Sıradaki 'Yedek' ile devam!
AKİF COŞKUN 01 Ocak 1970
Türkiye'deki siyasi denklemlerin çözümü derin bilgi ve birikim gerektirmiyor. Sağdan baksanız bir iktidar partisi, hemen altında varlık sebeplerine kendilerinin bile ikna olmadığı iki muhalefet. Bu yüzden bir kaç ay önceden bazı tahminlerin isabet kaydetmesini fazla büyütmeyelim.
Hele bir de, kulaklarına sürekli bir şeyler fısıldanan, iktidara ait makul-gayri makul, antidemokratik, absürd projelere zemin yumuşatması ile meşgul medya sektörü varsa, öngörü ve ileri okumaların bir orijinalliği kalmıyor. Tahminleriyle öne çıkan simalara bir bakın; ahir ömründe omuzuna talih kuşu konan döküntü bir marksist, yolsuzluktan yargılanan sabık bir bakan'a “ayet sallarken” kötü düşen ve epeydir sesi soluğu çıkmayan medya yüzü ve bey'at yemininden bir an sapmayan Saray müdavimi.
1 Kasım seçimleri başarısının daha ilk günden, kristal kase içinde Sayın Cumhurbaşkanı'na takdim edilmesi, parti genel başkanlığını bir türlü dolduramayan Sayın Başbakan'a verilmiş ilk işaretti. Kurulan ilk kabine sıhri akrabalık ve Saray'a bağlılığı tescillenmiş isimlerden oluşmadı mı? Aynı isimler şimdi alternatif başbakan adayları içerisinde anılıyor.
“Bahar aylarında bir parti kongreye gidecek!” tahmini, kahve falı ve astroloji uslubuna ne kadar benziyor; “Bir ışık görünüyor ama, üç gün mü desem, üç ay mı, yoksa üç yıl mı?” Türkiye'de gündem oluşturan ve Salı günleri de isbat-ı vucud etmek için mutad grup toplantıları yapan üç parti var. İktidar'ı saymazsak, muhalefet partileri haftada bir gündeme düşüyorlar. Bunlar Türkiye'nin büyük partileri, en uçuk tahminler bile günü gelince birisini vuruyor. Herkese malum düşük kalibreli gelecek okumalarına acem mülkü yatırıldığına bakılırsa, ciddi fikir darlığı yaşıyor olmalılar.
Bir şekilde güç ve iktidarı elde etmiş olanların, bunun devamını sağlamak için kendilerinden sonraki idari mekanizmaya dizayn verme hırsları hiç eksik olmamış ki. Cumhuriyet kurucularınn ayyuka çıkan “Paşalar kavgası” da dahil, emaneten, ariyeten yürütülen başbakanlıklar semere vermemiş. Bütün iyi niyet ve temennilerine rağmen rahmetli Özal'ın kendi yerine düşündüğü isim, siyasi fıkralara malzeme olmanın ötesinde bir iz bırakmadı. Bazen iyi niyetli olmak da yetmiyor.
Son üç yılda, iktidar partisi ile alakalı “Parti içi klikler, rahatsız iktidar vekilleri, alternatif oluşumlar...”a havale edilen ihale ve projeler tutmadı. Atama ile genel başkan, Ak Saray desteği ile başbakanlık koltuğuna yürüyen Sayın Başbakan'ın (bu günden sonra Sabık Başbakan demek daha doğru!) parti içinde hasıl ettiği rahatsızlık, demokratik bir çözümü tetiklemeye yetmedi. Parti içindeki gayr-ı memnunlar, siyasi potansiyel ve beceri ile değil “Acaba bu kez talih kuşu bizim başımıza konar mı?” beklentisiyle, Saray çevresinde nefes tüketiyorlar. Anlayacağınız, yedek kulübesinde oturup, maç bitmeden, oyuna girmek için oyun kurucunun gözünün içine bakan gedikli sayısı hiç de az değil.
Kulisler, Sayın Başbakan'dan sonra yerine geçecek ismin daha düşük bir profile sahip olacağı ihtimalini konuşuyor. Geçtiğimiz üç yıl içinde yaşananlardan daha kötüsü olur mu? Demek ki, Türkiye'nin çilesi hala bitmemiş. Bundan sonraki Vekil-Başbakan adayı, bir gözünü, kongrede sallandırılan selefinden, diğerini de “iyi saatte olsunlar” ın irade ve taleplerinden ayıramayacak. Zaten istenen de bu. Kongre girişimi, demokratik bir ihtiyaç ve zorunluluk olmaktan çok, sözün kimde bittiğini göstermeye yönelik haddini bildirme seansı.
Meğer, demokratik kurumların işleyişindeki arızalar, ülke içinde baskı ve istibdadın artması yanında düşünceleri de dumura uğratıyormuş da farkında değilmişiz. Gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Meclisteki iki partinin kongre ile alakalı girişimleri, olması gereken tesiri ve heyecanı uyarmaya yetmedi. Zira herkes her iki manevranın da demokratik bir refleks olmaktan çok, liderlerin mevcut hallerini devama yönelik gövde gösterisi olduğunu biliyor. İki parti içindeki muhaliflerin, Başbakan da dahil bu gidişatı değiştirme şansları hiç yoktu ve bundan sonra da olmayacak.
Zaten beklenen bir hadiseyi abartıp, ileri görüşlü gazeteci pozları yerine, üç yıldır kaos içinde kan kaybeden Türk Siyaseti için daha ciddi değerlendirmeler duymayı ne kadar isterdik! Mesala, yaşanan problemlerde işaretlerin kendisine yöneldiği “Sabite”yi dile getiren kimse yok. Nasıl olsun? Demokrasinin olmazsa olması basın özgürlüğü rafa kaldırılmış durumda.
Saray'a kayıtlı medya camiasının pek hoşuna gitmedi ama, ABD Dışişleri Bakanı'nın düşünce özgürlüğü mesajı önemliydi; “Basını özgür olmayan hiç bir ülkenin övünecek, öğretecek bir şeyi olamaz." Kapalı devre demokrasimizin Saray'a bağlı kahin ve astrologları takdiri hak etmiyorlar.