« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 May

2008

Paksüt hadisesi neleri hatırlatıyor?

HASAN ÜNAL 21 Mayıs 2008

ANAYASA Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün takip edildiği ve telefonlarının dinlendiği yönündeki iddialar Emniyet yetkililerinin açıklamaları ile şimdilik aydınlandı. Ancak bu konudaki soru işaretlerinin ve tedirginliklerin ortadan kalktığı söylenemez. Son yıllarda özellikle de son bir yıl içerisinde yaşananlar demokrasinin ruhunu zedeliyor.

Paksüt’ün gerçekten takip edilip telefonlarının dinlenip dinlenmediği kadar, o seviyedeki bir insanın bundan kuşkulanır hale gelmiş olması daha önemlidir. Paksüt’ün aracını takip eden arabanın o sırada başka bir operasyon için orada bulunduğunu Emniyet yetkilileri açıkladığına göre, aksine söylenecek bir şey olmaması gerekir. Ama Paksüt’ün kendisinin takip edildiğinden ve telefonlarının dinlendiğinden kuşkulanmasının sebeplerinin analiz edilmesi lâzım gelir.

Neler oluyor?

SON bir yıl içerisinde AKP muhalifi görüş ve icraatlarıyla tanınan pek çok kişinin telefon veya mekan dinlemelerine dair kayıtlar birileri tarafından youtube sitesine verildi. Bunlardan Eski YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, Fethullah Gülen davasında aleyhte mütalâa veren cumhuriyet başsavcısı ve bir amiralin konuşma kayıtları ilk akla gelenler.

Bu konuşma kayıtlarının daha önceki tarihlerde yapıldığı ve 22 Temmuz seçimlerinden sonra youtube sitesi aracılığıyla basına dağıtıldığı anlaşılmıştı. Amaç, AKP ve Gülen karşıtı kişileri rencide etmek, toplum gözünde küçük düşürmekti. Bunda başarılı olup olunmadığı tartışılır; ancak, olayın vahim olduğuna şüphe yok.

Daha tehlikeli bir vaka ise Genelkurmay’ın elektronik iletişim sistemlerinden sorumlu bir tümgeneralin konuşma kayıtlarının yine youtube sitesi vasitasıyla basına dağıtılmış olmasıydı. Tümgeneral kara harekâtının iki gün sonra başlayacağını belirtmekteydi. O konuşmanın kara harekâtının başlamasından yaklaşık iki gün kadar evvel youtube sitesi vasıtasıyla basına sızdırılması alçakla bir casusluk olayıydı; çünkü açık açık PKK’ya ‘kaçın geliyorlar’ mesajı gönderilmiş oldu.

Kim veya kimler yapıyor?

TELEFONLARI dinleme yetkisine sahip olan devlet kurumları belli. Bunlardan birisinin veya aynı anda hepsinin bu gayri meşru dinlemeleri yapacağına insanın inanası gelmiyor. Kaldı ki, bu kurumlardan bazıları bazı dinlemeler yapsa bile sırf hükümeti eleştiren kişileri kamuoyunda küçük düşürmek amacıyla bu kayıtları basına servis edeceğine ise hiç mi hiç inanası gelmiyor insanın...

O halde ne oluyor? Kim yapıyor bu dinlemeleri? Hele hele Genelkurmay’ın elektronik sistemlerinden sorumlu generalin telefonu veya mekânı neden dinleniyor ve dinlense bile bu konuşma PKK’lılara neden uçuruluyor? Çok kanallı tek seslilik düzeninde bu sorular yeterince tartışılamıyor. Fitne-Fesat medyası gibi faaliyet gösteren televizyonlar ve gazeteler sadece hükümeti övmek ve muhalifleri küçük düşürmek için gayret sarf ettikleri için demokrasinin bu şekilde katledilmesine sadece göz yummakla kalmıyorlar; aynı zamanda demokrasinin tahrip edilmesi işini birlikte kotarıyorlar.

Oysa...

NORMALDE hükümetin bu tür olayların üstüne gitmesi beklenir her demokratik yönetimde... Çünkü özel konuşmaların ve görüşmelerin masuniyeti demokrasinin ve temel insan haklarının en önemli bölümünü oluşturur.

Böyle durumlarda hükümetler mağdur edilen kişilerin kendi muhalifleri olup olmadığına bakmaksızın harekete geçmek mecburiyetindedirler. Aksi takdirde o yönetimin demokratik meşruiyeti ortadan kalkmış olur. Çünkü telefonların dinlendiği, özel mekanların tarassut altına alındığı ve buralardan elde edilen ve de gerçek olup olmadığı tam olarak bilinemeyen konuşma metinlerinin gazetelere dağıtıldığı rejimlerin adı demokrasi değildir. Faşizmdir.

Normalde AB’nin böyle hadiseler meydana gelmesine rağmen hükümetlerin harekete geçmemesini eleştirmesi gerekir. Bu işi yapan gazete ve internet sitelerinin tavır ve davranışlarının demokrasi ile bağdaşmayacağını söylemesi lâzım gelir. Ama bakıyoruz AB’den çık yok. Hükümet ortada yok görüntüsü veriyor ve bu sistem devam ederek gidiyor. İşte böyle bir ortamda Paksüt’ün, izlendiğinden ve telefonlarının dinlendiğinden şüphelenmesi kadar tabii bir şey olamaz. Telefonda birisine kapatma davası veya türban meselesi ile ilgili olarak bir beyanda bulunsa bunun ertesi gün bazı gazetelere manşet olmasından çekiniyor demek ki...

Ciddi bir meşruiyet tartışması

BU hükümet döneminde bu tür garip hadiseler çok sıklıkla cereyan eder oldu. Yine bu hükümet döneminde telekomünikasyon sistemimizin çok büyük bir kısmı yabancılara satıldı. Yunanistan’da tarihte telefon dinleme yoluyla yapılan en kapsamlı casusluk faaliyetini yürütürken suçüstü yakalanan bir firmaya Türkiye’nin ikinci büyük cep telefonu firması devredildi. Üstelik Yunanistan’da neler olduğu bütünüyle ortaya çıktıktan sonra... Bu firmanın Yunanistan’dan bir ortak ve yöneticiler getirmesi de cabası oldu... Telekom elden çıkarıldı vs...

Demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve AB reformlarını ağzından düşürmeyen çevreler, hükümet ve herkes bu konuların üzerine gitmek zorundadır. Aksi takdirde ciddi bir meşruiyet tartışması başlayacaktır. Hatta belki de çoktan başlamıştır bile...

Ziyaret -> Toplam : 125,16 M - Bugn : 45856

ulkucudunya@ulkucudunya.com