Nedir davanız?
Cafer Solgun 01 Ocak 1970
Panama belgelerinde adları geçen Türk şirketleri ile ‘mümtaz’ işadamlarının isimleri açıklandı. Vergi kaçırmak için Panama’daki offshore hesaplarına para ‘kaçıranlar’ arasında kamuoyunun yakından tanıdığı ‘yerli ve milli’ şahsiyetler hemen dikkat çekiyor. Diğerleri de ‘yerli ve milli’ havuz düzenine ‘aman işlerimiz bozulmasın da..’ diyerek teslim bayrağını çekmiş ‘laik’ sermaye sahipleri. Söz konusu olan ‘para’ olunca İslamcı, yerli, milli, beynelmilel filan çok da fark etmiyor; bir kez daha test edildi, onaylandı.
Eğri oturup doğru konuşalım. Bu olayı ‘ne kadar ayıp, koca işadamlarının yaptığına bak!’ tepkisiyle karşılamaktan ziyade gayet ‘normal’ bulanların sayısı tahminimce daha fazladır. Üç kuruşluk maaşından alınan vergileri, yediğinden içtiğinden yapılan vergi kesintilerini dert etmeden hem de. Hal böyle olunca havuza aktardığı paraları ‘milletin a… koymanın’ ucuz bir bedeli gören işadamlarının ahlaksızlığına, Türk burjuvazisinin ‘laik demokratik hukuk devleti’ hassasiyetinin samimiyetten yoksun laf-ı güzaf bir sahtekarlıktan ibaret olmasına şaşmamak gerekiyor.
Panama belgelerindeki ‘Türk büyükleri’nin adlarının açıklandığı gündü galiba, Zonguldak’ta bir pastaneye ‘kayyım’ atandı. ‘Normal’ değil mi? Adam ‘paralel’ ise ne yapacak devlet; ‘kayyım’ atayacak, batıracak.
‘DAVUTOĞLU NEDEN GİTTİ?’
Tartışması hâlâ sürüyor. Ahmet Davutoğlu neden görevden alındı?.. ‘Reis’ cephesinden ve ‘Hoca’ cephesinden birbirinden ‘derin’ kritikler sanırım yeni başbakan ‘atanana’ kadar devam edecek. Hepsi de boş laf. Davutoğlu’nun görevden alınmasının sebebi, ‘başbakanlık’ yapmaya çalışmasıdır. Bu ve bu kadar. Ne kadar tuhaf bir cümle kurduğumun farkındayım; adam ‘başbakan’ ve ‘başbakanlık’ yapmaya çalıştığı için önce itibarsızlaştırılıp sonra da ‘kovuldu’. Durdukları yerde çürüyorlar. Davutoğlu’ndan sonra her kim o göstermelik hale getirilen başbakanlık koltuğuna oturtulursa oturtulsun, bu çürümenin sembolü olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Öte yandan AKP bünyesindeki ‘devşirme’ militanlarla kendilerini ‘dava’nın ‘sahibi’ görenler arasındaki kavga da kolay kolay bitecek gibi görünmüyor. Kendilerini ‘reisçi’ olarak konumlandıranların ‘nereden’ güç, ilham ve hatta talimat alarak harekete geçtikleri malum. Buna rağmen adları ‘Hocacı’ya çıkanlar bu gerçeği bilmiyormuş gibi davranmayı tercih ediyor ve bunlara yönelik en ‘önemli’ eleştirileri, ‘Reis’e ve davaya zarar veriyorsunuz’ oluyor. Tıpkı ‘Hoca’nın terk-i makam açıklaması yaptığı konuşmasında ‘refiklerinden’ yakınıp ‘reis’e toz kondurmaması gibi. Tabii, maksat ‘dava’ zarar görmesin…
NE ‘DAVASI’ BU?
Bir ‘dava’ muhabbetidir gidiyor. Birbirlerini ‘dava’ üzerinden suçluyor, karalıyor, vuruyorlar. İyi de, nedir davanız? Demokrasi davası mı? Hak ve özgürlüklerimizi geliştirme davası mı? Toplumsal barış veya barış içerisinde bir arada yaşama davası mı? Biliyoruz ve yaşıyoruz ki bunların hiçbiri değil. Dava, Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘Türk Tipi Başkan’ yapmak davası.
Bu Sayın Erdoğan ve yeminli, maaşlı destekçilerinin davası olabilir de, neden Türkiye’nin davası olsun ki?
Erdoğan’ın davası hep dahası olmaya yazgılı ve sebeplerini tahmin edebiliyoruz. Ancak onun davası Türkiye’nin davası değildir ve olmayacaktır.