AKP ’nin Tayyipçiler ocağına dönüşümü tamam
Kadri Gürsel 01 Ocak 1970
Takvimi Saray’da hazırlanmış bir siyasi operasyonun tatbikini izliyoruz: İlk hamle 29 Nisan’da, listesini Erdoğan’ın yaptığı AKP MKYK’nin teşkilat ataması yetkisini Genel Başkan Davutoğlu’ndan almasıyla geldi. Davutoğlu’nun partideki gücü sonlandırıldı ve darbenin ilk ayağı böylece tamamlanmış oldu.
Aynı gün Erdoğan, İstanbul’daki Kut Muharebesi töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de düşmanıdır.”
Bu sözlerin güncel siyasi anlamı dün, yani 19 Mayıs 1919’un 97’nci yıldönümünde daha iyi anlaşılacaktı.
Ardından 1 Mayıs’ta “Pelikan Dosyası” dolaşıma sokuldu. Davutoğlu “Git” mesajını aldı ve sonrası malum: 4 Mayıs’ta Erdoğan’la görüştü; ertesi gün de parti genel başkanlığı ve Başbakanlık’tan ayrılacağını açıkladı. Hükümet darbesi böylece tamamlandı.
Dün, 19 Mayıs’ta, Erdoğan’ın Davutoğlu’ndan boşalan yere Binali Yıldırım’ı tayin ettiği açıklandı.
22 Mayıs’ta şefin iradesini tescil ve tecelli ettirmek için tek adayla formalite gereği düzenlenecek olan “AKP olağanüstü kongresi” öncesinde, Binali Yıldırım’ın beklenen atamasının ilan edileceği tarih olarak 19 Mayıs’ın seçilmesi bir rastlantı değildi.
Malum, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bayramlarında ifadesini bulan değer ve mesajlara karşı bu yeni rejim, kendi İslamcı gündemi doğrultusunda açık bir ideolojik ve siyasi mücadele yürütüyor. 29 Ekim, 23 Nisan ve 19 Mayıs gibi bayramları bir taraftan değersizleştirmeye çalışıyor, diğer taraftan da halkın bu bayramları kutlamasına engel olmak için türlü tertibe başvuruyor. “19 Mayıs’ta IŞİD Anıtkabir’e saldırabilir” minvalli dedikoduyu resmi kanaldan yaymak bunun son örneğiydi. Üzerine bir de Binali Yıldırım’ın tayini 19 Mayıs’ta açıklandı. Burada maksat, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir resmi bayramının daha gündem değiştirme numarasıyla ezilmesi değildi yalnızca...
10 Ağustos 2014’te Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayan fiili rejim değişikliği süreci böylece tamamlandı ve bunun tarihi 19 Mayıs’a denk getirilerek Cumhuriyetçilere bir psikolojik darbe daha indirilmek istenmiş oldu.
29 Nisan’da başlayıp 19 Mayıs’ta nihayet bulan bu 21 günlük operasyon sonucunda atanan Binali Yıldırım’ın sadece titri “başbakan”dır. Kendisi gerçekte başbakanlık yapmayacaktır. Bu kadar önemli olması gereken bir makama ilk kez birinin, makamın hakkını vermemek koşuluyla atandığını görüyoruz.
Parlamenter rejim öngörülebilir bir gelecek için artık kati biçimde işlevsizleştirildiğine göre Binali Yıldırım’ın işi Erdoğan’ın “kabine şefliği”ni üstlenmek olacak. Fevkalade stressiz bir meşgale; belki biraz kırtasiyecilik gerektiriyor. Zaten kendisi de hakikaten düşük profilli. Eğlenceli bir insan olabilir ama hatip değil, zaten bu makamda hitabete ihtiyacı da yok.
Neticede Başbakanlık makamı Erdoğan tarafından değersizleştirilmiş ve buna uygun biri oraya yerleştirilmiştir.
Ve AKP artık liderinin yanı sıra hüviyet ve anlam ihtiva eden bir siyasi teşekkül değil, bir “Tayyipçiler ocağı”dır. Davutoğlu ve çevresi sayesinde AKP’nin Erdoğan sonrasına taşıyabileceği bir istikbali belki olabilirdi. Tayyipçiler ocağının ise böyle bir şansı yok. Kaderinin mührü Erdoğan’da.
Bu rejimin dünyada da işi zor, dünyanın işi de bu rejimle müşkül.
Yabancı muhataplarının bitmeyen çözümleme ve diskurlarından yaka silktiğini bildiğimiz Davutoğlu bu haliyle bile Erdoğan’la dünya arasında bir tampon vazifesi görüyordu. Şimdi dünya, en hafif ifadesiyle trajik bir imaj krizi yaşayan Erdoğan’la baş başa kaldı. Balata yok; sürtünme mübalağa hararet artışına neden olacak.