“Süleyman Nazif” Sürgünde Bir Gurbetzede Şair
Betül COŞKUN 01 Ocak 1970
Akdeniz’de Sicilya’nın güneyinde üç adadan biri olan Malta, edebiyatımızda genel itibariyle, bir sürgün mekânı olarak yer almaktadır. Bu anlamda Malta, birçok Osmanlı aydınına ev sahipliği yapmıştır. Abbas Halim Paşa, Sait Halim Paşa, Ahmet Ağaoğlu, Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit Yalçın, Aka Gündüz, gibi pek çok ünlü şahsiyet Malta’da sürgün hayatı yaşamıştır. Aydın/entelektüel, farklı kimliği ile toplum karşısında ‘tabii bir sürgün’ olmanın yanında, siyasî yapıyla ilişkisi sebebiyle, gerçek bir sürgün de yaşayabilmektedir. 1 Her iki anlamda da sürgün hayatı yaşamış olan şairlerimizden biri de Süleyman Nazif’tir.
Süleyman Nazif, Servet-i Fünun edebiyatının önde gelen şahsiyetlerinden biridir. Bu edebiyatın ferdîliğinin aksine o, toplumcu edebiyat yanlısı olmuş, kaleme aldığı tüm eserlerinde vatanın dertlerine çare aramaya, yıkılmakta olan devleti ayakta tutmak için milli bir uyanış sağlamaya çalışmıştır. Süleyman Nazif’in yakın dostu Mehmet Akif onun bu yönünü bir şiiriyle şöyle ebedileştirmiştir:
“Artık bize nâr inmeyecek, nûr inecektir.
Ey tek kara gün dostu bu hicranzede yurdun,
Sen milletinin âlâmını dünyaya duyurdun
En korkulu günlerde o müdhiş kaleminle…”2
Osmanlının en zor, en ‘kara’ günlerini yaşadığı bir dönemin şairi olan Süleyman Nazif, İbrahim Alâettin Gövsa’nın dediği gibi “Namık Kemal merhum gibi bir vatan nasiri, daha doğrusu bir vatan münşisidir. Bir süngü kadar tesirli kalemini daha çok memleket müdafaasında kullanmıştır.”3 Cesareti ve korkusuzluğu ile vatanın uğradığı haksızlıkları dile getirmekten çekinmemiş ve bu sebeple işgal yıllarında düşmanın ‘kara listesinde’ yer alan kişilerden biri olmuştur. İstanbul’un 1920’de işgal edilmesini kınadığı “Kara Bir Gün”4 adlı yazısı büyük yankı uyandırmış, milletin galeyana gelmesini sağlamıştır. Alâettin Gövsa, onun bu yazısı için şöyle değerlendirmede bulunmaktadır:
“Mütarekede müttefikler ordusunun İstanbul’u işgal ettiği gün yazdığı ve (Hadisat) gazetesinde siyah bir çerçeve içine alınarak neşrolunan makalesi de felaketler karşısında bir an için şaşırıp sinmiş görünen Türk İstanbul’un ilk isyan hamlesi oldu.”5 Bu makale başta olmak üzere, diğer ateşli makaleleri de millî bir uyanışa vesile olunca Fransız generali, Süleyman Nazif’in kurşuna dizilmesini emretmiştir.
Bu akıbetten ancak araya birtakım kişilerin girmesi ile kurtulabilmiştir. Bu tehlikeye rağmen kalemi hiç susmayan Süleyman Nazif, Malta adasına sürülmüştür. Yirmi ay Malta’da sürgünde kalmış ve ancak 1922 yılında İstanbul’a dönebilmiştir. Vatanına derinden bağlı olan bir şair için vatanın düşman elinde olduğu bir dönemde sürgünde olmak büyük bir ıstırabı da beraberinde getirmektedir. Burada kaldığı süreçte, sürgün psikolojisini ve duygularını yansıtan yazılar, vatan sevgisi ve gurbet temlerinin yoğun olduğu lirizmi yüksek şiirler kaleme almıştır. Bunlardan bir kısmını, Malta Geceleri adlı şiir kitabında toplamıştır.6
Malta Geceleri, genel itibariyle şairin sürgün psikolojisini ve vatanına duyduğu derin özlemi yansıtmaktadır. Kitabın kapağındaki ‘Manzum ve mensur birkaç neşide-i gurbet’ ifadesi de bunun bir göstergesidir. Malta, Süleyman Nazif için bu sürgünden önce ‘Turgut Reis’in şehit olup gömüldüğü yer’dir.7 Şair, bu mekâna tarihi arka planından dolayı kutsallık atfeder. Fakat Malta Geceleri adlı eserinin başında da belirttiği gibi sürgünden sonra Malta, onun gözünde bir zindan olur. Süleyman Nazif’in mekâna bakışındaki bu değişimin temel sebebi, psikolojik durumudur. Bu psikolojik durumdan dolayı, Malta, bir mekân olarak fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri ile hemen hiç hissedilmemektedir.
