SÜLEYMAN NAZİF'İN `PERİŞAN SAHİFE`LERİNDEN
İhsan KURT 01 Ocak 1970
1870 yılında Diyarbakır'da doğan ve 4 Ocak 1927 yılında İstanbul'da vefat etmiş olan Süleyman Nazif hakkında, özellikle son dönem edebiyat, sanat ve düşünce yayınlarında kayda değer yazılara rastlanmamaktadır. Döneminde yaşamış olan Ahmet Haşim, Mehmet Akif gibi birçok edebiyatçı tarafından büyük bir üslup sahibi olarak kabul edilmiş olan Süleyman Nazif, aynı zamanda birçok esere imza atmış olan değerli bir yazarımızdır. O, "Batarya İle Ateş" isimli eserinin dışında hiçbir eser yazmamış olsa dahi unutulmayı hak etmemektedir. Özellikle bu eseri Türk gençleri iyi tanımalı, her bir satırını düşünerek okumalıdır.
Vatan sevgisini imanı derecesine çıkarmış olan vatan evladı Süleyman Nazif'in "muhtelif zamanlarda, muhtelif sebeplerin yazdırdığı perişan sahifeleri" BATARYA İLE ATEŞ adı altında toplamıştır.
Yazarın kendi tabiri ile ifade ettiği bu "perişan sahifeleri" şöyle rasgele karıştırdığımızda, hiç de rasgele duygu ve düşüncelerle karşılaşmıyoruz. Müslüman Türk Milletinin üstün faziletlerine inanan Süleyman Nazif, milletinin içinde bulunduğu saldırılar, ihanetler ve çok kötü durumlar karşısında feryat eden isyanlarını bu sayfalara anlatmıştır. Yurdun üzerindeki işgaller ve vatandan koparılan toprakların acısı onun yiğit üslubunda mensur yazılar haline gelmiştir. Yazarın, bu yazılarını okuduğumuzda onun vatan ve millet sevgisinin derecesini ölçmekte gerçekten bir karar veremiyoruz. Çünkü bu yazılar öyle hissettiriyor ki; vatandan koparılan topraklar sanki Süleyman Nazif'in bir uzvudur; ciğeridir, yüreğidir. Girit'in, Trablusgarp'ın, Tuna kıyılarının, Kafkasların ve daha birçok vatan parçasının elimizden çıkmasını en samimi ve heyecanlı duygularla, yakan ve yaktığını hissettiren cümlelerinde anlatır. Öyle ki; "Giden yerlerin ayrılık acısını cismim mezara, ruhum ebediyete götürecektir" ifadeleri ile ıstırabının derinliğini açıklar.
Fakat o hiç bir zaman kaybetmek istemediği ve kaybetmediği ümidini kendi içine gömerek, ama yine içli duygularla bir yazısında şöyle anlatır; "Ben bundan böyle vatanımın hudut ve parçalarını coğrafya kitaplarında değil, kendi tarihimde ve kendi kalbimde arayacağım. Türk'ün kanını koklamış ve öpmüş olan her toprağın ruhu benim ruhumun içindedir. O başka devletin haritasına yalnız ismini nakleder. O da ağlayarak ve inleyerek".
Süleyman Nazif, çağdaşı Akif'in "tek dişi kalmış canavar" olarak tarif ettiği Avrupa ve medeniyetine; "Hayvanlığı korumakla insanlığı yükseltmeye yeltenen Avrupa, Hazret-i Adem'in günahsız oğullarına reva görülen zulümleri suçlamayacak mı?" diye sorar.
Biz, bize ihanet etmiş olanları, bizi arkadan vurmuş olanları çabuk unutan bir milletiz. Herhalde affetme ve hoşgörü bizim milletimizin hasletleri arasında en müstesna mevkiilerden bir yer işgal eder. Ama geçmiş ve yakın tarih göstermiştir ki, ihanetleri affetmenin cezasını milletçe yine Türk'ün kendisi çekmiştir. Bu ve benzeri hataların tekrarlanmasını istemeyen ve bu hatayı çok iyi tespit eden Süleyman Nazif; "Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan insanların ve milletlerin hiçbirini unutma Türk oğlu !.. Unutma ve affetme" der.
Süleyman Nazif'in değerli eserlerinden biri olan BATARYA İLE ATEŞ'İN tekrar okunması yeni bir kan tazelemesi gibidir. Bu "perişan sahifeler" de hâlâ ne diri duygu ve fikirler yattığını eseri okuyunca daha iyi anlıyoruz.