İran’ı sevmek
Namık Kemal ZEYBEK 27 Mayıs 2008
Ben İran’ı seviyorum. İran’ın siyasi rejiminin de İran’a özgü olduğunu biliyorum. O rejimi isteseniz de Türkiye’ye aktaramazsınız. İran dinî devlettir. Direncinin gücünün kaynağı da dinî anlayışı ve mezhebidir. Şii Müslümanlık, sünnîlikten farklı olarak çok ciddi ve güçlü bir din adamları kadrosuna sahiptir. Din adamları tarih içinden gelen bir teşkilattır. Çok iyi yetiştirilirler ve disiplinli bir güç durumundadırlar. En yukarıda “rehber” vardır. Adı üzerinde “dinî rehber”dir. Yünetimi doğrudan gerçekleştiren cumhurbaşkanı ise halk tarafından seçilir ve bu anlamda öteki demokrasilerden önemli bir ayrım yoktur.
İran halkı oy verirken cumhurbaşkanı adayının “ne kadar dindar olduğuna”
değil, yönetimde ne kadar yararlı olacağına bakar...
İran’da Humeyni devrimi ile değişen, ABD’ye kul olan şahlığın yerini bağımsızlıkçı bir cumhuriyetin almış olmasıdır. Hatırlatalım ki şahlık zamanında da İran dinî devlet idi. Devrim “İslami monarşi” yerine “İslam Cumhuriyeti”ni getirmiştir.
“Şah mı, Humeyni mi?” diye sorulsa “şah” der misiniz?
Derseniz, dersiniz ne diyelim..
Ama bilelim ki İran halkı “Humeyni” demiştir.Ve halen de öyledir.
Türkiye ise halkın çoğunluğu sünni olan bir ülkedir. Burada dinî devlet tarihte bile olmamıştır. Şimdi de olmaz... İsteseniz de kuramazsınız... Türkiye halkının ikinci çoğunluğu olan Alevilik-Bektaşilik ise tabiatı itibariyle laikliğe çok yatkın bir islami akımdır. Dolayısıyla, İran’ı sevmek İran şartlarındadır: Türkiye’yi İran yapmak ne mümkündür, ne de doğrudur...
Ve asıl soru şudur:
İran halkı devrimini kendisi yaparak bir yönetim biçimi kurmuştur. “Bu İran” hiçbir ülkeye saldırmamıştır.
Peki ABD’nin ya da bir başka gücün İran’a saldırmaya ne hakkı vardır?
Son yıllarda İran’a dört seferim oldu. Son gidişimde öncekilerden daha aydınlık çehreli bir İran gördüğümü söylüyorum.
İran’ın rehberi Ayetullah Ali Hameney Türk... Gerçek bir saygınlık halesi içinde...
Bugünlerde büyük şair Türk Şehriyar’ın dizi filmi herkesin dilinde... Şehriyar’ın İran’da itibarı çok yüksek...
Cumhurbaşkanı Ahmedinecat tam bir halk adamı. Sürekli olarak halkın içinde... Eski evinde oturuyor. Futbolcularla futbol oynayıp sohbet ediyor, esnafla haşır neşir, mescitte bağdaş kurup halkla doğrudan temas ediyor.
Ahmedi necat meslekten yönetici, yönetim kademelerini birer birer aşıp en yükseğe çıkmış. Tahran belediye başkanlığında çok başarılı olmuş.. Ve şimdi cumhurbaşkanı.. Makamları hizmet yeri olarak görmüş. Zengin olmamış... Orta halli bir insan... Halkın doğrudan temsilcisi...
Katıldığım ve konuşma yaptığım son toplantımıza gelince ...
Bu yirmi birincisi... İslam dünyasının her yerinden gelen 300 delege... 120’si tebliğ sunuyor. Salon sürekli dolu... Üç gün süren düzenli konuşmalar yapılıyor. Alkış yok. Sadece Iraklı sünni din adamının feryadı alkışlarla desteklendi. O bir “imdad” konuşmasıydı.
Amaç mı? Amaç mezhepler arasında, meşrepler arasında dini inanç ayrımları karşısında hoşgörü kültürünün yaygınlaştırılması .. İyi değil mi?
Adı “Takrib’i mezahip”... Yani mezheplerin yakınlaşması...