Türkiye-ABD farkı
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Milliyetçiliği hamasetten ibaret sayanlar, bende tiksinti uyandırıyor artık. Zira onların esas amacının, ülkemizi yüceltmek değil, milli duygular üzerinden kendi koltuklarını muhafaza etmek olduğu ortada. İçi boş kelimeler, sloganlar kullanıyorlar. Halk, o sözlerin büyüsüne kapılırken esas hedef, oy devşirmek, makamını rakibe kaptırmamak.
Aynı şeyi, dini istismar edenler için de söyleyebiliriz. İslamiyet'in ahlaki değerlerini hiçe sayarak, iftira, yolsuzluk, nefret, ayrımcılık ve adaletsizliği ülkeye egemen kılanlar, Kur'an'ı, Allah'ı, bayrağı ağızlarından düşürmüyor.
Benim için milliyetçilik, Türkiye'nin demokrasi standardını yükseltmek, ülkede adaleti, refahı ve güvenliği sağlamak. Dünya liginde, -zenginlik olarak değilse bile- hak ve özgürlükler açısından başa güreşmek. Zaten bu adımlar atılabilse, Türkiye, yeniden itibar kazanacak ve bir cazibe merkezi haline gelebilecek. Özgür bir Türkiye, tez zamanda, istikrar içinde kalkınır ve zenginleşir. Dünyada, demokrasiyle yönetilen ülkelerin aynı zamanda zengin olması da bir tesadüften ibaret değildir.
İslam'ın adını yücelterek insanlığa mal etmek de, ahlaklı, edepli, temiz bir toplum yaratmaktan geçiyor. Maalesef bugün, o noktadan çok uzaklardayız.
Obama'nın Beyaz Saray gazetecilerine verdiği resepsiyonu ve yaptığı konuşmayı gıptayla izledim. ABD Başkanı, sözleriyle herkesi güldürüyor; kahkahaya boğuyor. Elbette bizdeki gibi muhalefeti dışlayan bir akreditasyon uygulaması yok. Bütün medya mensupları orada. Ortam gergin değil; gülümseyen, medeni bir toplulukla karşı karşıyasınız. Amerikalı olmakla övünürken, özgürlük diyor, kural diyor, hukuk diyor. İçi boş bir hamasetin sözcülüğünü üstlenmiyor.
Bir bize bak; bir onlara… Gel de kıskanma!
Milliyetçilik, demokrasi sevdasıdır
Gururu okşayan sözler sarf ediyor grup toplantısında Devlet Bahçeli… Şaha kalkan, gerçekleştirdiği atılımlarla 7 düvele meydan okuyan bir Türkiye hayal ediyorsunuz. Ama o noktadan çok uzaklardayız. Çünkü sözle değil, ancak başarılı bir yönetimle Türkiye itibar ve güç kazanır.
Güzel laflar…
“Türk milleti ateşle imtihan ediliyor… Türk milleti kendi göbek bağını kendi kesecek dirayete sahiptir. Türkiye kimseden icazet almayacak, aksini düşünen ancak havasını alacaktır. Türkiye kudretli bir devlettir. Pısırıklıkla bu ülkeyi geleceğe taşımak hayaldir. Dün Osmanlı'yı yıkan ve parçalayan şebeke bir kez daha devrededir. ABD, Ortadoğu'nun kuytu köşelerinde büyük Kürdistan'ın beşiğini sallamaktadır. Ya zafer, ya zillet; ya kahramanlık, ya kölelik; ya milliyetçilik, ya teslimiyet...”
AK Parti'nin yedek lastiği gibi davranarak, özlenen Türkiye'ye varabilecek miyiz? Her siyasi partinin amacı iktidar olmaktır. Bahçeli, 7 Haziran'da bu şansı kaçırdı. Şu anda da, bütün kamuoyu araştırmaları, -lider değişirse- MHP'nin oyunu % 20'lerin üzerinde gösteriyor. Aksi takdirde barajın altına düşme riski bile var. Madem hedef daha güçlü bir Türkiye… O zaman işe, bir iktidar iddiasıyla başlamak gerekmez mi?
