İbrahim Çallı (Çal, Denizli, 1881 - İstanbul 1960)
Ufuk Hekimoğlu 01 Ocak 1970
Tanzimat ve devamındaki meşrutiyetle Batılılaşma yaşanırken, Türk resim sanatının tarihsel süreci içinde kadın portreleri çıplaklarıyla, kadın temasında yepyeni bir hava yaratan, onu geliştiren ve güçlendiren, İbrahim Çallı önderliğindeki 1914 kuşağı olmuştur. Bu kuşağın içinde Çallı'yı izleyen Namık İsmail, Türk resim sanatındaki kadın temasını bir basamak daha yükseltmiştir.
İbrahim Çallı ve Namık İsmail, Türk resmi içinde "Türk İzlenimcileri" olarak değerlendirilirler. Aslında bireysel yaklaşımları ve üsluplarıyla resim sanatına farklı bir görüş getirme çabası içinde bir arayışı temsil etmektedirler. Osmanlı kadınının resme olan ilgisi işte bu bireysel yaklaşımlara ve sanatsal gereksinimlere dayanmakla beraber, toplumsal uyanış zincirinin bir halkasından ibarettir [1]. Kadınların değişen toplumsal şartlar içinde kendi kimliklerini keşfetmeleri ve bu kimliği meşrulaştırma çabaları hayatın her alanını etkilemiştir. Bunun sonucunda resim sanatı ve kadın kimliği Batılılaşma etkisi altında devrimcilik ve muhafazakarlık arasındaki salınımlardan etkilenmiştir. Bir yanıyla özgürleşen bir yanıyla hala erkeğin hizmetinde kalan kadının çelişkileri resim alanına da yansımıştır [2]. Çelişkiler içindeki Türk kadını yine aynı çelişkiler içindeki ressamların tuvallerine kaçınılması imkansız bir şekilde yansımıştır. Yüzyıllarca, kapalı kapıların ve kıyafetlerin ardından süratli bir biçimde kurtulmaya çalışan kadınlarla, yüzyılların minyatür sanatından sıyrılarak Batı'nın yağlıboya resim tekniğini kavramaya çalışan Türk ressamları aynı yazgıyı paylaşmaktadır [3]. Bu toplumsal uyanış zincirinde İbrahim Çallı ve Namık İsmail, Meşrutiyet ve Cumhuriyet kadınının yaşamındaki çelişkileri, varolma mücadelesini, çağdaş uyumluluk ile geleneksel değerler arasındaki denge arayışını yansıtan resimlerini, izlenimciliklerine bağlı olarak ortaya koymuşlardır.
Namık İsmail, çok hızlı bir çalışma temposuna sahip olduğunu ve resmi kısa sürede bitirdikten sonra bütün enerjisini tükettiğini belirtir [4]. Namık İsmail' in bu ifadeleri O'nun da Çallı gibi atak fırça vuruşlarını benimsediğini, kullandığı renk ve ışık değerleriyle hareketi yakaladığını göstermektedir.
Resim sanatının en gözde konularından olan nü'ler, özel yorumlar, üstün teknik beceriler, ayrıntılı bir görüş ve estetik duyarlılık isteyen kimlikleriyle [5] olduğu kadar Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, kadının konumunu göstermeleriyle de, gerek Çallı gerek Namık İsmail, kadın teması ve özellikle de "nü"leriyle Türk Plastik Sanatlar Tarihi'nde ayrıcalıklı bir yere sahiptirler. Her iki sanatçımızda tanımlı bir mekan yerine nötr bir arka plan kullanıp tüm dikkati figürün anatomik hareketi üzerine toplarken, kadının sosyal- psikolojik durumunu tuvallerine yansıtmaktadırlar. Nü'lerinde cüretkar pozlarının yanında, kadının içe kapanıklığını, utangaçlığını, çelişkilerini, modellerin yüzlerini bir şekilde (saçlarıyla, kollarıyla ya da başını arkaya atarak) gizleyerek ya da nötr biçimde göstererek yansıtırlardı. Çoğu kez modellerin yüzlerini okumak olanaksız olmaktadır (Resim 1-2). Kadının yaşamsal çekiciliğini sanatsal verilerle bezeyen İbrahim Çallı ve Namık İsmail, nü'lerinde hareketi, ışığı, kadın bedeninin uyumlu çizgilerini, kadının oransal değerlerini, yoğun boya hamurunu, geniş renk lekelerini ve serbest fırça vuruşlarını soyutlayıcı bir tavırla yansıtmaktaydılar. Nü'ler daha çok uzanıp yatmış bir şekilde gösterilirken, soyunurken ya da giyinirken, sandalyede ya da kanepede otururken de gösterilmiştir (Resim 3-4).