Şair kendini, ‘meftur-ı teessür, makhur-ı keder’ olarak niteler.8 Keder içinde, hicranlı bir ruh halinde, Malta’ya en ufak bir yakınlık dahi duymaz. Sinirlerini, iradesini kemiren büyük bir üzüntü ve umutsuzluk içindedir. Malta, sadece bir ‘gurbetgâh, gurbet eli’ onu vatanından ayıran yabancı bir iklimdir. Dış mekânın teferruatına hemen hiç değinmeyen şair, “tasvir etmediği” bu mekânın ona sadece sıkıntı ve kasvet verdiğini, bir ‘gamhane9, mahbes-i âmâl, genc-i mihen’10 olduğunu belirtir. Süleyman Nazif’in ruhu, ‘hasretzede, matemzede ve mahzundur.’ Gurbet ilinde kendisini hapsolmuş hisseden şairin en büyük acısı ise vatanın içinde bulunduğu durumdur:
“Acımam kendime asla… Fakat – Eyvah!..Eyvah!..
Korkarım belki vatandan da nişan kalmayacak!..”11
Mısralarında ifadesini bulan yaklaşımla şair, Malta’yı bir ‘gamhane’ şeklinde görmesinin sebebi olarak ‘vatanın içinde bulunduğu durumu’ gösterir. O, ferdî hasret veya üzüntülerinden değil; vatanı adına duyduğu kaygılardan dolayı üzüntülüdür. Bu durum, onun sanatkâr kişiliğini de belirleyen ana unsurlardan biridir.
Şair, coğrafî anlamda vatanından uzak olmakla birlikte ruhen vatanla doğrudan irtibat hâlindedir. Onun en büyük korkusu ise çekilen bunca sıkıntının unutulması, vatan evlatlarının bu sancılı süreçten habersiz olmasıdır:
“Evlâdımı ecdadıma bigâne görürsem,
Ruhum ebediyette kalır ekbem-i mâtem”
Derin bir özlemin ön plana çıktığı Hasbihallerim adlı şiirde, şair yine bulunduğu mekâna kayıtsız ve vatanıyla ilgilidir. Sürgünde olmanın ve bir şey yapamamanın verdiği çaresizlikle ümitsizliğe düşen şair, şiirin sonunda Allah’a teslim olur ve bu sayede bir nebze olsun teselli bulur:
“Nevmîd-i vekayi sürünen aczime lâ’net!
Eyyâm-ı musibet geçecektir yine elbet.
Ümmidime imanım olur şehper-i pervâz;
Bin tevbe eğer ye’sile oldumsa nagamsâz!”12
Şairin kaygı ve korkularından biri de vatandan uzak bu “genc-i mihende” ölmektir. Zaman geçtikçe, sürgün uzadıkça gurbet acısına gurbette ölüp gitmek korkusu da eklenir ve şair, şiirlerinde bu endişesini âdeta haykırır:
“Nazif -Yoruldu meş’al-i ümmid rehnümalıkdan
İbrahim - Sıkıldık artık Efendi vatancûdalıktan
İ- Sabahı çok mu uzak leyle-i firâkımızın
N-Zılâm içinde bunaldık gam-âşinalıktan”13
“De ki- Derd-i vatanla bî-kararım;
“Ümîd ettikçe artar ıztırarım.
Bu yerlerde kazılmışsa mezarım
Götür bin âh-ı gamgîn yâre benden”14
‘Sürgün ülkesinde ilk yaz bile sevimsizdir.’ atasözünden hareketle Süleyman Nazif’in psikolojisini anlamak mümkündür. ‘Daüssıla’ şiirindeki şu mısralar onun mekâna bakışını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Gözümde kalmadı yer, gök; batar, çıkar, giderim.
Zemine münkesirim, asumana muğ- berim.”15
Vatan özlemi çeken şairi ‘zavahir’ hiç ilgilendirmez. Gurbetin güzellikleri ona sadece işkence olmaktadır. 16 Süleyman Nazif, etrafına yabancı gözlerle bakar. Malta’nın rüzgarı, dalgaları, çiçekleri, bülbül sesi, güneşi vatanındakilere benzememektedir. Şair, hapishane olarak gördüğü mekânı vatanına benzemediği için de değerli bulmamaktadır. Malta’nın coğrafi güzellikleri, gurbetin acısını yoğun bir şekilde hisseden şaire teselli olmadığı gibi onun daha da büyük bir özlem duymasına sebep olur:
“Dumanlı dağların, ağlar gözümde tüttükçe,
Olur mehasin-i gurbet de başka işkence.”17
Akdeniz’in en güzel adalarından olan Malta’ya “yabancı” olduğunu belirten şair, buranın rüzgârında, sahillerinde vatanından bir iz bulamaz ve kendisini “buraların garibi” olarak görür. Deniz ona yalnızca “vahşet ve kasvet” vermekte, onu âdeta hapsetmektedir. Dolayısıyla vatanı perişan haldeyken vatanından uzak bir vatansever şair için deniz ve bulunduğu ada, onu vatanından koparan bir engeldir.
