AKP’ye demokrasi gelecek mi?
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Türkiye’deki ‘demokrasinin kalitesini’ anlamak için siyasi partilere bakmak kâfi. AB kriterlerine, evrensel standartlara kadar gitmeye gerek yok. Ankara yeterli. Geçen hafta sonu MHP’nin kurultayı vardı, bugün AKP’nin. MHP’nin muhalifleri, genel başkan adayları salona ulaşamadı. Çünkü kurultay mekânı abluka altındaydı. TOMA’larla, demir duvarlarla çevrilmişti. Yarıdan fazla delegenin imzası bile yetmedi. Dörtte üçünün gelmesi, partililerin ilgisi de işe yaramadı.
Peki, AKP’de durum farklı mı? Değil. Parti içi demokrasiden eser yok. Tek seçici, tek aday, tek liste. Yarış yok, heyecan yok. Hepsinden önemlisi, parti politikalarına taban ayarı yok. AKP de, Türkiye de büyük kırılmalar yaşıyor. Politikaların sorgulanması kaçınılmaz. AKP, kuruluş felsefesini terk etti. Başka bir partiye dönüştü. Türkiye, tarihinin en ağır bunalımını yaşıyor. Güneydoğu yangın yeri. Devlet çözüldü. Toplumun dokusu dağıldı. Zulüm kol geziyor. Sistem çöktü. Tek adamlı Milli Şefliğe doğru gidiyor. Dış ufku karardı. Herkesle kavgalı.
Bunların parti kongresinde konuşulması gerekmez mi? ‘Ne idik, ne olduk?’ diye tartışma açılmaz mı? Bugün siyasette, özellikle de AKP’de yenilikçi çıkışın bütün şartları mevcut. Ama kadroları yok. Her şeyin konuşulduğu, tartışıldığı bir hafta süren kongreler tarih kitaplarında kaldı. Muhasebe için son şansı AKP’nin. Maalesef umut yok. Titanik gibi kapıldı gidiyor bahtının rüzgârına…
Herkesin gözü Binali Yıldırım’da, vereceği mesajda. Onun ne söyleyeceği, ne söylemeyeceği belli. Partilere uğramayan demokrasi ülkeye gelir mi? Kendi içinde demokrat olmayan bir partinin iktidarında demokrasi gelişir mi? ‘Tek adaylı’ kongreler tek adamlı rejimlerde ancak ‘fazilet’ kabul edilir. Demokrasilerde değil. Ortadoğu Baas rejimleri, Rusya, Kuzey Kore gibi ülkelerin parti kongreleri çok görkemli geçmekte. Ne yazık ki buna Türkiye’yi de eklemek mümkün.
Genel başkanlığa kim aday olmak istemez? Hangi AKP’li, MKYK listesinde yer almak istemez? Parti içinde genel başkanlığı ve başbakanlığı Binali Yıldırım’dan daha iyi yapacağına inanan hiç kimse yok mu? Olmaz olur mu? O kadar çok ki. Ve lakin AKP’ye hakim olan hava çıkışa izin vermiyor. Bırakın çıkışı, söze bile izin yok. Ya Saray ağzıyla konuşacaksınız ya susacaksınız. Bülent Arınç’ın başına gelenler ortada. Rejimi tanımlamaya yeter de artar. Medyada, partide, üniversitelerde konuşması yasak. Önceki gün Birlik Vakfı’nda da konuşamadı.
Susan, susturulmuş Türkiye demokrasi dışı kalmaya, sıradan bir Ortadoğu ülkesine dönüşmeye mahkûm. Arınç, bugün parti kongresinde konuşmak istemez mi? Abdullah Gül’ün söyleyecekleri yok mu? Hüseyin Çelik’in, Sadullah Ergin’in iki lafı yok mu? Arınç’ın da, Gül’ün de ‘içinde kaynayan bir mahşer’ var. Gidişattan hoşnut değiller. Derin endişe ve kaygı içindeler. Birçok AKP’li gibi.
AK Parti, tek adaylı siyasete tepki olarak doğdu. AK Parti’ye vücut veren ‘yenilikçi’ kadrolar Milli Görüş’ün doğal lideri Erbakan’a isyan bayrağı açtı. ‘Uzaktan kumandayla parti yönetilmez. Kadro ve istişare şart.’ dedi. Gül, Erdoğan, Arınç en önde giden isimlerdi. Erbakan’ın adayının karşısına aday çıkardılar. Recai Kutan, Abdullah Gül’le yarıştı. Gül ve arkadaşları ‘hain, asi’ damgası yedi. Kongre salonunda çok ağır ithamlara maruz kaldı. O siyasal sancıdan AK Parti doğdu.
MSP’nin 1978 kongresi unutulmaz. Korkut Özal ve arkadaşları Erbakan’a karşı liste çıkardı. Milli Görüş, parti içi demokrasiyle 78’de tanıştı. Özal kısmen başarılı da oldu, Erbakan’ın listesini deldi. Özal’ı destekleyenlerden biri de İstanbul Gençlik Kolları’nın 24 yaşındaki başkanıydı. Evet, tahmin ettiğiniz gibi Erdoğan. Ama bugün partiyi müthiş baskılamış durumda. Ne farklı aday, ne liste söz konusu. Düşüncesi bile mümkün değil.
Maalesef demokrasi daha geriye gitti. Bugün kongrede ne olacak? ‘Demokrasi şöleni, siyasetin bayramı’ falan gibi cafcaflı sözleri geçiniz. Binali Yıldırım’ı seçen, MKYK listesini de seçecek. Delegelere düşen listeyi zarfın içine koyup sandığa atmak. Bu kadar demokrasi yeter mi? Türkiye daha fazlasına layık…