Oyun dışı kalma korkusu!
AKİF COŞKUN 01 Ocak 1970
Kaybedeceğini sezdiği anda, masayı dağıtmak, mızıkçılık yapıp, sudan bahanelerle çamura yatmanın adı belli; oyunbozanlık. Oyunda kendilerini fazla önemseyenlerin ve vazgeçilmez zannedenlerin er geç yakalandıkları dışlanma korkusu bu. Bütün başrol oyuncuların kabusu.
Kazanma, kaybetme, az-çok risklerden ibaret olan uluslararası münasebetlerde işler tersine dönmeye başladığında, coğrafik avantajlardan yola çıkarak bağırıp, masayı devirmek, tehditler yağdırmak dış görünümlü iç siyaset hesapları. Önümüzde, bir referandum ya da sürpriz erken seçim var; hiçbir şey rastlantı ya da gelişine vuruş değil. Seçimlerdeki yenilmezlik kariyerini devam ettirmek kolay değil.
Türkiye'nin son dönemde AB'den koparmaya çalıştığı vize kolaylığı, bugünün şartlarında gerçekleştirilmesi zor vaadler neticesinde bahşedilecekti. Mevcut iktidar şu haliyle bu talepleri yerine getirmekten çok uzak ve Sayın Cumhurbaşkanı bu badireyi de her zaman yaptığı gibi, kendince, sesini yükselterek, yeni bir tehdit ile geçiştirecek. Seçmen tabanının yakından bildiği bu efelenmeler, Avrupa'da, altmış yıldır Türkiye'nin aşamadığı ses duvarına çarpar. Bu, onyıllardır kapısında beklenen üyelik sürecinin bir sonraki çeyrek asra ötelenmesi demek.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın vaktinden önce hükümet ve Başbakan'ın ipini çekmesi, parti içi bir dizayn hedefli olmanın yanında, dünyaya Türkiye'de kiminle iş yapılması gerektiğini işaretleyen bir çıkıştı. Başbakanlık krizinin şifresi çözülemeden işe, daha mürekkebi kurumayan vize kolaylığına kafa tutmakla başlamak başka türlü izah edilemez. Cumhurbaşkanı'nın neşesini kaçıran, iç piyasadaki küçük ölçekli “Başbakanlık oyunları”değil. “Pelikan Dosyası” ifşaatları türünden iç siyaset manevralarının küçük bir omuz hareketi ile savuşturulabileceğini herkes biliyor. Sayın Cumhurbaşkanı, bütün dünyaya “Türkiye ile iş yapmak istiyorsanız, adres benim!” mesajı verdi.
Türkiye'de son üç yılda, yüz güldürecek iç siyasi varlıktan söz etmek için, Türkiye'de yaşamıyor olmanız gerekir. Sayın Başbakan'ın dışişleri bakanlığı dönemini de hesaba katsak, siyasi kariyer açısından orijinal ve kendisini hatırlatacak bir takdir dikkat çekmiyor. Sadece, dışişleri bakanlığı döneminin ilk günlerinde acele edip söylediği “Ortadoğu'da oyun kurucuyuz. Bize sormadan yaprak kıpırdamaz!” sözü, defarlarca yaşanan hadiselerle tekzip edildi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın yollarını ayıran muhtemel sebebler arasında gözden kaçan asıl faktör, dış dünyanın, herşeye rağmen, Başbakan ile çalışma temayülü. Hem Avrupa hem de Amerika bu isteklerini fiili olarak yakın zamanda gösterdiler. Vize kolaylığı bu isteğin iyi niyet göstergesiydi. AB görüşmeleri Başbakan üzerinden yürütülüyor ve Başbakan için siyasi olarak bir ikbal vadetmese de bazılarının karizmalarına dokunuyor. Cumhurbaşkanı'nın rica-minnet kopardığı ABD Başkanı Obama görüşmesi, olabilecek en kötü ayarlamaydı; üstünkörü, ayaküstü, baştan savma bir otel lobisi görüşmesi. Başbakan ise ABD'den kolayca aldığı randevuya gitmeyecek kadar müstağni göründü.
Dış dünya genel-geçer prensipler zemininde Türkiye ile iş yapabileceği bir makam arayışı içinde. AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'nu, ağır eleştiriler içerdiği için, geçtiğimiz seçimlerden sonraya bırakması iktidar için bonkör bir krediydi. Mülteci krizinde sağlanan beraber çalışma girişimleri, Türkiye iktidarı tarafından, Avrupa'nın def-i bela kabilinden verdiği sus payı ödemeleriyle teskin ediliyor. İki de bir “Sınırları açarım ha!” şantajı her zaman işe yaramayabilir. Alman Başbakanı Merkel'in, kendi ülkesindeki bir gazeteciye sırf Sayın Cumhurbaşkanı'ndan dolayı yargı yolunu açması, başına dert oldu. Ama Alman Demir Lady'nin Türkiye'nin AB üyeliğindeki muhalif duruşu hiç değişmedi.
Geçtiğimiz sürede Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir huyuna da vakıf olduk. Kafasındakileri önce etrafındakilere söyletiyor. Beklediğini bulamazsa, benzer şeyleri daha büyük harflerle ve nihai olarak kendisi bir kez daha ifade ediyor. AB konusu da aynı. Geçtiğimiz yıl Nisan Ayı'nda dönemin AB'den sorumlu Bakanı, Avrupa'da yaptığı bir konuşmada, mülteci sorunu ile alakalı olarak “Siz efendi olun, şimdiden açın da, ondan sonra benim de kafam kızıp sizlere kapıları kapatmayıvereyim.” (10 Nisan, 2015. İfade bozukluğu konuşmacıya ait.)
Sayın Başbakan'ın kızağa alındığı bir Türkiye de, Cumhurbaşkanı AB'ye "Hadi bakalım biz yolumuza gidiyoruz, sen de yoluna git. Kiminle anlaşabiliyorsan onlarla da anlaş!" diyerek, yine seçmen tabanına yatırım yaptı. Avrupa ülkeleri ve ABD, Türkiye'deki iktidarın, yakın komşuları da dahil gidecek fazla yerinin olmadığını iyi biliyor. Bu kadar tecrübeden sonra böylesine nazlı, kırılgan ve masraflı bir oyuncuya ne kadar katlanabilirler ki?
Yıprayan ve renk atan iktidar hırsı da ihtiyarlığa benziyor. Sona doğru yaklaştıkça kuruntu, vehim ve korkular kaçınılmaz. Oyunun dışında kalıvermek, aniden ölüvermek kadar ürpertici. Hayfa ki, ikisinin de katlanmaktan başka ilacı yok.