Partili Cumhurbaşkanı
Erhan Başyurt 01 Ocak 1970
Türkiye'de rejim değişikliği için arayışlar sürüyor.
Öncelik ‘Türk tipi başkanlık' sistemi, olmazsa ‘yarı başkanlık', o da olmazsa ‘partili cumhurbaşkanı'...
***
Tamamı için anayasanın değiştirilmesi şart.
Yeni rejime ilişkin anayasa değişikliklerinin direkt uygulamaya geçmesi için 367 vekilin oyuna, referanduma götürülebilmesi için de 330 oya ihtiyaç var.
Ancak AKP'nin Meclis'te 317 milletvekili bulunuyor.
Bu durumda rejim değişikliği için yollar belli...
***
15 kadar muhalif vekil ‘duygusal' yollardan ikna edilebilir.
Meclis'te yer alan muhalefet partilerinden CHP, MHP veya HDP'den birinin rejim değişikliği için tam desteği alınabilir.
CHP ve HDP'nin mevcut şartlarda böyle iş birliğine yanaşması yok denecek kadar zayıf ihtimal. MHP'den ise ‘olumlu sinyaller' gelmeye başladı.
***
Bir diğer seçenek, 7 Haziran-1 Kasım arasında olduğu gibi, krizleri tırmandırıp muhalefete fatura ederek, baskın seçimle AKP'nin vekil sayısını bir kez daha artırması.
Yıpratılan HDP ve/veya MHP'yi baraj altında bırakmak baskın seçimin ana gayesi olacaktır.
Bu durumda AKP, referanduma gerek kalmadan rejimi değiştirebilecek güce erişebilir.
***
Başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin dünyada en başarılı örnekleri ABD ve Fransa.
Buna karşılık, her iki sistemi uygulayan onlarca ülke krizleri aşamadı, darbelere maruz kaldı.
Mübarek de, Saddam da, Kaddafi de bu sistemin çıkardığı diktatörlerdir.
Sistemin başarısı, kuvvetler ayrılığı ve Meclis'in yürütmeyi denetim yetkisine dayanıyor.
‘Türk tipi' başkanlık anlayışı ise maalesef bu özelliklerden hayli uzak ve ‘otoriter'.
***
Başkanlık ve yarı başkanlık az çok biliniyor da, ‘partili cumhurbaşkanı' ne demek?
Cumhurbaşkanının ‘tarafsız ve partilerüstü' olmadığı bir sistem bu.
Bunun için çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Atatürk de İnönü de ‘partili cumhurbaşkanı' idi...
Tek fark, halk tarafından değil, Meclis tarafından seçildiler.
Her ikisi de ‘Tek Parti'nin ‘değiştirilemez' genel başkanıydı.
***
Başbakanı, Cumhurbaşkanı görevlendiriyor ve Meclis'in güvenoyuyla hükümet göreve başlıyordu.
Ancak ‘Tek Parti'nin tüm milletvekilleri, aynı zamanda genel başkan olan Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyordu.
‘Tek Parti'nin Meclis Grubu da, parti yönetimi tarafından belirlenen siyaseti uygulamakla yükümlüydü.
Yani Cumhurbaşkanı ‘her şey' demekti.
Başbakan ise, yürütmenin başı değil, Cumhurbaşkanı ve parti tarafından belirlenen politikaların icrası ve takibinden sorumlu ‘genel sekreter' gibiydi.
***
‘'Türkiye'de sistem zaten bu şekilde işliyor. Rejim değişikliğine gitmeye ne gerek var'' diyebilirsiniz.
Ancak ‘de facto' yani fiilen değil de ‘de jure' yani hukuken yönetim yetkisi isteniyor.
Mevcut durumda başbakanın çıkıp ‘Yasal yetkilerimi kullandırtmam' demesi ya da milletvekillerinin kendi iradelerini ortaya koyması riski var. ‘Düşük' de olsa var...