Fiilî durum ve MHP kurultayı
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
Yeni Başbakan parti grubuna yaptığı ilk konuşmada, “Fiilî durumu anayasaya uygun hâle getirmek boynumuzun borcu.” sözüyle başkanlık sistemi hedefini öncelikli görev olarak ilan etmiş oldu. Bu cümledeki ‘fiilî durum’ sözünün, çok berrak bir ‘anayasaya aykırılık’ itirafı olduğunu gözden kaçırmamalısınız. Zaten cümlenin içinde ‘fiilî durum’un ‘anayasaya uygun olmadığı’ açık bir kabul olarak yer alıyor. Fiilî durum anayasaya uygun olsa, neden anayasaya uygun hale getirmek için uğraşasınız?
‘Fiilî durum’ sözünün, hukuk okumuş AK Parti kurmaylarının derslerden hatırladığı Latince ‘de facto’ deyimine dayandığı anlaşılıyor. ‘De facto’, zıt anlamlısı olan ‘de jure’ ile birlikte kullanılır, yasaya sığmayan veya uymayan ancak fiilen var olan bir durumu anlatır. Yalnız söz konusu olan yasa anayasa ve ‘fiilî durum’ da devlet yetkilerine dayanınca arkasına sığınacak hiçbir şey kalmıyor. Anayasamızın ‘egemenlik’i düzenleyen 6. maddesi, fiilî yetkiyi de, bu yetkileri kullananları da duvara çiviliyor: “Hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan devlet yetkisi kullanamaz.” Neymiş? Anayasa varken ve egemenlik yetkisi kullanırken ‘hiç kimse’ veya ‘organ’ ‘fiilî durum’u bahane edemez. Bahseden olursa, alır Anayasa’yı kafasına geçirirsiniz. Demek ki bir fiilî durum söz konusu ise sadece bu durumu yaratanlar değil, önlemek için hiçbir şey yapmayanlar da anayasa suçu işlemektedir. Zaman geçer, şartlar değişir, fiilî durum şu veya bu şekilde sona erer; o zaman anayasa suçu işleyenler gelip tek tek hesap verir. Trafik suçu değil, ülkenin tamamını havasız ve susuz bırakan koskoca bir anayasa suçunun, hesabının elbette sorulması gerekir.
Gelelim bu fiilî durumun gündemdeki MHP kurultayı tartışmalarını bloke etmesine. Bahçeli, kendi ‘fiilî durum’unun bir yorumuna dayanarak kurultay tartışmasından çıkışı, tam da Binali Yıldırım’ın adres gösterdiği anlamda ‘fiilî durum’a bağlıyor. Şu cümle üzerinde çok düşünüldüğü ve birkaç kere yeniden yazılıp grup konuşması metnine yerleştirildiği, çapraşık yapısından belli değil mi? Tam olarak adrese teslim bir mesaj: “Başkanlık sistemi ve partili cumhurbaşkanlığında vereceğimiz destek zaman ve şartların ruhuna uygun olacak şekilde yoktur.” Biraz karanlık ve çetrefil, her türlü ‘Şunu mu diyorsunuz?’ sorusuna bir ricat kapısı bırakacak kadar esnek ama yine de mesaj açık: “Zaman ve şartlar uygun olsaydı, yani bize uysaydı bu desteği verirdik. Ancak siz destek vereceğimiz şartları hazırlamadınız, bize yardım etmediniz. Hâlâ zaman var, siz bizi destekleyin, biz de başkanlığa destek verelim.”
Yorum size aşırı kaçabilir ancak Saray’ın fiilî iktidar gücünü, anayasaya rağmen elinde tuttuğu bir ülkede, saray politikasının özünü oluşturan entrikaları bu mesajların içinde arayıp bulmadan gerçekte olup bitenleri anlayamazsınız. Yargıtay kararının gecikmesi, verilen hükümden daha önemli sonuçlar doğurdu. Üç üyenin on dakika sürecek toplantı ile alacağı kararı AK Parti kongresi sonrasına ertelemesi, sadece ve sadece sahne alacak assolistin kaprisi ile açıklanabilir. Siyasî ederi su götürür ancak MHP kurultayının gölgesinde bir AK Parti kongresinin istenmediği çok açıktı. Araya sıkışan çok fazla entrika olduğu, Bahçeli’nin cümlesinde ‘zaman ve şartlar’da saklı üstü kapalı pazarlıktan belli. Bütün mesele dönüp dolaşıp ‘fiilî durum’da düğümleniyor.
Fiilî güç, anayasayı çiğneyen üstün konumunu sürdürebilmek için MHP’den iki parti çıkartmak ve böylece parçalayıp etkisiz hale getirmek istiyor. Bahçeli’nin sıkıştığı durum, bu operasyonun onun tutumuna bağlı olması. Fiili durumu anayasaya uygun hale getirmek, yani partili cumhurbaşkanlığı veya başkanlık sistemine geçebilmek için MHP’nin desteği vazgeçilmez. MHP’deki liderlik tartışmalarına bir muhalefet partisinde liderlik değişimi değil de, başkanlık sistemine geçişin aşaması olarak bakarsanız her şey yerli yerine oturuyor.
Ne var ki entrikalar fiilî durumdan sonuç devşiremiyor. Saray’ın hesabı halkın hesabına uymuyor.