Namık İsmail Devlet Güzel Sanatlar Akdemisi' nin yayınladığı katalogların birinde şöyle değerlendirilir: "...yapmış olduğu çok sayıda desenlerini incelediğimiz zaman, sanatçının figürün özellikleri ve anatomi üzerinde çalışmalar yaptığını; insan vücudunun biçim ve hareketlerini çok iyi bildiğini görüyoruz. Bu nedenledir ki Namık İsmail' in figürleri çok değişik duruşlarda ve hareket edecekmişçesine verilmiştir [6].
İbrahim Çallı' nın ve Namık İsmail' in kadın portrelerinde Osmanlı toplumunun değişen mekanı içinde çağdaşlaşan kadınını ve değişen değerlerini görmek mümkündür. Her iki sanatçı da, kadının yaşamından kesit aktarmada birer üstaddılar. Çallı "Kadın Portresi" (Resim 5) adlı çalışmasında, omuzlarını açıkta bırakan giysiyi bedeninin güzelliğini sergilerken şapka ile çerçevelenmiş güzel yüzünde yalnızlığın hüznünü yansıtan "Mavili Kadın"ı elinde ağızlıklı sigarasıyla göstererek çağdaş yaşamın, kadının çağdaş konumunun izlerini yansıtmaktadırlar. Namık İsmail' in ise çağdaş kıyafetli "Sedirde Uzanan Kadın" (Resim 6) adlı çalışmasını Beral Madra, "Bir sedirde uzanmış, başı türbanlı, hülyalı ama dirençli bir kadın resmi, toplumun kadına bakış açısının değiştiğinin habercisidir. Bağımsızlaşma söz konusudur ama yine de erkeğin izin verdiği kadar..." [7] ifadeleriyle yorumlamaktadır.
İbrahim Çallı ve Namık İsmail dış mekan portre çalışmaları da gerçekleştirmişlerdir. Gerek iç gerekse dış mekan çalışmalarında kadın çağdaş kıyafetler içinde, psikolojilerini yansıtan yüz ifadeleriyle verilmiştir. İbrahim Çallı' nın "Balkonda Oturan Kadınlar" (Resim 7) adlı çalışmasında, Batı modasına uygun giyinmiş iki kadın modeli görülür. Yüzler son derece net olup, kadınların sosyo- psikolojik karakteri yüzlerinden okunabilmektedir.
Dönemin diğer sanatçılarında olduğu gibi toplumsal konuları da ihmal etmeyen İbrahim Çallı ve Namık İsmail, Anadolu kadınını işlerken onu temsili olarak göstermektedir. Çallı, "Hatay'ın Anavatana Hasreti" (Resim 8) adlı çalışmasında kadın temasını işlerken, ön planda yer alan, oturmuş dağlara bakan genç kızın ifadesine Hatay' ın anavatana olan hasretini yüklemiştir. Hatay'ı temsil eden genç kız, kentli kadınlardan farklı olarak Anadolu kadını tipinde, folklorik özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır. Kentli kadını, sigarasını içerken, şapkalı, şemsiyeli olarak işlenirken; burada, toprağa oturmuş, farklı çelişkiler ve beklentiler içinde, yerel kıyafetli Anadolu kadınını işlenmiştir. İbrahim Çallı ve Namık İsmail Batılılaşmayı arkalarına alarak resme hem teknik hem de konu açısından yenilikler getirmişlerdir. Yaşanılan çelişkiler, Türk Plastik Sanatlar Tarihi'nde, özellikle kadın temasında, geçmişle gelecek arasındaki sürecin sanatçıya ve de modele olan etkisidir. Türk resmi içinde ilk olan bu yaklaşımların kadının çağdaş yaşama ilk adımının biraz ürkek başlaması, tarihsellik içinde değerlendirildiğinde son derece normaldir [8]. Serbest fırça vuruşlarıyla şekillenen kadın temalarında, modelin yüzündeki ifade, modelin karakterini yansıtmaktadır. Aslında bu yansıtılan Cumhuriyet kadınıdır.
Kaynakça:
[1] Mümtaz SAĞLAM, "Kimlik Soruları Açısından Yeni Kadın ve Resim İlişkileri", Sanat Dünyamız, sayı: 63., s:160.
[2] Seçil KARANLIK, "türk Resminde Kadın Teması", s.IV, önsöz.
[3] A.g.k. s:35.
[4] Zeynep RONA, "Namık İsmail", s:21.
[5] Kıymet GİRAY, "Çallı Atölyesi", s:99.
