İslamcıların kafasında nasıl bir Türkiye var?
LEVENT GÜLTEKİN 01 Ocak 1970
İslam dünyasının, Müslümanların durumu ortada.
Din istismarına dayalı, baskıcı yönetimlerle mezhep savaşlarına, yoksulluğa ve cehalete mahkum olmuşlar. Bilimde, sanatta, edebiyatta, şehircilikte, eğitimde… her alanda belirgin bir geri kalmışlık var.
Hal böyleyken laikliğin, demokrasinin, hukuk devleti olmanın önemini görememek ve bu değerleri yeniden tartışmaya açmak çok can sıkıcı.
Sığlık ile cehalet arasında
Esasında laiklik, demokrasi gibi değerleri zaten işlevsiz hale getirmişler. Sadece kağıt üzerinde durup durmayacağının tartışmasını yapıyorlar.
Bu değerler olmadan ortaya nasıl bir ülke çıkacağını topluma gösterebilmemiz için tüm bunların tartışılmasına ihtiyacımız var. Laiklik olmadan, yani siyasi, toplumsal, ticari… her alanda belirleyici tek faktör din olduğunda demokrasi olmayacağını ve nasıl bir ülkeyle karşı karşıya kalacağımızı topluma göstermemiz gerek.
Bu nedenle laiklik tartışması “Sıkıysa kaldır” sığlığı ile “Burası Müslüman bir ülke ne işimiz olur laiklikle” cehaleti arasında sıkışıp kalmamalı.
Kimin kafasında ne var? “Laikliği kaldıralım” diyenler yerine ne koymayı düşünüyorlar? Nasıl bir Türkiye hayali kuruyorlar? Kurdukları Türkiye hayaline toplumun özellikle de dindar kesimi ne kadarı ortak? Ne kadarı “Evet biz de böyle bir Türkiye istiyoruz” diyecek?
Tüm bu sorulara cevap bulmamız gerekiyor.
İslamcılar nasıl bir Türkiye istiyorlar? Nereye gidiyorlar? Kimse bilmiyor. Kendileri de bilmiyor. Sloganla, geçmişe özlemle, Batı karşısındaki yenilginin neden olduğu tepkisellikle yol almaya çalışıyorlar.
Hangi İslam?
Gerçekten kafanızda nasıl bir Türkiye modeli var?
Demokrasiyi öldürdünüz. Hukuku katlettiniz. “Laikliği kaldıralım” diyorsunuz. Peki yerine ne koyacaksınız? Nasıl bir yönetim şekli olacak ve hangi değerler etrafında oluşacak?
Eğer din her alanda belirleyici tek faktör olacaksa hangi cemaatin, hangi tarikatın, hangi mezhebin yorumu esas alınacak? Hangi İslam geçerli sayılacak?
“Yolsuzluk hırsızlık değildir” diyen Hayrettin Karaman’ın din yorumu mu esas alınacak, yoksa “Yedi yaşındaki kız çocuklarınızı öpmeniz dinen yasaktır” diyen din adamı kılıklı Cübbeli Ahmet’in din yorumu mu?
Fethullah Gülen’in din anlayışı mı benimsenecek, Tayyip Erdoğan’ın din anlayışı mı? Hangisi?
Diyelim bir din yorumu üzerinde anlaşıldı. Kimin uygulayacağını nasıl belirleyeceksiniz? Bu kişi seçimle mi gelecek? En doğru din yorumunu bilen kişiyi kim seçecek? Sandığa giden halk mı seçecek? Doğruyu sayılarla mı belirleyeceksiniz?
Din, belirleyici olduğunda yani laiklik olmadığında demokrasi de olmuyor. Bütün İslam dünyası buna örnek. Demokrasinin işlediği tek bir İslam ülkesi yok. Niye? Hiç düşündünüz mü?
Hal böyleyken sizin kurmayı hayal ettiğiniz yönetim modeli hangisi? Diyelim bir yol bulup yönetim şekli meselesini hallettiniz. Peki bilimde, sanatta, sinemada, edebiyatta, sanayide, teknolojide… Tüm bu alanlarda din ne diyor? Bir yol gösteriyor mu? Gösteriyorsa Müslümanlar tüm bu alanlarda yüz yıllardır niçin yok?
Hayal ettiğiniz ülkeye turist kabul edecek misiniz?
“Bunlara ne gerek var? Onlar Batılıların önem atfettiği değerler” mi diyorsunuz? Öyleyse bir ülke neyle var olacak? Gelişen dünyada hangi değerlerle kendine bir yer edinecek? Hangi alanlarda din, hangi alanlarda akıl devreye girecek?
Mesela özgürlükten, eşitlikten ne anlıyorsunuz? Kim, nereye kadar, hangi konuda özgür olacak? Kimler arasında hangi alanlarda eşitlik sağlanacak?
