isimlendirdiği bu örgüt, bugün Musul'dan Şengal'e, Kobane'den Nusaybin'e uzanan bir coğrafyada savaşarak varlık gösteriyor.

Suriye'de, hem Amerika'nın, hem Rusya'nın siyasi ortağı. Obama yönetimi, Türkiye'nin itirazlarını hiç ciddiye almayarak bu gruba eğitim veriyor. Suriye'de 50 olan Amerikalı özel tim mensubu sayısının 300'e çıkarılması, bu gruba başta Suriye olmak üzere, bölgenin yeniden dizaynında verilen önemin göstergesi. Adı Suriye Demokratik Güçleri veya başka bir şey olmuş fark etmez, bu hareket Suriye'nin kuzeyindeki grupların çekirdeğini ve öncü gücünü oluşturuyor. Sizin eşkıya dediğiniz bir hareketin 40 yıl içinde Amerika'nın muhatabı haline gelmiş olması küçümsenecek bir başarı değildir ve gelecek adına çok şey söylemektedir.

İşin bir de Türkiye ayağı var ve burada sınıf çıkarlarıyla birlikte, egolar da devreye giriyor.

TRT'ci çocuğun Ahmet Davutoğlu hakkında yaptığı değerlendirme ağızdan kaçmış bir söz değildi. Birilerinin söylemesini istediği bir sözdü. Arkasından yaşanan tartışmalar, kavganın derinliğini ortaya koyuyordu. Erdoğan'ın vize meselesinde doğrudan Davutoğlu'nu hedef alan küçümseyici açıklamaları AKP geleneğinde yaşanan kavganın boyutunu ortaya koyuyordu.

Evet, Erdoğan yarın Binali Yıldırım'ı AKP genel başkanlığına atayabilir. Kendilerine AKP delegesi diyen insanlar da kongreye gidip oy birliğiyle Yıldırım'ı genel başkan seçer. Sonunda Kanuni Sultan Süleyman öz oğlunu boğdurmadı mı iktidar için. Bir Davutoğlu'nun lafı mı olur.

Fitne ve fesat AKP hareketinin içine düşmüştür. Avrupa'nın Davutoğlu'nu daha makul bir siyasetçi olarak görüp ödüllendirmeye çalışmasından, ihracat pazarlarının ve büyüme taleplerinin önünün kapatılmasından rahatsız olan muhafazakar sermayenin tepkisine kadar nedenleri olan bir kırılmaya tanıklık ediyoruz.

Yaşanan kavga ve nedeni ne olursa olsun, kazanan kim olursa olsun, herkesin bilmesi gereken bir gerçek var: Kürt sorunu çözülmeden Türkiye huzura kavuşmaz, istikrarı bulamaz.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 49427

ulkucudunya@ulkucudunya.com