[6] A.g.k., s:34.
[7] A.g.k., s: 36.
[8] A.g.k., s: 33.
İlk resim derslerini, askeri okula girmek için geldiği İstanbul’da, bir resim öğretmeninden aldı. Daha sonra Kapalıçarsı’da çalışan ressam Ruben Efendi'den resim öğrendi.1906 yılında Şeker Ahmet Paşa'nın oğlu İzzettin Bey aracılığıyla Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girdi.Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi.
1910 yılında Maarif Nezareti'nin açtığı 'Avrupa'ya tahsile gönderilecek öğrenciler' yarışmasında 'Çıplak Adam' ve 'Hareket Ordusunun Muhafız Alayından Maksut Çavuş' adlı tablolarıyla birinci oldu.Aynı yıl Hikmet Onat ve Ruhi Arel'le birlikte Paris'e gönderildi.
İbrahim Çallı; Namık İsmail, Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran ve Avni Lifij'le birlikte, Paris Ecole Nationale des Art Decoratifs Fernand Cormon atölyesinde 4 yıl resim eğitimi aldı.
Cormon; Empresyonist ve Kübist denemelere şiddetle karsı çıkan bir ressamdı; Modern eğilimleri soysuzlaşma, yozlaşma olarak nitelendiriyordu.
Oysa ki gerek Çallı gerekse arkadaşları; eğitmenlerinin aksine Empresyonizme yakın bir teknik benimsedi.
Yatan Çıplak- Duralit, Yağlıboya1914 yılında Birinci Dünya Savası çıkınca, eğitimini tamamlayamadan yurda dönen Çallı; aynı yıl Sanayi-i Nefise Mektebi'nde Vallaury'nin yardımcılığına getirildi ve Resim Bölümü, Yağlıboya Atölyesi öğretmeni olarak göreve başladı.
Ada çamları arasında gezinen hanımlar, balolar, ve kadın portreleriyle öne çıkan Çallı; Türk resminde ilk nü (çıplak) çalışan ressamdır.
Kadın Portresi, Tuval, İbrahim Çallı, Tual, YağlıboyaResimlerinde lirik anlatım sezilen Çallı’nın bu dönemde yaptığı tablolarda dengeli bir kompozisyon kaygısı sezilir. Siyah ve kahverenginin soyutlandığı resimlerinde; özgür fırça vuruşları ve isçiliği dikkat çeker.
1917'de Yurda döndükten sonra Çallı, Enver Paşa’nın talebiyle, savaş resimleri yapmak için Şişli'de açılan Harbiye Nezareti atölyesinde çalıştı.
Müttefik ülkelere Türk toplumunun değişen yüzünü sanat yoluyla aktarmak amacıyla gerçekleştirilen bu etkinlik sırasında birçok sanatçı, Şişlideki ahşap bir atölyede gece gündüz savaş konulu resimler üretmişler ve bunlar daha sonra Viyana ve İstanbul’da sergilenmişlerdir.
1917 yılında Galatasaray salonlarında sergilenen savaş resimleri arasında İbrahim Çallının Boğalı Kadın, Topçu Mevzi Alırken, Yaralı, Siperde Sabah, Çadır Önünde ve karakalem subay isimli desenleri vardır.
İbrahim Çallı Galatasaray Salonları’ndaki bu sergide Sanayii Nefise madalyası almıştır.
Yatan Çıplak, İbrahim Çallı, Tuval, Yağlıboya1923'den sonra manzara ve natürmortların yanı sıra Atatürk devrimlerini ve özellikle Kurtuluş Savası’nı konu alan resimler yaptı.
Bu döneme ait, Mimar Sinan Üniversitesi resim ve heykel müzesinde bulunan İstiklal Savası’nda Zeybekler (1923), Atatürk Portresi (1935), Süvariler (1936), Hatay’ın Anavatana Hasreti (1938) gibi baslıca eserlerinde, daha geleneksel bir yaklaşım benimsedi. Türk Topçularının Mevzie Girişi (1917, Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi) adlı yapıtı da Türk resminin ilk büyük boyutlu kompozisyonları arasında yer alır.
Cumhuriyet Döneminde yaşanan, Beyaz Rus akınıyla İstanbul’a gelip bir süre kalan ressam Alexis Gritchenko'nun etkinde kalan Çallı, 1927 yılında 'Mevleviler' isimli resim serisine imza attı.
Bu seriyle Çallı, uygulamakta olduğu empresyonist teknikten vazgeçti ve Rus ressamın da etkisiyle; grafiğe yakın, şematik ve fazla karışık olmayan bir renk stilini benimsedi. Bu resimlerde Çallı; detaylardan arınmış düz renklere yöneldi.