Tüzüğe göre, delegeler belirli oranda imza toplayınca, Tüzük Kurultayı düzenlenebiliyor ve gene belli bir çoğunluk isterse seçimli kongreye gidilebiliyor. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi, kayyım atadı ve onlardan olağanüstü kongre çağrısı yapmasını istedi. Ama, Tosya ve Gemerek mahkemelerinden, bu mahkeme kararını askıya alan kararlar çıkarıldı. Her zaman yönlendirebileceğiniz bir mahkemeyi, memleketin ücra bir köşesinde bulabilirsiniz. Sonunda, hukukta istikrar kalmaz… Biri öyle diyecek, diğeri böyle…
Sayın Bahçeli, milliyetçiliğin esasları arasında “Er meydanından kaçmak” var mı? Çıkın mindere, rakiplerinizle yarışın. Ya onların sırtını yere getirin, ya da mağlup olursanız, çekilin ve Türkiye'nin önünü açın. Milliyetçilik, Türkiye'yi her şeyden fazla sevmekse, ayak oyunlarına gerek yok. Böyle davranırsanız, sadece partinize değil ülkeye de zarar verirsiniz.
Bu ne biçim milliyetçilik!
MHP umut olabilir
Bütün siyasi partilerde bir sıkıntı yaşanıyor. CHP'nin oylarını bir türlü arttıramaması, MHP'de yeni lider arayışı, AK Parti'de Ahmet Davutoğlu'nun yetkilerinin Tayyip Erdoğan tarafından budanması; Binali Yıldırım ya da Berat Albayrak'ın Başbakanlık makamı için hazırlandığı iddiaları ve Davutoğlu'nun hiçbir şey yokmuş gibi, her şeyi içine sindirmesi… Üstelik, su yüzüne taşan ihtilaf noktalarını kamuoyu önünde “fitne” diye değerlendirmesi.
Gördüğüm kadarıyla CHP ne uzar, ne kısalır; homurtulara rağmen Kılıçdaroğlu'yla yoluna devam eder.
AK Parti'de er geç Tayyip Erdoğan'ın dediği olur.
MHP ise, bir dönüm noktasında… Ya çıtanın çok üzerine çıkar, ya da fay hattından aşağılara doğru kayar.
Bütün siyasi partilere bakıp bir mukayeseye gittiğinizde, Meral Akşener, güler yüzü ile taze bir başlangıç ve umut veriyor. AK Parti, hukuksuzlukları, yolsuzlukları biriktirdikçe, bagajı ağırlaşıyor; inansanız da inanmasanız da dibe doğru çöküyor. Ancak MHP bir hata yaparsa, şans yeniden Erdoğan'ın yüzüne gülebilir. Bu yüzden de, bütün kirli medyasıyla Meral Akşener aleyhine çalışıyorlar.
***
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç'ın, Tosya ve Gemerek'ten gelen mahkeme kararlarını gayri hukuki bir müdahale olarak değerlendirmesi, faydalı oldu. Zira, muhalifler, o karara rağmen, 15 Mayıs'ta Kongre'yi toplamaya azimli. Kimbilir nasıl bir arbede yaşanacak… Bu yüzden, Yargıtay'ın vakit geçirmeden ihtilafı sonlandırması icap ediyor. Kılıç'ın yorumu onlara ışık tutabilir. Çok büyük bir ihtimalle, Yargıtay, Olağanüstü Kongre'nin yapılması gerektiğini belirtecek.
Saadet Partisi'nin de, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi kararıyla, 16 Temmuz 2010 yılında Olağanüstü Kongre'ye gittiğini biliyoruz. Ankara 10. Sulh Hukuk, partiyi kayyıma devretmiş, Mustafa Kamalak, Hasan Bitmez ve Şerafettin Kılıç'ı Olağanüstü Kongre çağrısı yapmaları için görevlendirmişti. Numan Kurtulmuş, o kongrede de Genel Başkan seçildi. Fakat, Erbakan taraftarlarını yönetimden tasfiye edince, Oğuzhan Asiltürk 21. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurdu; hile yapıldığını ileri sürdü. Sonunda, Numan Kurtulmuş, çareyi, Saadet'ten ayrılarak HAS Parti'yi kurmakta buldu. Teşkilatın bir bölümü de Kurtulmuş'la birlikte hareket etti. Saadet Partisi'nin başına 17 Ekim 2010 Olağanüstü Kongresi'nde Necmettin Erbakan geldi. Onun vefatı üzerine de, Mustafa Kamalak… Bu kavgalar, hiç olmasa ve Saadet Partisi Numan Kurtulmuş'la yoluna devam edebilseydi, bugün çok farklı bir noktada durabilirdi. Partide kavga bitti ama, paylaşacak post kalmadı.
***
MHP'li delegelerin, başka partilerin de başına gelenleri dikkate alarak, tercihlerini “Kim partiyi iktidara taşır?” sorusuna göre şekillendirmeleri doğru olacaktır. İlk defa MHP açısından konjonktür çok müsait. Seçmen bir umut arıyor. Neden bu umut MHP olmasın?