Malta’nın çok belirsiz de olsa iki yerde fizikî bir mekân olarak varlık kazandığı ve Nazif’i ve şiirlerini etkilediği görülmektedir. Malta Geceleri adlı şiirde, denizin şekillerinden bahseden Nazif, yine dış mekânla psikolojisini birleştirir ve denizin şeklinin onda korkunç duygular ve sıkıntı uyandırdığını söyler. İkinci olarak, ‘Müşterek Gazel’de Malta’nın dinsel durumu bir dış mekân özelliği olarak karşımıza çıkar. Şair: ‘Beni harap ediyor çan sadası kurtarınız ’18 demektedir. Dolayısıyla sürgün olma psikolojisi ile beraber Malta’nın dili, dini ayrı bir millete ait olması da şaire etki etmektedir.
Ayrıca, Malta adası, coğrafi konum itibariyle de İstanbul’dan oldukça uzak, denizlerle çevrili ‘münzevi bir dünya’19dır. Coğrafi şartlar itibariyle ada, etrafını çevreleyen denizlerle, dış dünyadan tamamen ayrılmıştır. Adanın bu özelliğinin sürgün olma durumuyla birlikte Süleyman Nazif’i psikolojik bakımdan etkilediği muhakkaktır. ‘Malta Geceleri’ şiirindeki bir mısra bu yaklaşımı doğrular niteliktedir: ‘Habsi aguşuna almış bu hisar-ı mayi’20 Sudan yapılmış bu kale, tutsaklığı kucağına almıştır. Yani, adanın fiziksel şartları, denizlerle çevrili ve vatandan çok uzak olması da şairin esaret psikolojisini kuvvetlendirmektedir.
Eserde Adalar’ın bir başka durumuna da değinilmektedir. Süleyman Nazif, ‘Namık Kemal İle’ adlı yazısında ülkenin işgal altındaki durumunu Namık Kemal’in ruhuna anlatmaktadır. Namık Kemal’e devletin her yerinin işgal altında olduğundan bahsederken adaların siyasi durumu ile ilgili şunları söylemektedir: ‘Akdeniz’in, size on sene kürsi-i istiğrak olan adaları, dört yüz, beş yüz yıllık bir tarihi belki unutmuşlar bile.’21 Burada vatanın işgalinden dolayı üzülen bir aydının mekâna bu cihetten baktığı görülmektedir. Nazif, adaları çoktan yabancı ellere geçmiş vatan toprakları olarak görmektedir.
Süleyman Nazif’in Malta’da sürgünde bulunduğu süre zarfında kaleme aldığı bu şiirler, vatanın işgal altında bulunduğu bir dönemde vatan hassasiyeti ve milliyetçiliğiyle öne çıkan coşkun bir şairin ruh dünyasını gözler önüne sermekle birlikte dönemin sosyal ve siyasal panoramasını da yine Süleyman Nazif’in gözüyle çizmektedir. Dünya var olduğundan beri, vatanından sürülen, hicret etmek zorunda kalan din ve düşünce adamının maruz kaldığı zorlukları ve psikolojilerini, gurbet sancılarını yansıtması yönüyle de bu şiirler farklı bir anlam taşımaktadır. Şiirler, günümüzde de pek çok mücadele insanının maruz kaldığı bu hicret ve sürgünü dile getirmesi yönüyle bugünün insanına da hitap etmekte, klasik bir eserden beklenen eskimezliği bünyesinde taşımaktadır. Öte yandan, bugünün neslini vatanı için susmayan ve ölümüne mücadele eden bir şairimizin ruh dünyasına şahitlik ettirdiği için edebiyat tarihimiz açısından olduğu kadar düşünce dünyamız adına da önem arz etmektedir.
Dipnotlar
1. Bu konuda gerek Batı edebiyatından gerekse Türk edebiyatından, hem gerçek olarak hem de psikolojik anlamda ‘sürgünü yaşayan’ örnek biyografiler için bkz: Yayına Hazırlayan: Feridun Andaç, Sürgün Edebiyatı, Edebiyat Sürgünleri, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1996
2. Süleyman Nazif, Malta Geceleri, Halk Kütüphanesi, İstanbul, 1924,s.27
3. İbrahim Alâettin, Süleyman Nazif- Hayatı, Kitapları, Mektupları, Fıkraları ve Nükteleri, Semih Lutfi: Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, 1933, s.3
4. Hâdisat Gazetesi, 9 Şubat 1919
5. İbrahim Alâettin, Süleyman Nazif- Hayatı, Kitapları, Mektupları, Fıkraları ve Nükteleri, s.12
6. Süleyman Nazif, Malta Geceleri, Yeni Matbaa, İstanbul, 1924
7. a.g.e, s.3
8. a.g.e, s.4
9. a.g.e, s.6
10. a.g.e, s.24
11. a.g.e, s.5
12. a.g.e, s.8
13. a.g.e, s.23
14. a.g.e, s.25
15. a.g.e, s.18
16. a.g.e, s.18,19
17. a.g.e, s.18
18. a.g.e, s.23
19. Braudel, adalar için münzevi bir dünya tabirini kullanır. Bkz: Akdeniz ve Akdeniz dünyası, Fernand Braudel, trc. Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul, Eren Yayıncılık, 1990.
20. Malta Geceleri,s.5
21. a.g.e, s.14