Hamakta yatan Kadın, Bir Balo Gecesi, Gül Koklayan Kadın, Arzuhalci, Mevleviler, İbrahim ÇallıÇalışmalarında nesnelerin hatlarını, keskin konturlarla belirtmek yerine sıcak ve soğuk renklerlerin dansıyla tasvir etti. Eskiz ve desenlerini yumuşak fırça darbeleriyle çizdi. Bu çalışmalara örnek olarak; Salah Cimcoz Portresi, Resit Safvet Portresi, Camlıkta Kadınlar, Lütfiye İzzet Portresi gibi yapıtlarda gösterilebilir.
Boğaziçi’nden Peyzaj, İbrahim Çallıİbrahim Çallı, 1947 yılında emekli oluncaya kadar İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde adına acılan atölyede resim öğretti. Seref Akdik, Refik Epikman, Elif Naci, Ali Celebi, Zeki Kocamemi, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati gibi birçok ünlü ressam yetiştirdi.
1950 yılında kurulan 'Ressamlar Derneği'ne önderlik etti. 1956 yılında adı 'Ressamlar Cemiyeti' olarak değiştirilen derneğin, günümüzde 400'e yakın üyesi vardır.
14 Kusağı Ressamları, Çallı İbrahimSanatçı, düzenli olarak Galatasaray sergilerine, aralıklı olarak da Devlet resim ve heykel sergilerine katıldı.
Baslıca eserleri arasında Defli Kadın (73x100 cm.,İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Zeybekler (153x183 cm.,Ankara Resim ve Heykel Müzesi), Arzuhalci (50x60 cm.,özel koleksiyon), Mevleviler (60x74 cm.,özel koleksiyon), Boğaziçi’nden Peyzaj (33x45 cm), Balıkçı (35x23 cm), Gül Koklayan Kadın (50x72 cm) ve Bir Balo Gecesi (75x80 cm.,özel koleksiyon) adlı tabloları sayılabilir.
Gül Koklayan Kadın, İbrahim Çallı, Türk izlenimcileriSon yıllarında ise en tanınmış yapıtları arasında yer alan Manolyalar isimli tabloya (74x100 cm.,İstanbul Resim ve Heykel Müzesi) ve bir çok natürmorta imza attı.
1947 yılında Güzel Sanatlar Akademisinin üst düzey kadrolarıyla anlaşamazlığa düşen İbrahim Çallı, akademiden ayrıldı ve 65 yaşında emekli oldu.
Çallı Kuşağı Ressamları
Türk resminde, İbrahim Çallı ve arkadaşları; '1914 Kuşağı Türk Ressamları', 'Türk İzlenimcileri' ve 'Çallı Kuşağı' Türk ressamları olarak anılırlar..
Atatürk, İbrahim ÇallıÇallı, Kuşağının sanatçıları arasında öncü sayılmış, üne kavuşmuş, çekiciliği, esprileri, akademi hocalığına paralel yürütebildiği bohem yaşantısıyla da çevresinin sevgi ve yakın ilgisini çekmiş bir ressamdı.
Asmalımescit 74 adlı kitabında Fikret Adil, dönemin ressamlarını ve onların etrafında gelişen bohem hayatı da konu edinmiş ve bu bohem hayat içerisinde tanıştığı Çallı’dan “Dallı” olarak söz etmiş ve şunları yazmıştı:
“...Yukarı çıktım. Şeyh Memduh, yanında tanımadığım birisi ile oturmuş içiyorlardı. Şeyh arkadaşını takdim etti:
-Resim üstadlarından Dallı..
Kır saçları kabarmış, zeki ve çok sevimli bakışlı parlak iki gözü vardı. Bir peygamber gibi ağır ağır söylüyordu.
-Yarabbim, dedi, bu memlekette güzel sanatlar ne kadar ihmal ediliyor. Bir Mikel Anj gelse burada mahvolur. Ben profesörüm dedim de karakoldan ‘sen delisin’ diye beni bıraktılar.” [ADİL, Fikret; Asmalımescit 74(Bohem Hayatı), s.30]
İbrahim Çallı resim Galerisi, KolleksiyonÇallı, yaşadığı dönemdeki, tüm yıkıcı eleştirilere ve etrafını saran, dar görüşlü sanat ortamına karsın 1960'lara kadar uzanan yasam çizgisi içinde, sanat tutkusunu yüreğinde işitip büyüten ve çevresine sıcak ışıklar saçan ayrıcalıklı bir ressam olarak eserler vermiştir.
Tevfik Elçioğlu