En dindar olanın en makbul sayıldığı bir ülke olacaksa kabiliyet, çalışkanlık, zeka tüm bu vasıflar nasıl işlerlik kazanacak? Nasıl bir eğitim modeli öneriyorsunuz? Dünyadaki bilimsel yarışa imam hatiplerle, Kuran kurslarıyla mı katılacaksınız?
Laikliği istemediğinize göre ‘ecnebilerden alınan’ medeni kanunu da kaldıracak mısınız? Yaratmayı düşündüğünüz ülkede kadınların durumu ne olacak?
Dinin vaaz ettiği ‘İki kadın tek bir şahit sayılır’ kuralına geri dönecek misiniz? Toplumsal hayatın önemli aktörü olan kadınları tekrar bu hayatın dışına çıkarmayı nasıl başaracaksınız?
Dünyadan bağımsız bir ekonomik düzen kurmak neredeyse imkansız. Peki, faiz, borç ilişkileri, ihracat, ithalat, turizm… tüm bu alanlarda din ne tür çözümler öneriyor?
Dünyada dış borcu olmayan tek bir ülke yok. Yaptığınız köprüleri, havaalanlarını faizle aldığınız borçla yapıyorsunuz. Faiz işinde“Dinin kuralını bir alanda delmekle bir şey olmaz” mı diyeceksiniz?
Hayal ettiğiniz ülkeye turist kabul edecek misiniz?
Tüm bunlar olmadan ekonomiyi neyle döndürmeyi düşünüyorsunuz?
IŞİD’den, El Kaide’den farkınız ne?
Diyelim tüm bu sorulara cevap buldunuz. Peki bu ülkede sizin gibi düşünmeyen milyonlar var. Onları nasıl ikna edeceksiniz? “Ne iknası ezer geçeriz” mi diyorsunuz? Ortadoğu’nun bütün aktörleri bunu dedikleri için İslam ülkeleri sefaletten kurtulamıyor.
Hakaret etmek için değil, gerçekten öğrenmek için soruyorum: Sizin hayal ettiğiniz ülke ile IŞİD’in ya da El Kaide’nin hayal ettiği ülke arasında tam olarak ne fark var?
Hangi alanlarda farklılık gösteriyorsunuz? İktidar olma yöntemi mi farklı? Onlar silahla kabul ettiriyorlar, siz baskıyla, tehditle yıldırarak ve zamana yayarak. Başka?
Kızmayın. Bağırmayın. Gevelemeyin. Nasıl olsa laikçi bir baskı da yok, güç sizde, fikrinizi açıkça söyleyin. Esasında bu soruların cevabının olmadığını biliyorum.
Çünkü İslam dünyasında, İslamcı örgütler, partiler arasında demokrasiye, laikliğe, hukuk devletine alternatif model üreten tek bir yapı, parti, cemaat yok. Bu alanda en küçük bir çaba da yok.
Mısır’daki 60 yıllık İhvan hareketi bu konuları hiç düşünmemişti. Bir yılda yerle yeksan oldu.
En aklı başında kabul edilen, Tunus’un Nahda hareketi lideri Gannuşi’ydi. O da birkaç yılda havlu atıp iktidarı liberallerle paylaşmak zorunda kaldı.
Pakistan, Mısır, Endonezya… hiçbir yerde alternatif ne bir yönetim modeli çalışması var, ne de bir anayasa modeli. Ama hepsi de demokrasiye burun kıvırıyor.
Ortaokul düzeyindeki İslamcılık anlayışıyla…
Türkiye’deki İslamcıların da bu konularda ne fikirleri var ne de bir hazırlıkları. Yaptıkları tek şey, olana itiraz etmek.
Ne yaptıklarını, nereye varmak istediklerini bilmiyorlar. Din ile hayatın bağını nasıl kuracakları, dinle çelişmeyen yaşanabilir hayatları nasıl oluşturacakları konusunda en küçük bir fikirleri yok. Demokrasi ve laikliğin yerine ne koyacaklarını bilmiyorlar.
Onun için her kafadan bir ses çıkıyor. Onun için tepki geldiğinde hemen geri adım atıyorlar. Onun için tartışmaktan kaçınıyorlar. Onun için fiiliyatta kaba kuvvetle laiklik ve demokrasiyi yok edip lafa gelince bu değerleri benimsemiş gibi yapıyorlar.
Ortaokul düzeyindeki İslamcılık anlayışı ile bilimde, sanatta, teknolojide… her alanda büyük mesafe kat etmiş, uygar dünyayla yarışacak ülke yaratmaya çalışıyorlar.
Osmanlı tüm bu sorulara cevap bulamadığı, üretemediği için dağılıp yok oldu.
Bunu bir türlü göremiyorsunuz değil mi?